Ülkemizin çok partili sisteme geçişi,demokrasinin,ilk adımı oldu.Demokratik sisteme geçildikten sonra demokrasi adına birçok travmalar geçirdik. Şöyle ki;
Geçmişten buyana aslında demokrasiyi ülkemize yerleştiremediğimizden önce 27 Mayıs ihtilalini yaşadık.ihtilali yapanlar, ülkemizde önce sıkıyönetim ilan ettiler,arkasından olağanüstü mahkemeleri kurdular.Olağanüstü mahkemelerde o günün siyasetçilerini, yasa ve hukukuyok sayarak ve de savunma haklarını engelleyerek ,o zamanın seçkin ve saygın siyasetçilerini yargılayıp mahkum ettiler ve bir kısmını idam cezası ile cezalandırdılar .İdam cezası verilen Başbakan Adnan Menderes’i,Dışişleri Bakanı FatinRüştü Zorlu ile,Maliye Bakanı Hasan Polatkan hakkında verilen idam cezalarını infazla,bu devlet adamlarının yaşamlarını sonlandırdılar.
Bu olağanüstü mahkemeler, o günün Milli Birlik Komitesi’nin emir ve talimatlarıyla kurulmuş ve bu emir ve talimatla da idam cezaları verilmişti.Verilen bu cezalar,yapılan ihtilali haklı kılmadı ve ihtilale meşruiyet de kazandırmadı. Aradan bir süre geçtikten sonra, aksine yargılanıp mahkum edilenlerin yasa ve hukuka aykırı olarak yargılandıkları ve cezalandırıldıkları ortaya çıktı.Bunların anıt mezarları yapılarak halkın ziyaretine açıldı.Bu anıt mezarlar halen halk tarafından ziyaret edilmekte vebu siyasetçiler saygıyla anılmaktadırlar. Ancak onları yargılayıp mahkum edenlerunutuldular.Unutulmakla kalmadılar,hatta lanetlendiler.
Aradan 10 yıl gibi kısa bir süre geçtikten, bu kez de 12 Mart 1971 muhtırası ile idareye el konuldu ki bu da ayrı bir ihtilal çeşidiydi. Bu müdahaleden sonra,cadıavı gibi solcu avına çıkıldı. Arkasından dasıkıyönetim mahkemeleri kurduk. Birkısım insanı yargıladık ve bitmez tükenmez cezalar verdik. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan gibi gencecik pırıl pırıl çocukları idam cezası ile cezalandırdık.Cezaları infaz ederek bu gençlerin hayatlarının baharında yaşamlarına son verdik.Solcu avı, eziyet ve işkenceler ve bu üç gencin idam cezasının infazı da ihtilali haklı kılmadı ve meşrulaştırmadı.
Emir ve talimatla kurulup bu gencecik çocukları mahkum edenhakim ve savcılar,ülkemizin yargısı için bir kara sayfa olarak tarihe yazıldılar Bu gençler ise, ülkemizin yüz akı oldular ve birer kahraman olarak saygıyla anılmaktadırlar.
Aradan yine on yıl geçtikten sonra,12 Eylül 1980 ihtilalini yaşadık. Bu ihtilali yaparken de ülkemizde yaşanan terörü sona erdirmek ve sağ-sol çatışmasını engellemek için yapmıştık.İhtilalden sonra ülkücü ve solcu avına çıktık. Suçlu-suçsuz insanları gözaltına aldık.Gözaltına aldıklarımıza işkence yaptık.Bazılarının gözaltında işkenceyle ve yargısız infazla yaşamlarına son verdik.Sağcı ve solcuları,yasa ve hukuka aykırı olarak yargıladık idam cezası verip,bu cezaları infaz ederek,kendimizce eşitliği sağladık.Ne biçim bir eşitlikse?Hatta bir kısım insanları,Kürt oldukları için gözaltına alıp,tutukluluklarını uzun süre devam ettirip mahkeme huzuruna çıkarmayarak,adeta zorla terör örgütü mensubu yaptık.Anarşi ve terörü önleyelim derken,daha büyük bir terör örgütü yarattık.
