ANASAYFA arrow right Güncel

DEMOKRASİ ÜZERİNE

DEMOKRASİ ÜZERİNE
YAYINLAMA: 16 Nisan 2020 / 03.59
GÜNCELLEME: 16 Nisan 2020 / 03.59
Klasik anlamda,demokrasinin tanımı yapılırken,demokrasi:Halkın kendisini yönetecek kişileri seçmesi olarak tanımlanır.Bu tanımlamayı şöyle yapmak gerektiği düşüncesindeyim.Halkın kendisini yönetecekleri seçmesi olarak değil de,halkın kendisini yönetecek olan kişileri seçebilmesi olarak tanımlamanın daha doğru olacağı kanaatindeyim.
Halkın kendisini yönetecek olan kişileri seçebilmesi, belli bir sosyal ve ekonomik seviyeye ulaşması ile mümkündür.Sosyal seviye,kişinin iyi bir eğitim alması ve aldığı eğitimle,bulunduğu çevreye karşı duyarlı, toplumun ve insanların sıkıntı ve sorunlarının nedenini sorgulayan,çözüm üreten,çağın gelişime ve değişimine göre inceleme ve değerlendirme yapabilen bilinçli kişiolarak tanımlamak gerekir.Ekonomik seviyeyi de,kimseye muhtaç olmadan yaşamını devam ettiren, ekonomik anlamda,ihtiyaçlarını giderebilen,gelecek endişesi olmayan,ekonomik bakımdan,geleceği güvencede olan kişi olarak kabul etmek gerekir.Ekonomik bakımdan bir kişinin bağımsız olması,keza iyi bir eğitim alması,bunun sonucu bir meslek sahibi olması ile mümkündür.Bir meslek sahibi olarak hayatını,bulunduğu koşulların gerektirdiği şekildeiyi bir hayat sağladığında,ne yapacağını kendisi artık,serbest iradesiyle karar verebilen ve istediği kişiyi seçme olgunluğuna ulaşmış bulunandır.
Yukarıda açıklamış bulunduğum üzere,eğitim ve ekonomik bağımsızlık birbirinden ayrılmaz değerlerdir. Ortalama bir eğitim seviyesini yakalamayan kişinin, meslek sahibi olması oldukça zordur. Böyle olunca da,iş sahibi olmayan bir şahsın ekonomik anlamda,bağımsız olmaması hali ortaya çıkar. Ekonomik olarak bağımsız olmayan bir şahsın,bağımlı olma ihtimali daha yüksektir. .Bu durumda,yani ekonomik yönden bağımsız olmayan bir kişinin iradesinin serbest olduğunu söylemek mümkün değildir. İradesi serbest olmayan bir şahsın yönlendirilmesi çok daha kolay olur.Etki altında kalmak suretiyle oy kullanan kişinin,kendisini yönetecek olanları seçtiği de söylenemez.Yazımızın başında açıklamıştık. Esas olanın,kişinin kendisini yönetecek olanları seçmesi değil, SEÇEBİLMESİDİR, demiştik.Bu hususu oldukça önemsiyorum.
Demokrasi,bir çoğunluk rejimi değil,çoğulcu bir rejimdir. Seçilenler ülkeyi yönetirken,sadece kendilerine oy verenlerin hak ve çıkarlarını korumakla yükümlü değil,kendilerine oy vermeyenlerin de hak ve çıkarlarını korumakla yükümlüdür.Seçimle gelip ülkeyi yönetenler,bu anlayışı benimsemek zorundadır. Bu anlayıştan uzaklaşırlarsa, bu yönetim şekli demokrasi olmaz.
Demokrasi, kurum ve kuralları ileişler.Bu kurumlar: Meclistir, Bakanlar kuruludur, Yargıdır.(Anayasa mahkemesi,Yargıtay,Danıştay,Hakimler ve Savcılar Kurulu,Sayıştayv.s) Seçimle iktidar olanlar bu kurallara uymakla yükümlüdürler.Seçim de demokrasinin olmazsa olmaz şartıdır.Seçimle iktidar olanlar,varlıklarını yasalardan,Anayasa ve uluslararası sözleşmelerden ve hukukun üstünlüğü ilkesinden alırlar. Böyle olunca da, Hukuk Devleti anlayışından uzaklaşma hak ve yetkisini kendilerinden bulmamaları gerekir.Aksi takdirde,meşruiyetini yitirir ve demokratik olma özelliğini kaybederler.
Demokrasi ile yönetilen ülkelerde, demokrasiyi vazgeçilmezi rejim olarak kabul ettiklerine göre,Hukuk Devleti,Hukukun üstünlüğü ilkesi, Kuvvetler ayrılığı prensibi,Yargı bağımsızlığı ve uluslararası sözleşmeler, ortak değerleridir. Bu değerlerden vazgeçmemelerini hiçbir şekil ve suretle de olsa akıllarından çıkarmamaları,bu değerleri zihinlerine ve gönüllerine kazımaları şarttır.
Kuvvetler ayrılığı prensibinde, yasama,yürütme ve yargı erki arasında bir denge bulunmalıdır. Biri diğerini etkisi altına almamalıdır.Diyelim ki,yasama, yürütmenin her dediğini kayıtsız şartsız yerine getirirse, yasama erkinin varlığı tartışılır hale gelir. Nitekim zaman zaman, yürütmenin, yasa,önerileri ve tasarıları, mecliste gelen teklif ve tasarılar hakkında araştırma, inceleme ve değerlendirme yapılmadan,olduğu gibi yasalaşırsa,bunun mahzurları sonradan ortaya çıkmakta bu yasalar, mecliste yeniden ele alınmakta,gerekli değişiklikler yapılarak yasalaştırılmaktadır.
Keza, yürütme organıyla yargı arasında bir mesafe olmalıdır. Zira Anayasamızın 138. Maddesinde, Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez. Eğer, yargı yürütmenin etkisi altında kalırsa, Anayasanın bu maddesi bütünüyle uygulamadan kalkar. Ve bu durum Anayasa’ya aykırılık suçunu oluşturur.
Anayasamızın 138. Maddesi aynen şöyledir. “Hâkimler görevlerinde bağımsızdırlar:Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler.
Hiçbir organ,makam, merci ve kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez;genelge gönderemez;tavsiye ve telkinde bulunamaz.” Demektedir.
Anayasamızın 138 maddesine göre inceleme ve değerlendirme yaptığımızda,Hâkimlerin görevlerinde bağımsız olduğunu,yasa ve hukuka ve vicdani kanaatlerine göre karar vereceklerini, hiçbir kimsenin, onlara emir ve talimat veremeyeceğini,kimsenin etkisi ile karar veremeyeceğini açıkça belirtmektedir.
Ayrıca, Medeni Kanunun 1.maddesi, aynenşöyledir: Kanunun sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanacağını öngörmekle, Anayasamızın138. maddesinin özüne ve sözüne aykırı olarak yapılacak yasal düzenlemelerin,Anayasaya aykırılık teşkil edecek veyargı bağımsızlığını zedeleyecektir.Yargı bağımsızlığını yitirirse,verilecek kararların doğru,yasa ve hukuka uygun olması da olanaksızdır. Bu değerlere itibar edilmediği zaman da,demokrasimiz,demokrasi olmaktan çıkar.
Demokrasi bir güle benzer.Gül zarafetiyle,estetiği ile rengi ve güzelliğiyle insana huzur verir.Bu özelliğini devam ettirmek için,gülün bakıma ve korunmaya ihtiyacı vardır.İşte demokrasi de böyle bir şeydir.
Yorumlar
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *