Noam Chomsky, ‘Koronavirüs sonrası dünya’ dizisi kapsamında verdiği söyleşide, koronavirüsü “gelmekte olan daha büyük krizlerin küçük bir kesiti’” olarak yorumladı
Dünyaca ünlü dilbilimci ve aktivist Noam Chomsky, DiEM25’in internet üzerinden gerçekleştirdiği “Koronavirüs sonrası dünya” dizisi kapsamında bir söyleşi verdi. Chomsky, “Tehlikede olan ne?” başlıklı söyleşisinde koronavirüs krizini, bizzat tanıklık ettiği dünya tarihinin önemli kırılmalarına değinerek yorumladı.
Noam Chomsky’nin DiEM25’ten Srećko Horvat’a verdiği ve Medyascope’tan Yasin Uysal ile Yusuf Said Akcakaya’nın çevirdiği söyleşi şöyle;
Merhaba Noam. Neredesin? Kendini karantinaya aldın mı, ne zamandır karantinadasın, bize söyleyebilir misin?
Tabii. Şu an Tucson, Arizona’da kendimi karantinaya aldım.
1928 doğumlusun ve ilk makaleni, benim bildiğim kadarıyla, on yaşındayken yazmıştın. Ki bu makale aslında 1938’de Barselona’nın kaybedilmesi sonrasında İspanyol İç Savaşı hakkındaydı. Bu benim neslim için oldukça uzak olan bir zaman. İkinci Dünya Savaşı’nı, Hiroşima’yı gördün, tanıklık ettin; bunun dışında Vietnam Savaşı’ndan Petrol Krizi’ne, Berlin Duvarı’nın yıkılmasına
kadar birçok önemli siyasi, tarihi olaylara tanık oldun. Bundan önce Çernobil’e, sonra 90’larda -aynı zamanda küresel bir olay olan- 11 Eylül’e gidecek tarihi bir âna tanık oldun, son zamanlarda ise -senin gibi birinin yaşam öyküsünü mümkün olduğunca kısaltmaya çalışıyorum- 2007 ve 2008’in finansal krizini gördün. Yani bu arka planda, bu kadar zengin bir hayat yaşamış ve böyle tarihi süreçlere tanıklık etmiş ve bunlarda rol oynamış biri olarak; günümüzdeki koronavirüs krizine nasıl bakıyorsun? Bu daha önce eşine rastlamadığımız tarihi bir olay mı, bu seni şaşırtan bir şey miydi?
-Söylemeliyim ki, beni şu an ele geçiren ilk anılarım 1930’lardan. Barselona’nın kaybedilmesi hakkında senin de bahsettiğin makale, aslında esas olarak faşist salgının bütün Avrupa’da insafsızca yayılması ve nasıl sonlanacağı hakkındaydı. Çok sonra, iç belgelerin yayınlanmasından sonra keşfettim ki ABD’nin o dönem ve sonraki yıllardaki analizcisi savaşın sona ereceğini bekliyormuş. Savaşın sona ermesiyle dünyanın ABD hâkimiyetindeki hava bölgeleri ve Alman hâkimiyetindeki bölge arasında bölüneceğini tahmin etmiş. Yani benim çocukluk korkularım tamamen yersiz değilmiş. Ve bu anılar şimdi geri geliyor.
Çocukken Hitler’in Nürnberg mitinglerini radyoda dinlediğimi hatırlayabiliyorum. Sözcükleri anlayamıyordum ama duyguyu ve tehdidi kolayca anlayabiliyordunuz. Bugün Donald Trump’ın mitinglerini dinlediğimde aynı şekilde çınladığını söylemeliyim. Kendisi bir faşist olduğundan değil -herhangi bir ideolojiye sahip olacak biri değil, sadece bir sosyopat ve kendini düşünen bir birey- ama duygu ve korkular aynı. Dünyanın ve ülkenin kaderinin sosyopat bir şaklabanın elinde olduğu düşüncesi akıllara ziyan.
Koronavirüs yeterince ciddi bir tehlike, ama gelmekte olan çok daha dehşetli bir şey var. İnsanlık tarihinde gelmiş geçmiş her şeyden daha kötü bir felaketin kıyısına doğru yarışıyoruz. Donald Trump ve yardakçıları da bu uçuruma giden yarışta en öndeler.
