Yeni eğitim-öğretim dönemine girerken öğretmenler, ekonomik krizin getirdiği sorunların yanı sıra mesleki itibarlarını zedeleyen bir sistemle de karşı karşıya.
Türkiye’de öğretmenler bu yıl da yeni eğitim öğretim yılını hayat pahalılığı, düşük maaşlar, sosyal ve özlük haklarındaki kayıplar gibi birçok sorunla karşılıyor. Kadrolu olmanın yanı sıra sözleşmeli, ücretli gibi farklı statülerde de çalışan öğretmenler ekonomik sebeplerin yanı sıra başöğretmenlik, taban maaş hakkı ve güvencesizlik gibi mesleki itibarlarını zedeleyen uygulamalarla da karşı karşıya.
Millî Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) 2022-2023 verilerine göre, örgün eğitim kapsamında 1 milyon 154 bin 383 öğretmen okullarda görev yapıyor. 2023-2024 eğitim öğretim yılında özel okullarda çalışan öğretmen sayısının ise 400 bine ulaştığı tahmin ediliyor.
Öğretmenlik mesleğini kategorize eden ve eğitimcileri kadrolu, ücretli, sözleşmeli gibi statülerde çalıştıran sistemin yoğun bir hak kaybına yol açtığını ifade eden Eğitim-Sen Genel Başkanı Kemal Irmak’a göre Türkiye'de ücretli öğretmen sayısı 100 binlere ulaşırken, Millî Eğitim Bakanlığı’nın 2022, 2023 ve son olarak 2024 yıllarında yaptığı atama ile de sözleşmeli öğretmen sayısının 100 bini geçtiğine dikkat çekti.
2016 yılındaki düzenleme sonrası yeni atanacak öğretmenlerin tümümün sözleşmeli olarak göreve başladıklarını ve öğretmenlerin atandıkları okullar a üç yıl sözleşmeli çalışmadan kadroya geçemediklerini hatırlatan Irmak, “İktidar sözleşmeli ve ücretli öğretmenliği bir istihdam politikasına dönüştürmüş durumda. Bu uygulamalar öğretmenleri devlet memuru güvencesinden yoksun bırakılıyor. Bu durum hem sosyal hem de ekonomik olarak öğretmenin hak kaybına uğramasına yol açıyor. Bu da güvencesiz çalışma ortamını beraberinde getiriyor.” dedi.
Büro Emekçiler Sendikası Araştırma Merkezi (BES -AR) verilerine göre 2024’ün ağustos ayında dört kişilik bir memur ailesi için açlık sınırı 26 bin 832, yoksulluk sınırı ise 73 bin 462 liraya ulaştı. Aynı zamanda BES-AR hazırladığı Kamu Emekçilerinin Enflasyon Sepeti Araştırması ile de Ağustos ayında kamu emekçilerinin yıllık genel enflasyonunun yüzde 80,97, yıllık gıda enflasyonu ise yüzde 63,07 olduğunu ortaya koydu.
Irmak, bu ekonomik tabloda öğretmen maaşlarına dikkat çekti, özellikle ücretli veya sözleşmeli çalışan öğretmenlerin büyük kentlerde yaşamasının neredeyse imkansız hale geldiğini vurguladı.
Irmak'ın Artı Gerçek’e verdiği bilgiye göre sayıları ciddi rakamlara ulaşan ücretli öğretmenlerin aylık kazançları ek derslerle maksimum 14-15 bin TL arasında seyrediyor. Ancak bu rakama ulaşamayan ücretli öğretmenler de var ve onların maaşları 12 bin civarında kalıyor. Bu statüdeki öğretmenlerin okullar tatil olduğunda ücret alamadığına da dikkat çeken Irmak, “Hiçbir ücretli öğretmen şu an asgari ücret veya üzerinde maaş almıyor. Okula gitmedikleri gün ise ücretleri kesiliyor. Bayramlarda idari tatillerde ücret alamıyorlar. Üstelik bu statüdeki öğretmenler ekonomik krizin içinde pençeleşirken bir yandan da bir diğer yıl okulda çalışabilmek için birçok angarya işi yapmak zorunda bırakılıyor. Ücretli öğretmenlik eğitim alanının en dramatik sorunu” dedi.
22’in Şubat ayında hayata geçirilen Öğretmen Meslek Kanunu (ÖMK) ile de öğretmenlik, uzman öğretmen veya başöğretmen unvanlarıyla kariyer basamaklarına ayrıldı.
Getirilen bu sistemle aynı kademede görev yapan öğretmenler arasından sınava girerek unvan alanların almayanlara göre daha yüksek maaş aldıklarına dikkat çeken Irmak, söz konusu düzenlemenin Anayasa'da yer alan eşit işe eşit ücret ilkesinin ihlali anlamı taşıdığını söyledi.
Öğretmenleri bu şekilde kategorize etmenin iş barışını da bozduğuna vurgu yapan Irmak,
“Ben mesela 38 yıllık bir öğretmenim. Kariyer basamakları ile unvan alan öğretmenler ile aynı işi yaparken aynı maaşı almıyoruz. Zaten ekonomik olarak zorda olan öğretmenler daha iyi bir maaş için bu sınava girebiliyor. Öğretmenlik zaten bir uzmanlık mesleğidir. Ayrıca bir kategoriye ihtiyaç yoktur” ifadelerine yer verdi.
