'Ekolojik Mahşer' yaklaşıyor… Toprak nemi ciddi biçimde azalıyor, Su talebi artıyor, sulama baskısı yükseliyor, Bitkilerin büyüme dönemleri kayıyor
Kuraklık, ani hava olayları, denetimsizlik tarım sektörünü kötü bir sona doğru hızla götürüyor. Biliminsanlarına göre önlem alınmazsa kısa bir süre sonra iklim krizinin tarım sektörü üzerindeki etkileri çok daha ağırlaşacak.
Ülkenin yedi coğrafi bölgeye ayrıldığı ve bu bölgelerde yaşanan iklim şartları, ilköğretim çağlarında öğretilmeye başlanır. “Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlı” cümlesi, herkesin hafızasına kazınmıştır. Akdeniz iklimini anlatan bu tanımlama, ülkenin büyük bir bölümünde yaşanan iklimi anlatırdı. Evet, artık-di’li geçmiş zaman kullanmaya başlayabiliriz. Çünkü her bir bölgeye ilişkin bizlere ezberletilen o tanımlamalara veda ediyoruz.
Dünyanın ısısının artması ve iklimin değişimi sadece tanımlamaları değil; yaşamı da değişiyor. İklim krizinin en önemli yansımalarından biri ise tarım ve hayvancılık sektöründe yaşanıyor. Türkiye hiçbir zaman su zengini olmadı; ancak son yıllarda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı hızla azalıyor.
Türkiye, 1.700 m³ sınırının altına inerek “su stresi altındaki ülkeler” kategorisine girdi. 1.000 m³ seviyesinin altı “su fakiri ülke” anlamına geliyor; mevcut gidişat bu sınıra hızla ilerlediğimizi gösteriyor. Bu gidişat, suya en bağımlı sektör olan tarımı da etkiliyor.
Günlerce, haftalarca toprağa düşecek suya hasret olan çiftçinin tek derdi yağışlar değil elbette. Yağışın suyla nasıl bir araya geldiği de ayrı bir dert. Su döngüsü kimi zaman, aşırı hava olayları şeklinde tamamlanıyor. Dolu oluyor, sel oluyor, birkaç günde yağacak yağmur birkaç saat içinde yağıyor.
İklim krizinin kendini en çok hissettiren yanı, ilkbahar yağışlarının azalması, yaz mevsiminin uzaması, buharlaşmanın artması ve topraktaki nemin azalması olarak kendini gösteriyor.
Dünyanın ısıtılmasının 1,5 dereceyi aşmasının önemli bir eşik olduğu hep ifade edildi ve maalesef eşiğin aşılması engellenemedi. Isıtmanın ekosistemde ortaya koyduğu önemli değişimler özellikle İç Anadolu ve Marmara’da görülüyor. Sıcak iklimde yaşayan bazı zararlı böcekler artık bu bölgelerde görülmeye başladı. Yaz mevsiminin uzaması ile birlikte zararlı böcekler daha uzun süre hayatta kalabiliyor ve bir sezonda birden fazla kez üreme döngüsüne girebiliyor.
Bu tablo, çiftçiyi daha fazla pestisit kullanmaya itiyor. Buğday Derneği tarafından yapılan araştırmaya göre, Türkiye’de pestisit kullanımı 1979–2018 arasında yaklaşık 7 kat arttı. 2018 için tahmini değer 59 bin ton civarında veriliyor.
Belma Özercan ve Rahmi Taşçı tarafından yapılan ve TÜİK verilerinin kaynaklık ettiği çalışmaya göre ise 2006’da yaklaşık 45 bin ton olan toplam pestisit kullanımını, 2020’de yüzde 17,7 artışla 53 bin ton civarına çıktı.
Pestisitler ile zararlı böcekler yok edilmeye çalışılırken birçok yararlı böcek de yok oluyor. Dr. Bülent Şık tarafından hazırlanan Pestisit Atlası’nda bu durum “Ekolojik Mahşer pestisit ile geliyor” şeklinde ifade ediliyor. Pestisit Atlası, yapılan araştırmalarda böcek popülasyonlarının yüzde 41 oranında azaldığına ve bütün türlerin üçte birinin yok oluşla karşı karşıya kaldığına dikkat çekiyor.