Aslında, şu anda yüz yüze olduğumuz iki büyük tehlike var: Biri, silah denetiminden geriye kalanların yok edilmesi ile kızışan nükleer savaş tehlikesinin artması, diğeri ise tabii ki küresel ısınma hakkında artan tehlike. İki tehlike de halledilebilir ama çok zamanımız yok ve elbette koronavirüs de korkunç sonuçları olabilecek bir şey. Ama tabii bir iyileşme süreci olacak; öte yandan diğerleri iyileşemeyecek, bitmiş olacak. Diğerlerinin hakkından gelemezsek, bittik demek. Yani, çocukluk anılarım beni ele geçirmeye başladı yine, ama artık farklı bir boyutta.
Bildiğiniz gibi her yıl kıyamet saati kurulur, gece yarısına, yelkovanın 12’ye vurmasına doğru kurulmuştur. Yelkovan 12’ye vurduğunda her şey bitecektir. Trump seçildiğinden beri yelkovan gece yarısına vurmaya gittikçe yaklaşıyor. Geçen yıl gece yarısına iki dakika vardı. Ulaşılabilen en yüksek buydu. Bu yıl, analizciler dakikaları boş verip saniyeleri hesaplamaya başladılar. Gece yarısına 100 saniye – hiç bu kadar yakın olmamıştı. Bu üç şeye göre oldu: Nükleer savaş tehlikesi, küresel ısınma ve demokrasilerin yozlaşması. Aslında bu sonuncu (demokrasilerin yozlaşması) tam buraya ait değil ama bir yandan da ait. Çünkü bu krizi atlatabilmemiz için yegâne umudumuz bu: Halkın kendi kaderini ele geçirmesi. Eğer bu gerçekleşmezse o zaman bittik, kaderimizi sosyopat şaklabanlara bırakırsak mahvolduk demek. Ve bu yaklaşıyor.
Trump, ABD’nin sahip olduğu güçten dolayı en kötüsü. ABD’nin gerilemesinden bahsediyoruz ama dünyaya bakarsanız bunu görmüyoruz. ABD korkunç yaptırımlar uyguluyor, öldürüyor ve hâlâ bunu yapabilen tek ülke. Ve herkes bunu uymak zorunda. Avrupa, İran’a yaptırımlardan hoşlanmayabilir, aslında bundan nefret ediyorlar ama yine de yaptırımlara uymak zorundalar. Efendiyi takip etmek zorundalar yoksa uluslararası finansal sistemden atılırlar. Bu bir doğa yasası değil, bu Avrupa’nın Vaşington’daki efendiye tâbi olmak için verdiği karardan ileri geliyor, diğer ülkelerin böyle bir seçim hakkı bile yok.artıgerçek
Dünyaca ünlü dilbilimci ve aktivist Noam Chomsky, DiEM25’in internet üzerinden gerçekleştirdiği “Koronavirüs sonrası dünya” dizisi kapsamında bir söyleşi verdi. Chomsky, “Tehlikede olan ne?” başlıklı söyleşisinde koronavirüs krizini, bizzat tanıklık ettiği dünya tarihinin önemli kırılmalarına değinerek yorumladı.
Noam Chomsky’nin DiEM25’ten Srećko Horvat’a verdiği ve Medyascope’tan Yasin Uysal ile Yusuf Said Akcakaya’nın çevirdiği söyleşi şöyle;
Merhaba Noam. Neredesin? Kendini karantinaya aldın mı, ne zamandır karantinadasın, bize söyleyebilir misin?
Tabii. Şu an Tucson, Arizona’da kendimi karantinaya aldım.
1928 doğumlusun ve ilk makaleni, benim bildiğim kadarıyla, on yaşındayken yazmıştın. Ki bu makale aslında 1938’de Barselona’nın kaybedilmesi sonrasında İspanyol İç Savaşı hakkındaydı. Bu benim neslim için oldukça uzak olan bir zaman. İkinci Dünya Savaşı’nı, Hiroşima’yı gördün, tanıklık ettin; bunun dışında Vietnam Savaşı’ndan Petrol Krizi’ne, Berlin Duvarı’nın yıkılmasına
kadar birçok önemli siyasi, tarihi olaylara tanık oldun. Bundan önce Çernobil’e, sonra 90’larda -aynı zamanda küresel bir olay olan- 11 Eylül’e gidecek tarihi bir âna tanık oldun, son zamanlarda ise -senin gibi birinin yaşam öyküsünü mümkün olduğunca kısaltmaya çalışıyorum- 2007 ve 2008’in finansal krizini gördün. Yani bu arka planda, bu kadar zengin bir hayat yaşamış ve böyle tarihi süreçlere tanıklık etmiş ve bunlarda rol oynamış biri olarak; günümüzdeki koronavirüs krizine nasıl bakıyorsun? Bu daha önce eşine rastlamadığımız tarihi bir olay mı, bu seni şaşırtan bir şey miydi?