Özel eğitim kurumlarında çalışan öğretmenler ise 2014 yılında Özel Öğretim Kurumları Kanunu'ndan çıkarılan "taban maaş" uygulaması nedeniyle yıllardır güvencesiz ve hak kayıplarına maruz kalarak çalışıyor. Öğretmenler yapılan belirli süreli iş sözleşmeleri ile bir yandan güvencesiz çalışmak durumunda kalırken, maaşları ise büyük oranda ya asgari ücret ya da asgari ücretin biraz üzerinde seyrediyor.
Artı Gerçek’e konuşan Özel Sektör Öğretmenleri Sendikadı İstanbul İl Temsilcisi Evin Turgut özel okul veya kurs merkezlerinde çalışan öğretmenlerin belirli süreli sözleşmeler nedeniyle deyim yerindeyse ‘mevsimlik işçi’ statüsünde olduklarına dikkat çekti. Bu durumun dönem boyunca bir sonraki yıl için iş kaygısına yol açtığı gibi ‘angarya’ işlere ve mobbinge de maruz kalmalarına neden olduğunu söyledi.
Özel eğitim kurumlarında öğrenci velilerine ‘müşteri’, okullara ise bir ‘fabrika’ olarak bakıldığını kaydeden Turgut, “Özel okullarda çalışan öğretmenler yoğun mobbing ve baskıyla çalışıyor. Velilere müşteri, okullara fabrika gözüyle bakıldığı için, öğretmenden sürekli olarak veliyi memnun etmesi ve kayıtların artması için her türlü angarya, onur kırıcı işi yapması beklenir. Bu da haklarımızın ihlali anlamına geliyor” diye konuştu.
Özel sektörde çalışan öğretmenlerin çok düşük maaşlara çalıştıklarını işaret ederek çoğu zaman elden maaş verme ya da sigortayı eksik yatırma gibi gibi usulsüzlükler ile de karşılaştıklarını ifade ederek şunları söyledi:
“Özel sektör öğretmenleri olarak çok düşük ücretlerle çalışıyoruz. Asgari ücret, hatta altında maaşlarla yaşamak, geçinmek zorunda bırakılıyoruz. Belirli süreli sözleşmeler ile bir sonraki senenin garantisi ve güvencesi olmadan görevimizi yapıyoruz. Üstüne bir de usulsüz olmasına rağmen çoğu meslektaşımız 9-10 aylık sözleşmelere mecbur bırakılıyor. Bu yaz aylarını maaşsız geçirmek ve kıdem tazminatı dahi alamamak anlamına geliyor. Yani her sene aynı okulda devam etse bile giriş- çıkış yapılıyor ve tazminat hakkı çalınıyor.
Bu da bize tek iki seçenek sunuyor: Ya sözleşmeyle beraber istifayı da imzalayacağız ve en azından 9 ay bir işimiz olacak ya da işsiz kalacağız. Özel sektörde öğretmenlerin yaşadığı haksızlık ve usulsüzlükler derya deniz.”
Öte yandan taban maaş ve güvenceli çalışma talepleri ile 26 Mayıs’ta Ankara’da bir kortej ile MEB’in önüne yürüyerek eylem başlatan öğretmenler, Meclis’e yürümek isteyince polis müdahelesi ile karşılaşmış, pek çok öğretmen darp edilmişti.
Ankara’daki sert polis müdahalesinin ardından çeşitli kentlere de yayılan ‘eğitim nöbeti’ 52’inci günün sonunda sona erdi. ‘Patronların insafına bırakılmayan bir eğitim sistemi’ için yola çıktıklarını, eylemlerinin de bu süreçte amacına ulaştığını belirten Turgut, artık adım atma sırasının Milli Eğitim Bakanlığı’nda olduğunu söyledi.
52 gün süren ve tüm kamuoyunun sahiplendiği ‘eğitim nöbeti’ sonrası, yeni eğitim - öğretim dönemine “örgütlü gücümüzü, kararlılığımızı ve inancımızı daha da büyüterek girmek istiyoruz” diyen Turgut, taleplerinin bir hak mücadelesinden öte onur ve haysiyet mücadelesi olduğunu kaydetti. Turgut, 2014’ten bu yana ciddi ve uzun soluklu bir mücadele yürüttüklerini belirten şunları söyledi:
“2014’te Yusuf Tekin henüz müsteşar iken elimizden alınan taban maaş hakkımız için çok uzun soluklu ve ciddi bir mücadele yürütüyoruz. Bunun için Ankara'da Meclis parkında 52 gün boyunca nöbetteydik ve nöbet üyemizin olduğu her ile sıçradı. Öğretmenler günlerce, aylarca akşam okuldan çıkıp bulundukları illerde MEB önlerinde nöbet tuttu. Mücadelemiz hem Meclis’te hem de kamuoyunda ciddi bir karşılık buldu ve Bakanlık bizimle görüşmek zorunda kaldı. ÖMK bu direnç ve mücadeleyle ertelendi. Görüşmelerimiz devam ediyor. Meclis eğitim komisyonu, eğitim sendikaları, Bakanlık, patron dernekleri ile iletişim halindeyiz. Taban maaş hakkımızı geri alacağız. Bu inançla yürüyoruz.”