Bundan sonra,bir kısım bilim adamlarını, gazetecileri ve TSKmensuplarını gözaltına aldık.Bunları sorguladık.Mahkemelere tutuklanmaları için sevkettik ve tutuklattık.Uzun süren yargılamalar sonucunda büyük bir kısmını mahkum ettik.Amacımız darbeleri önlemek ve bir daha darbe girişiminde kimsenin bulunmamasını sağlamaktı. Yönetimi sivilleştirmek ve kurum ve kurallarıyla işleyen bir demokrasiyi gerçekleştirmekti.Bunlar hakkında yasa ve hukuka aykırı olarak yapılan aramaları, gözaltıları, soruşturmaları ve bunların akabinde yapılan yargılamalar, tutuklamalar ve mahkumiyetleri yapan ve yaptıranları yere göğe sığdıramadık, Neredeyse, bunlar hakkında soruşturma, kovuşturma ve yargılama yapıp, bunların mahkumiyetini gerçekleştiren hakim ve savcıları bir hukuk abidesi olarak ilan ettik.
Bu yargılamalar yapılırkensanıklar,bu suçlamaların,yasa ve hukuka aykırı olduğunu,yargılamaya ve mahkumiyet için elde edilen delillerin delil olma niteliklerinin olmadığını savundular.Bunları savunan avukatlar da aynı şeyleri söylediler.Mahkemeler itirazları ve savunmaları hiç dikkate almadılar.Davanın açılması için ileri sürülen delillerle hüküm kurulamayacağını,bu delillerin maddi ve hukuki değerinin olamayacağını,hukuktan anlayan gerçek hukukçular,seslerini yükselttiler. Hiç kimse,bunları dinlemedi.Herkes bildiğini okudu.Aslında bilmediklerini okudular.
Sonradan ne olduysa oldu.Bu insanların haksız yere tutuklanıp mahkum edildiklerini söylediler.Bunlara haksızlık yapıldığını,hatta bunların boş yere cezaevlerinde kaldıklarını,daha fazla mağdur edilmemelerini, mağduriyetlerinin giderilmesini istediler.Hem de bu yargılamaları öven,rejimin sivilleştiğini savunanlar söyledi. Peki,bunca yıl tutuklanıp,mağdur olanların,annelerinin, babalarının,eşlerinin ve çocuklarının çektiği elem ve ıstırabın hesabını kimler verecek.Bu insanlara yazık olmuyor mu? Ve debunları yargılayıp mahkum edenlerin,vicdanları hiç sızlamıyor mu ?
Bizler,gerek Ergenekon ve gerekse Balyoz davalarında,derin devletin,karanlık güçlerin gerçekleştirdikleri olayların aydınlanacağını bekliyorduk.Sivas’ta,Madımak Oteli’nde diri diriyakılanların,Kahramanmaraş’ta kesilenlerin,Güneydoğu’da faili meçhulleri gerçekleştirenlerin kimler olduğunun aydınlanmasını,insanlara eziyet ve işkence edenlerin kimler olduğunu öğrenecektik.Hiçbir şey aydınlanmadı ve hiçbir şey de öğrenemedik.
Bu arada Agos Gazetesi genel yayın yönetmeni Hrant Dink bir cinayete kurban gitti.Oysa biz ülkemizde Ermeni katliamı yaşanmadı deyip durduk.Bunun yaşanıp yaşanmadığı elbetteki tartışmalıdır.Tartışılmayan bir şey var,o da HrantDink’i katledenlerin kimler olduğunun bulunması sorgulanması ve yargılanıp cezalandırılmasıydı.Ancak bir türlü gerçek failleri ve arkasındaki güçleri bulup yargılayamadık.Bu olayın içyüzünü de aydınlatamadık.Adeta dağ fare doğurdu.
Çağımızın yükselen değerleri demokrasi,insan hakları,bağımsız yargı ve adil yargılanmaydı.Bu değerleri birtürlü ülkemize yerleştiremedik.Ne demokrasiyi,ne insan haklarına saygıyı,ne adil yargılanmayı ne de bağımsız yargıyı gerçekleştiremedik.Her şey kör-topal yürüdü.Aslında bu değerleri savunan sivillerde,bu değerleri zihinlerine ve gönüllerine yerleştiremediler.Gerektiğinde sivillerde bu değerlerden uzaklaşarak, her şeyi ben bilirim,ben yaparım anlayışı içine girdiler.Açıkçası, ülkeyi yönetenler de bu anlayışı benimseyemediler.
Demokrasi dedik.Onu bir türlü gerçekleştiremedik.Bağımsız yargı dedik o da olmadı.Adil yargılama dedik.Onu da gerçekleştiremedik.Hiçbir şeyi doğru dürüst yapamıyoruz ?