-Söylemeliyim ki, beni şu an ele geçiren ilk anılarım 1930’lardan. Barselona’nın kaybedilmesi hakkında senin de bahsettiğin makale, aslında esas olarak faşist salgının bütün Avrupa’da insafsızca yayılması ve nasıl sonlanacağı hakkındaydı. Çok sonra, iç belgelerin yayınlanmasından sonra keşfettim ki ABD’nin o dönem ve sonraki yıllardaki analizcisi savaşın sona ereceğini bekliyormuş. Savaşın sona ermesiyle dünyanın ABD hâkimiyetindeki hava bölgeleri ve Alman hâkimiyetindeki bölge arasında bölüneceğini tahmin etmiş. Yani benim çocukluk korkularım tamamen yersiz değilmiş. Ve bu anılar şimdi geri geliyor.
Çocukken Hitler’in Nürnberg mitinglerini radyoda dinlediğimi hatırlayabiliyorum. Sözcükleri anlayamıyordum ama duyguyu ve tehdidi kolayca anlayabiliyordunuz. Bugün Donald Trump’ın mitinglerini dinlediğimde aynı şekilde çınladığını söylemeliyim. Kendisi bir faşist olduğundan değil -herhangi bir ideolojiye sahip olacak biri değil, sadece bir sosyopat ve kendini düşünen bir birey- ama duygu ve korkular aynı. Dünyanın ve ülkenin kaderinin sosyopat bir şaklabanın elinde olduğu düşüncesi akıllara ziyan.
Koronavirüs yeterince ciddi bir tehlike, ama gelmekte olan çok daha dehşetli bir şey var. İnsanlık tarihinde gelmiş geçmiş her şeyden daha kötü bir felaketin kıyısına doğru yarışıyoruz. Donald Trump ve yardakçıları da bu uçuruma giden yarışta en öndeler.
Aslında, şu anda yüz yüze olduğumuz iki büyük tehlike var: Biri, silah denetiminden geriye kalanların yok edilmesi ile kızışan nükleer savaş tehlikesinin artması, diğeri ise tabii ki küresel ısınma hakkında artan tehlike. İki tehlike de halledilebilir ama çok zamanımız yok ve elbette koronavirüs de korkunç sonuçları olabilecek bir şey. Ama tabii bir iyileşme süreci olacak; öte yandan diğerleri iyileşemeyecek, bitmiş olacak. Diğerlerinin hakkından gelemezsek, bittik demek. Yani, çocukluk anılarım beni ele geçirmeye başladı yine, ama artık farklı bir boyutta.
Bildiğiniz gibi her yıl kıyamet saati kurulur, gece yarısına, yelkovanın 12’ye vurmasına doğru kurulmuştur. Yelkovan 12’ye vurduğunda her şey bitecektir. Trump seçildiğinden beri yelkovan gece yarısına vurmaya gittikçe yaklaşıyor. Geçen yıl gece yarısına iki dakika vardı. Ulaşılabilen en yüksek buydu. Bu yıl, analizciler dakikaları boş verip saniyeleri hesaplamaya başladılar. Gece yarısına 100 saniye – hiç bu kadar yakın olmamıştı. Bu üç şeye göre oldu: Nükleer savaş tehlikesi, küresel ısınma ve demokrasilerin yozlaşması. Aslında bu sonuncu (demokrasilerin yozlaşması) tam buraya ait değil ama bir yandan da ait. Çünkü bu krizi atlatabilmemiz için yegâne umudumuz bu: Halkın kendi kaderini ele geçirmesi. Eğer bu gerçekleşmezse o zaman bittik, kaderimizi sosyopat şaklabanlara bırakırsak mahvolduk demek. Ve bu yaklaşıyor.
Trump, ABD’nin sahip olduğu güçten dolayı en kötüsü. ABD’nin gerilemesinden bahsediyoruz ama dünyaya bakarsanız bunu görmüyoruz. ABD korkunç yaptırımlar uyguluyor, öldürüyor ve hâlâ bunu yapabilen tek ülke. Ve herkes bunu uymak zorunda. Avrupa, İran’a yaptırımlardan hoşlanmayabilir, aslında bundan nefret ediyorlar ama yine de yaptırımlara uymak zorundalar. Efendiyi takip etmek zorundalar yoksa uluslararası finansal sistemden atılırlar. Bu bir doğa yasası değil, bu Avrupa’nın Vaşington’daki efendiye tâbi olmak için verdiği karardan ileri geliyor, diğer ülkelerin böyle bir seçim hakkı bile yok.artıgerçek