Ortadoğu’da yeniden tırmanan İsrail-İran gerilimine dikkat çeken Hayata Destek Derneği, mevcut durumun yeni bir bölgesel mülteci krizini tetikleyebileceği öngörüyor.
Bugün 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü... Birleşmiş Milletler tarafından mülteci haklarına dikkat çekmek ve zorla yerinden edilmiş kişilere yönelik farkındalık yaratmak amacıyla ilan edilen özel günlerden biri. Savaşlar, baskılar, insan hakları ihlalleri, iklim krizi ve yoksulluk gibi nedenlerle milyonlarca insan evini terk etmek zorunda kalıyor. Bu gün, evini yurdunu terk etmek zorunda kalan milyonların yaşadığı zorluklara dikkat çekerken; aynı zamanda dayanışma, insan onuru ve uluslararası koruma ilkelerini hatırlatmak adına önemli bir gün.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) 2024 Küresel Eğilimler Raporu’na göre, dünya genelinde zorla yerinden edilen insan sayısı 123 milyona ulaştı. Yani dünyadaki her 67 kişiden biri evini, yurdunu terk edip göçetmek zorunda kaldı.
"İnsanlığın ağır bir sınavı"
Sudan’dan Suriye’ye, Afganistan’dan Myanmar’a, Ukrayna’dan Gazze’ye uzanan çoklu krizler; mülteci koruma rejimini geri döndürülemez biçimde zorlarken, uluslararası insani yardım bütçeleri günden güne kısılıyor, sığınma hakkı siyasallaşıyor.
Hayata Destek Derneği, Dünya Mülteciler Günü kapsamında yaptığı açıklamada rakamlara değil, yerinden edilen insanların hayatlarına vurgu yapıyor. Bu tabloyu “insanlığın ağır bir sınavı” olarak değerlendiriyor.
Mülteci krizi tetiklenebilir
Ortadoğu’da yeniden tırmanan İsrail-İran gerilimini işaret eden dernek, bölge halkı üzerinde oluşan güvenlik ve istikrar tehdidine dikkat çekiyor. Buna göre, Tahran’a yönelik hava saldırılarının ardından çok sayıda İranlı başkentten ayrılırken, komşu ülkelere yönelen göç hareketleri de dikkat çekiyor. Dernek, mevcut durumun yeni bir bölgesel mülteci krizini tetikleyebileceği öngörüyor.
Öte yandan Gazze’de sivillerin tahliye edilememesi ve insani koridorların engellenmesi, koruma sistemindeki yapısal eksiklikleri bir kez daha gözler önüne seriyor.
En fazla mülteci Türkiye'de
Hayata Destek Derneği İletişim Yöneticisi Çiğdem Usta Güner'in aktarımına göre, Türkiye hâlen dünyada en fazla mülteci ve sığınmacıya ev sahipliği yapan ülke konumunda. Zorla yerinden edilmiş yaklaşık 3 buçuk milyon kişi Türkiye sınırları içinde yaşıyor. Bu nüfusun büyük kısmını, 2014’ten bu yana Geçici Koruma Statüsü altında bulunan 2.7 milyon kadar Suriyeli oluşturuyor. Ayrıca Afganistan, İran, Irak ve Somali gibi ülkelerden gelen 222 binin üzerinde kişi de Türkiye’de sığınma arayışında.
"Statüler güvence sunmuyor"
Türkiye'nin 1951 Cenevre Sözleşmesi ve 1967 Protokolü’ne taraf olmakla birlikte, coğrafi sınırlamayı koruyan tek ülke olduğunu belirten Güner, "Bu nedenle Avrupa dışından gelen sığınmacılara kalıcı mülteci statüsü tanımıyor. Suriyeliler için uygulanan Geçici Koruma Statüsü, temel hizmetlere sınırlı erişim sağlasa da uzun vadeli güvence sunmuyor. Afganistan gibi ülkelerden gelen sığınmacılar ise artan sınır dışı uygulamaları ve statü iptalleri ile karşı karşıya kalıyor. Bu durum, Türkiye’nin uluslararası hukuktan doğan 'geri göndermeme' yükümlülüğünü riske atıyor" uyarısını yapıyor.
"Siyasi engeller daha belirleyici"
UNHCR’ye göre, 2025 yılının başından bu yana Gazze nüfusunun yüzde 90’ı yerinden edildi. Ancak Filistinli siviller, abluka ve sınır kapılarının kapalı olması nedeniyle sığınma hakkını kullanamıyor. İsrail’in hava, kara ve denizden uyguladığı abluka nedeniyle Gazze’den çıkmak neredeyse imkânsız. Mülteciler için uluslararası koruma rejiminin işletilmesinden yakınan Hayata Destek Derneği, "Ne bölgedeki ülkeler ne de üçüncü ülkeler Filistinli mülteciler için etkin bir çözüm sunabiliyor. Bu durum, koruma sistemindeki siyasi engellerin, hukuki engellerden daha belirleyici olduğunu gösteriyor" tespitinde bulunuyor. bianet