Ayfer T. Ünsal
AFS Uluslararası burs programıyla Türkiye’ye bir sene süreyle kalmak için gelen kız öğrencilerden beş tanesi bir haftalığına Gaziantep’i ziyaret ettiler.
Kentimizde Dr. Ergun Api ailesi Catherine Batson’ı, Özcan Dai ailesi Angela Rogers’i, Halil Savcı ailesi Susan Kerr’i, Ahmet Kömürcü ailesi Rebekah Nelson’u, Dündar Güç ailesi de Dawn Werbowski’yi misafir ettiler.
Öğrenci kızlar kentimizdeki sanayi grubu da dahil olmak üzere birçok yere kısa ziyaretlerde bulundular. Bu arada Bilecik’teki Kel Aynakları bile gördüler.
Sorumuz önce Türkiye’yi nasıl buldunuz, isterseniz Türkçe olarak ta anlatabilirsiniz…
-Eğer Türkçe anlatırsak bu komedi olur! Türkiye’ye geldikten sonra Türkçe öğrendiğimiz için okulda dersleri yeterince iyi takip edemiyoruz ve sonuç olarak notta almıyoruz. Türkiye hakkında daha önce hiçbir şey bilmiyorduk. Türkiye’ye gelmekle bize yeni bir kapı açıldı. Biz Türkleri daha çok Araplar gibi düşünüyorduk. Yani halen develere binen ve kadınları peçeli olarak… Halbuki Türkiye çok modern ve medeni bir ülke, kadınlarda peçe takmıyor. Ortalıkta da hiç deve göremedik.
Gaziantep’te misafir olduğumuz aileler bizlere gelir gelmez kalplerinin kapılarını açtılar. Evimiz sizin eviniz sizde bizim kızımızsınız dediler. Bu bizleri çok duygulandırdı.
Amerika’da Türkiye’den hiç bahsedilmiyor. Örneğin biz Türkiye’ye geldiğimizden beri ailelerimiz Türkiye ile ilgili haberlerle çok ilgileniyorlar. Şimdiye kadar Amerikan radyo ve televizyonunda sadece deprem ve seçimler yer almış. Yani bir senede sadece üç kere Türkiye’den bahsedilmiş. Nitekim televizyonda haber verilirken Amerika ile ilgili haberler 1 saat sürüyorsa, enternasyonal haberler 15-20 dakika sürüyor.
-Peki eğitim sistemimizi nasıl buldunuz? Sizinkiyle mukayese edebilir misiniz?
Her iki sisteminde iyi ve kötü tarafları var. Ancak sizin eğitim sisteminiz bizimkine göre daha ciddi. Öğrencilerin, “aman sınıfta kalırım veya üniversiteye girerim” diye bir korkuları var. Ve kendilerini bütün bunlar için çalışmak zorunda hissediyorlar. Halbuki bizde öyle değil. Biz size göre daha hafife alıyoruz tahsili… Sonra bizde biliyorsunuz dersler seçmeli. Yani 13-14 yaşındaki bir çocuk ortaokula başlayınca hemen ders seçmek zorunda kalıyor. Bu kadar küçük bir çocuk kendisi için hangi dersin daha önemli olduğunu nasıl bilebilir ki… Sizde ise belli dersleri okumak zorunda. Galiba bu yönden belki sizin sisteminiz daha iyi…
Dikkatimizi çeken bir husus var. Tarihi bize göre daha klasik ve ağır okuyorlar. Biz tarihi ve diğer konuları daha sosyal düşünüyoruz ve öyle okuyoruz.
-Ama unutmayın ki Türkiye geçmişi çok çok eskilere dayanan bir ülke. Eğer bütün tarihi çocuklarımıza okutmazsak, nasıl öğrenecekler bütün bunları…
Gaziantep’e geldiğimize çok memnunuz. Zira insan, bir İzmir’e bir Ankara’ya her zaman gidebilir de Gaziantep’e gelemez. Ancak garibimize giden, İstanbul’da Antep’e gidiyoruz deyince arkadaşlarımız baya üzüldü. “Orası çok geri bir yer” dediler. “Hanımların büyük çoğunluğu halen peçelidir. Sizin de başınızı örtüp, peçe takmanız gerekebilir. Sosyal hayat yoktur” dediler. Lisanı da anlayamayacağımızı, veya çok zor anlayacağımızı söylediler. Halbuki biz Gaziantep’i İstanbul’dan daha medeni ve güzel bulduk.
-Türkiye’de yaşamayı düşünür müsünüz? Tabi tabi daha önce böyle bir şey düşünemezdik ama şimdi isteriz yaşamak…
Yemekleri nasıl buldunuz sorusuna hepsi gülerek “Şahane” diye cevap verdiler. Gaziantep’in yemekleri daha da güzel… Eğer Gaziantep’te kalıyor olsaydık daha da şişmanlardık diyorlar. Mantı en çok sevdikleri Türk yemeği. “Gaziantep’te yağlı köfteyi ve kebabı çok sevdik. Her hande hayatımızda bu kadar güzel kebap yiyemeyiz”
Kızlardan birinin ailesi şekercilikle uğraşıyor Amerika’da. .. Diyor ki, “Ben zannederdim ki, en iyi şekeri biz yaparız” ama dünyada daha iyilerini de yapanlar olduğunu Türkiye’ye gelince anladım”
Sabah gazetesi olarak verdiğimiz çayda gayet iyi vakit geçirdi Amerikalı öğrenciler. Resimlerini çekip kendilerine bedava olarak vereceğimizi de duyunca çok sevindiler.