Birçok meyvenin tozlarını taşıyan kelebek ve arı popülasyonu hızla azalıyor. Ayrıca kullanılan pestisitler kanser, parkinson, alzehimer, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB), duygulanım bozuklukları, anksiyete, depresyon, zekâ geriliği ve gecikmiş zihinsel gelişim gibi sağlık sorunlarına da neden oluyor.
Zirai donun görünen maliyeti 21 milyar TL
Çiftçi, zararlılardan oluşan gelir kaybını pestisit kullanarak önleme çalışsa da ani hava olaylarına karşı alabileceği bir önlem bulunmuyor. Geçtiğimiz yıl yaşanan zirai don nedeniyle tarımda oluşan zararın 21 milyar TL'yi bulduğu açıklandı. 1 Şubat 2025’te Resmî Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanı kararı ile 65 ilde 16 ürün için Tarım Sigortaları Havuz İşletmesi A.Ş (TARSİM) tarafından destekleme ödemesi yapılacak.
Kararda tarım sigortası bulunmayan veya tarım sigortası bulunmasına rağmen don teminatı bulunmayanlara da ödeme yapılacağı duyuruldu. Maalesef zararın ne kadarının karşılandığına ilişkin bir veri yok. Ancak hepimizin bildiği gibi zirai don nedeniyle birçok tarım ürününün fiyatı 2025 yılında zirve yaptı. Tüketici hem meyve, sebze alırken fazla ödeme yapmak zorunda kaldı hem de ödediği vergiler ile TARSİM'e ödeme sağladı. Bu durumun önümüzdeki yıllarda da yaşanabileceği meteroloji uzmanları tarafından dile getiriliyor.
Zirai don 36 ili etkiledi, ürünler zarar gördü
Peki bir zamanlar 'tahıl ambarı' olarak anılan Anadolu'da ürün çeşitliliği ve üretim ne durumda?
Artık sıkça, tahıl ürünlerinin ithal edildiğini duyuyoruz. Bu konuda yapılmış iki önemli çalışma var. Birincisi Doç. Dr. Barış Karapınar, Prof. Dr. Gökhan Özertan, Dr. Tetsuji Tanaka, Nazan An ve Tufan Turp tarafından TÜSİAD için 2020 yılında hazırlanmış ve "İklim değişikliği etkisi altında tarımsal ürün arzının sürdürülebilirliği" başlığını taşıyor.
İkinci çalışma ise İTÜ'de Prof. Dr. Miktad Kadıoğlu, Prof. Dr. Yurdanur Ünal, Meteoroloji Mühendisi Aslı İlhan ve Yüksek Meteoroloji Mühendisi Cemre Yörük tarafından 2017 yılında hazırlanmış ve "İklim değişikliğinin tarıma etkileri" başlığını taşıyor. Yani görüldüğü gibi kullanılabilir su miktarı kritik seviyeye düşmeden, ani hava olayları büyük sorun yaratır hale gelmeden, kuraklık, yüksek sıcaklık çiftçinin korkulu rüyası haline gelmeden önce akademisyenler soruna değinmiş ve çözüm önerileri sunmuşlar.
İTÜ tarafından hazırlanan raporda Ege, Akdeniz ve İç Anadolu’da yaz yağışlarında sert düşüş yaşanması nedeniyle yaşanan üç kritik sonuca dikkat çekiliyor:
Raporda net bir şekilde bazı bölgelerin bugünkü ürün desenini sürdüremeyeceğini belirtiyor.
TÜSİAD raporu da bu bulguları destekliyor. Arpa ve mısırda iklim değişkenliğine yüksek duyarlılık olduğu, 2030-2050 yılları arasında buğday veriminde yüzde 6-9 oranından düşüş beklendiği saptması yapılıyor.
Rapor, özellikle tahıllarda kuraklık yıllarında sert rekolte kayıpları yaşandığını gösteren geçmiş verileri de inceliyor.
2007–2008 kuraklığı: Buğday üretiminde milyon tonluk düşüş
2014 kuraklığı: Arpa üretiminde ciddi kayıp
2021 kuraklığı: İç Anadolu’da buğday verimi dramatik düştü.
Ne yapmalı?
Her iki raporda da sorunun etkilerinin azaltılmasına ilişkin öneriler yer alıyor:
1. Su yönetimi ve sulama reformu
Havza bazlı su planlaması yapılmalı. Her havzadaki su arzı ve talebi yeniden hesaplanarak ürün desenleri buna göre düzenlenmeli.
Salma sulama hızla terk edilmeli. Damla ve yağmurlama sulama zorunlu hale getirilmeli.
