Bu kadar ciddi miktarlardaki atığın bu kadar kısa süre içerisinde usulüne uygun olarak ortadan kaldırılabilmiş olması, akla yatkın görünmüyor. Bu atıkların yasaların önerdiği şekilde kaldırılmalarının, yıllar alması beklenirdi.
2023 yılında ülkemizde gerçekleşen depremlerin yıldönümü haftasında konuşan İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, enkaz kaldırmanın hacmen yüzde 91’inin tamamlandığını ifade etti.
Oldukça yüksek miktarlardaki enkaz atıklarının kısa sürede kaldırılması bir başarı olarak sunulurken, uygulamanın ne şekilde yapıldığı, tehlikeli atıkların bertaraf edilmesi için gerekli güvenlik önlemlerinin ne ölçüde alındığı ve ortaya çıkan durumun çevresel ve sağlık etkileri, arka planda kalıyor.
Depremin üzerinden bir yıl geçmişken karşı karşıya olduğumuz tablo gösteriyor ki, depremin uzun vadeli etkilerinde kritik rol oynayan inşaat ve yıkım atıkları (İYA) iyi yönetilemedi. Atıklar, önlem alınmaksızın, ihale usulüyle alelacele kaldırıldı. Mevzuat ve yönetmelikler dikkate alınmadı. Ekosistemlerde kalıcı hasarlar meydana geldi ve bölgede yaşayanlar çeşitli kimyasallara maruz bırakıldı. Tüm bunların yaratacağı sağlık riskleri konusunda ise sessizlik hakim.
Hem geçmiş ve beklenen depremler hem de kentsel dönüşüm planları dolayısıyla, bu atıkların iyi yönetilmeye başlanması, Türkiye için kritik önem taşıyor.
Kurallara uygun bertaraf edilmeyen atıkların hem çevresel zararları hem de yarattığı sağlık sorunları ise uluslararası çalışmalara da konu oluyor. Devasa bir yıkımın yaşandığı 6 Şubat depremlerinin ardından ise bu atıkların ne ölçüde yönetilebildiği, ciddi bir tartışma konusu olmalı.
Hızlı ama ne pahasına?
Depremin hemen ardından Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, alandan 116 ile 210 milyon ton arasında inşaat ve yıkım atığı (İYA) çıkacağını hesapladıklarını açıklamıştı. Bu miktar, 2022 yılında tüm Türkiye’de toplanan toplam atık miktarından (109,2 milyon ton) fazla. Başka bir araştırma makalesinde ise çıkan inşaat ve yıkım atıkları, 350 ile 580 milyon ton olarak hesaplanıyordu.
Farklı kaynaklarda önemli boyutta atıktan söz edilirken, 2 Şubat’ta açıklamalarda bulunan İçişleri Bakanı, 60 binden fazla acil yıkılacak ve yıkık binanın enkazlarının 68 günde tamamen kaldırıldığını söyledi. Ağır hasarlı 200 binden fazla binanın ise yüzde 80’inden fazlasının enkazları kaldırılmıştı.
Bu kadar ciddi miktarlardaki atığın bu kadar kısa süre içerisinde usulüne uygun olarak ortadan kaldırılabilmiş olması, akla yatkın görünmüyor. Bu atıkların yasaların önerdiği şekilde kaldırılmalarının, yıllar alması beklenirdi. Nitekim kentlerin en verimli sulak alanlarında, dere yataklarında ve tarım arazilerinde öylece duran ve her türlü kimyasalı barındırması muhtemel olan enkaz yığınları, bu şüpheleri doğrular nitelikte.
Türkiye’de ise maalesef -oluşturdukları büyük tehlikeye karşın- enkazın bir an önce göz önünden kaldırılması ve inşaat faaliyetlerine yeniden başlanması yöntemi tercih edildi. Atıklar, herhangi bir önlem alınmaksızın, ihale usulüyle alelacele kaldırıldı ve en olmadık alanlara depolandı.