İçeridekiler miyoksa dış güçler mi bilmem ülkemizin kalkınmasını,aydınlanmasını istemiyorlar.Bilmem ki bunların dediği oluyor.Sanırım, uyuyoruz,belki de uyutuluyoruz.Uyanmak dileğiyle…
Avukat Aziz Canatar.27.01.2014
Geçmişten buyana aslında demokrasiyi ülkemize yerleştiremediğimizden önce 27 Mayıs ihtilalini yaşadık.ihtilali yapanlar, ülkemizde önce sıkıyönetim ilan ettiler,arkasından olağanüstü mahkemeleri kurdular.Olağanüstü mahkemelerde o günün siyasetçilerini, yasa ve hukukuyok sayarak ve de savunma haklarını engelleyerek ,o zamanın seçkin ve saygın siyasetçilerini yargılayıp mahkum ettiler ve bir kısmını idam cezası ile cezalandırdılar .İdam cezası verilen Başbakan Adnan Menderes’i,Dışişleri Bakanı FatinRüştü Zorlu ile,Maliye Bakanı Hasan Polatkan hakkında verilen idam cezalarını infazla,bu devlet adamlarının yaşamlarını sonlandırdılar.
Bu olağanüstü mahkemeler, o günün Milli Birlik Komitesi’nin emir ve talimatlarıyla kurulmuş ve bu emir ve talimatla da idam cezaları verilmişti.Verilen bu cezalar,yapılan ihtilali haklı kılmadı ve ihtilale meşruiyet de kazandırmadı. Aradan bir süre geçtikten sonra, aksine yargılanıp mahkum edilenlerin yasa ve hukuka aykırı olarak yargılandıkları ve cezalandırıldıkları ortaya çıktı.Bunların anıt mezarları yapılarak halkın ziyaretine açıldı.Bu anıt mezarlar halen halk tarafından ziyaret edilmekte vebu siyasetçiler saygıyla anılmaktadırlar. Ancak onları yargılayıp mahkum edenlerunutuldular.Unutulmakla kalmadılar,hatta lanetlendiler.
Aradan 10 yıl gibi kısa bir süre geçtikten, bu kez de 12 Mart 1971 muhtırası ile idareye el konuldu ki bu da ayrı bir ihtilal çeşidiydi. Bu müdahaleden sonra,cadıavı gibi solcu avına çıkıldı. Arkasından dasıkıyönetim mahkemeleri kurduk. Birkısım insanı yargıladık ve bitmez tükenmez cezalar verdik. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan gibi gencecik pırıl pırıl çocukları idam cezası ile cezalandırdık.Cezaları infaz ederek bu gençlerin hayatlarının baharında yaşamlarına son verdik.Solcu avı, eziyet ve işkenceler ve bu üç gencin idam cezasının infazı da ihtilali haklı kılmadı ve meşrulaştırmadı.
Emir ve talimatla kurulup bu gencecik çocukları mahkum edenhakim ve savcılar,ülkemizin yargısı için bir kara sayfa olarak tarihe yazıldılar Bu gençler ise, ülkemizin yüz akı oldular ve birer kahraman olarak saygıyla anılmaktadırlar.
Aradan yine on yıl geçtikten sonra,12 Eylül 1980 ihtilalini yaşadık. Bu ihtilali yaparken de ülkemizde yaşanan terörü sona erdirmek ve sağ-sol çatışmasını engellemek için yapmıştık.İhtilalden sonra ülkücü ve solcu avına çıktık. Suçlu-suçsuz insanları gözaltına aldık.Gözaltına aldıklarımıza işkence yaptık.Bazılarının gözaltında işkenceyle ve yargısız infazla yaşamlarına son verdik.Sağcı ve solcuları,yasa ve hukuka aykırı olarak yargıladık idam cezası verip,bu cezaları infaz ederek,kendimizce eşitliği sağladık.Ne biçim bir eşitlikse?Hatta bir kısım insanları,Kürt oldukları için gözaltına alıp,tutukluluklarını uzun süre devam ettirip mahkeme huzuruna çıkarmayarak,adeta zorla terör örgütü mensubu yaptık.Anarşi ve terörü önleyelim derken,daha büyük bir terör örgütü yarattık.
Bundan sonra,bir kısım bilim adamlarını, gazetecileri ve TSKmensuplarını gözaltına aldık.Bunları sorguladık.Mahkemelere tutuklanmaları için sevkettik ve tutuklattık.Uzun süren yargılamalar sonucunda büyük bir kısmını mahkum ettik.Amacımız darbeleri önlemek ve bir daha darbe girişiminde kimsenin bulunmamasını sağlamaktı. Yönetimi sivilleştirmek ve kurum ve kurallarıyla işleyen bir demokrasiyi gerçekleştirmekti.Bunlar hakkında yasa ve hukuka aykırı olarak yapılan aramaları, gözaltıları, soruşturmaları ve bunların akabinde yapılan yargılamalar, tutuklamalar ve mahkumiyetleri yapan ve yaptıranları yere göğe sığdıramadık, Neredeyse, bunlar hakkında soruşturma, kovuşturma ve yargılama yapıp, bunların mahkumiyetini gerçekleştiren hakim ve savcıları bir hukuk abidesi olarak ilan ettik.