Yeraltı suyu çekimi denetlenmeli. Ruhsatsız kuyular kapatılmalı; su kullanımı sayaçlarla izlenmeli.
Su kayıpları azaltılmalı. Sulama altyapılarında modernizasyon yapılmalı; açık kanaletler yerine kapalı sistemlere geçilmeli.
Su-yoğun ürünler azaltılmalı. Mısır, yonca, pamuk gibi yüksek su isteyen ürünler riskli havzalarda sınırlanmalı.
2. Ürün deseninin yeniden belirlenmesi
Suya göre tarım yapılmalı. Tarımsal destekler, suyu verimli kullanan ürünlere yönlendirilmeli.
Kuraklığa dayanıklı tohum ve çeşit ıslahı desteklenmeli. Buğday, arpa, nohut ve yem bitkilerinde iklim stresine dayanıklı çeşitler yaygınlaştırılmalı.
İklim değişikliğiyle göç eden ürünlere uyum sağlanmalı. Zeytin, bağ ve bazı meyveler daha kuzeye ve daha yüksek rakımlara doğru kayıyor; bu kayış planlanmalı.
3. Toprak ve ekosistem sağlığının korunması
Toprak organik maddesi artırılmalı. Organik gübreleme, malçlama ve azaltılmış toprak işleme teşvik edilmeli.
Pestisit bağımlılığı azaltılmalı. Biyolojik mücadele uygulamaları yaygınlaştırılmalı; arıları ve tozlayıcıları tehdit eden pestisitler kademeli olarak sınırlandırılmalı.
Doğal habitatlar korunmalı. Monokültür yerine ürün çeşitliliği desteklenmeli; ekosistem dengesi güçlendirilmeli.
Toprak erozyonu ve çölleşmeye karşı koruma programları genişletilmeli.
4. Risk yönetimi, sigorta ve erken uyarı
TARSİM iklim riskine göre yeniden düzenlenmeli. Primler, bölgesel risk seviyelerine göre dinamik hale getirilmeli; aşırı hava olaylarının artışı hesaba katılmalı.
Hasar tespitinde uydu ve sensör kullanımı artırılmalı. Gerçek zamanlı veriye dayalı değerlendirme mekanizmaları devreye alınmalı.
Meteorolojik erken uyarı sistemleri güçlendirilmeli. Çiftçilere don, dolu, sel ve sıcak dalgası gibi olaylar mobil uyarı sistemiyle iletilmeli.
Afet sonrası üretim kayıplarının telafisi için ulusal destek programları uygulanmalı.
5. Teknoloji, veri yönetimi ve araştırma
Dijital tarım veri tabanı kurulmalı. Tüm tarımsal verilerin toplandığı, açık ve erişilebilir ulusal bir platform oluşturulmalı.
Uydu görüntüleri ve sensör tabanlı izleme sistemleri kullanılmalı. Havza bazında toprak nemi, su kullanımı ve bitki sağlığı düzenli olarak takip edilmeli.
İklim uyumuna yönelik araştırma fonları artırılmalı. Üniversiteler, araştırma enstitüleri ve özel sektör ortak projeler yürütmeli.
Tarımsal tahmin modelleri geliştirilerek planlama süreçlerine entegre edilmeli.
6. Ekonomik ve sosyal politikalar
Ulusal İklim Uyum Fonu kurulmalı. Kuraklık, sel, don ve diğer iklim şoklarının ekonomik etkisini azaltmak için özel bir bütçe oluşturulmalı.
Çiftçilere eğitim ve dönüşüm desteği verilmeli. Su verimliliği, biyolojik mücadele, toprak koruma gibi alanlarda yayım hizmetleri güçlendirilmeli.
Gıda arz güvenliği için stratejik ürün planlaması yapılmalı. Buğday, arpa, nohut ve ayçiçeği gibi temel ürünlerin üretim kapasitesi uzun vadeli projeksiyonlarla yönetilmeli.
Öneriler elbette iklim krizine yol açan etkenler ortadan kalkmadıkça sorunun çözümünü sağlamayacak. Etkinin azalması ise hem tarım sektörünün korkulu rüyalarını azaltabilecek hem de tüketiciye soluk aldırabilecek nitelikte. Ancak raporların hazırlandığı tarihten bu yana bu öneriler doğrultusunda herhangi bir adım atılmış değil.bianet
