Geceleyin bir sese açtım boz bulanık gören gözlerimi. Sabah ezanı okunuyormuş. Bu kadar enfes bariton bir sesi yıllar yıllar önce bir de Antakya Öğretmen Evi’nde dinlemiştim. Issız, çorak ruhlara bir sebil gibi dökülüyor, şifa oluyordu. Birkaç saat sonra şehrin hayhuyu gene başlayacaktı.
Yalnızlık.. Kalabalıklar içinde anayurdunuzda yalnız olmak, Yapayalnız! Bu da doğmak ve ölmek gibi takdirinizin dışında bir kaderdir yalnızlık! Arkadaşlarınızın, dostlarınızın, sırdaşlarınızın hepsi sanki toplanıp gitmişler de yalnız kalmışsınız gibi bir duygu oluşur içinizde.
Akşamları daha daha çok koyar bu duygu. Bulunduğunuz mekandaki çehreleri incelersiniz, onlarla sohbetlerinizi, konuşmalarınızı düşünürsünüz. Hepsi sabahleyin ceket yakalarına takılıp, akşam çöp sepetine atılan çiçeklere benzer; iğretidirler!
Şimdi geceler arkadaşımdır. Severim geceleri; acıların, vesveselerin, endişelerin ve korkuların 12-13 saat üzerlerini larcivert bir pike gibi örter kapatırlar. Tiyatro sanatçısı İsmet Ay’ın annesi; hatıralar benim bastonumdur demiş. Hatıralara yaslanmak, hatıralarla avunmak çoğu kişilere acı, elem, ıstırap verir. Ben o sınıfa girerim. Yaşadığım güzel zamanlar aklıma geldikçe ağlatır beni. Mezar taşlarının kenarlarında yabani yeşillikler türemiş dostlarımı, arkadaşlarımı, onlarla geçen zamanları düşündükçe nasıl çıldırmıyorum diye kendime şaşar dururum.
Kafamda uzun bir isimler listesi var; sanki ölüler galerisi’ndeyim. Kalabalıklar içinde yalnız, dostsuz ve arkadaşsız olmak, bunun ne demek olduğunu, ıstırabını ancak yaşayan bilir.
İkinci nesil, üçüncü nesil, yeni dostlarla karşılaştığımda, sohbet ettiğimde bana ömrün uzun olsun diyorlar; teşekkür ediyorum onlara. Bu hayat yeterince uzun olmadı mı? Bin çeşit zorluklar içinde yaşatan hayatın ben gelmişini de, geçmişini de…
|