Bu yargılamalar yapılırkensanıklar,bu suçlamaların,yasa ve hukuka aykırı olduğunu,yargılamaya ve mahkumiyet için elde edilen delillerin delil olma niteliklerinin olmadığını savundular.Bunları savunan avukatlar da aynı şeyleri söylediler.Mahkemeler itirazları ve savunmaları hiç dikkate almadılar.Davanın açılması için ileri sürülen delillerle hüküm kurulamayacağını,bu delillerin maddi ve hukuki değerinin olamayacağını,hukuktan anlayan gerçek hukukçular,seslerini yükselttiler. Hiç kimse,bunları dinlemedi.Herkes bildiğini okudu.Aslında bilmediklerini okudular.
Sonradan ne olduysa oldu.Bu insanların haksız yere tutuklanıp mahkum edildiklerini söylediler.Bunlara haksızlık yapıldığını,hatta bunların boş yere cezaevlerinde kaldıklarını,daha fazla mağdur edilmemelerini, mağduriyetlerinin giderilmesini istediler.Hem de bu yargılamaları öven,rejimin sivilleştiğini savunanlar söyledi. Peki,bunca yıl tutuklanıp,mağdur olanların,annelerinin, babalarının,eşlerinin ve çocuklarının çektiği elem ve ıstırabın hesabını kimler verecek.Bu insanlara yazık olmuyor mu? Ve debunları yargılayıp mahkum edenlerin,vicdanları hiç sızlamıyor mu ?
Bizler,gerek Ergenekon ve gerekse Balyoz davalarında,derin devletin,karanlık güçlerin gerçekleştirdikleri olayların aydınlanacağını bekliyorduk.Sivas’ta,Madımak Oteli’nde diri diriyakılanların,Kahramanmaraş’ta kesilenlerin,Güneydoğu’da faili meçhulleri gerçekleştirenlerin kimler olduğunun aydınlanmasını,insanlara eziyet ve işkence edenlerin kimler olduğunu öğrenecektik.Hiçbir şey aydınlanmadı ve hiçbir şey de öğrenemedik.
Bu arada Agos Gazetesi genel yayın yönetmeni Hrant Dink bir cinayete kurban gitti.Oysa biz ülkemizde Ermeni katliamı yaşanmadı deyip durduk.Bunun yaşanıp yaşanmadığı elbetteki tartışmalıdır.Tartışılmayan bir şey var,o da HrantDink’i katledenlerin kimler olduğunun bulunması sorgulanması ve yargılanıp cezalandırılmasıydı.Ancak bir türlü gerçek failleri ve arkasındaki güçleri bulup yargılayamadık.Bu olayın içyüzünü de aydınlatamadık.Adeta dağ fare doğurdu.
Çağımızın yükselen değerleri demokrasi,insan hakları,bağımsız yargı ve adil yargılanmaydı.Bu değerleri birtürlü ülkemize yerleştiremedik.Ne demokrasiyi,ne insan haklarına saygıyı,ne adil yargılanmayı ne de bağımsız yargıyı gerçekleştiremedik.Her şey kör-topal yürüdü.Aslında bu değerleri savunan sivillerde,bu değerleri zihinlerine ve gönüllerine yerleştiremediler.Gerektiğinde sivillerde bu değerlerden uzaklaşarak, her şeyi ben bilirim,ben yaparım anlayışı içine girdiler.Açıkçası, ülkeyi yönetenler de bu anlayışı benimseyemediler.
Demokrasi dedik.Onu bir türlü gerçekleştiremedik.Bağımsız yargı dedik o da olmadı.Adil yargılama dedik.Onu da gerçekleştiremedik.Hiçbir şeyi doğru dürüst yapamıyoruz ?
İçeridekiler miyoksa dış güçler mi bilmem ülkemizin kalkınmasını,aydınlanmasını istemiyorlar.Bilmem ki bunların dediği oluyor.Sanırım, uyuyoruz,belki de uyutuluyoruz.Uyanmak dileğiyle…
Avukat Aziz Canatar.27.01.2014