Erdoğan, ABD’ye gidecek mi?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 13 Kasım’da ABD Başkanı Donald Trump’ın davetine icap edecek mi?

Türkiye’nin gündemindeki bir numaralı konu bu. Günlerden beri tartışıyoruz. Gitmeli mi, gitmemeli mi?

Bence bu işin aslı-astarı yok!

Gitmemek diye ortada bir sorun da yok!

Ha, Erdoğan bir gazetecinin sorusu üzerine, henüz kararımı vermedim, dedi! Ama o soru ve cevabı bir taktikti!

Gazeteciler Cumhurbaşkanı’na aklına geleni soramaz. Sordurmazlar!

O halde! Böyle bir soru sorulması ayarlandı, Cumhurbaşkanı da daha evvel tasarladığı yanıtı verdi!

Bundaki amacı nedir?

Gidip gitmemenin kamuoyunda tartışılarak, gitmesi gereği üzerindeki kamuoyu mutabakatını sağlamak. Siyasette önemli bir taktiktir bu. Senin yapmak istediğini sanki kamuoyu baskısı varmış gibi algılanmasını sağlarsın.

Böylece, yarın Cumhurbaşkanı, “Kamuoyu böyle istediği için gittim” demek hakkını elde edecektir.

Ben de aynı kanıdayım. Cumhurbaşkanı ABD’ye gitmelidir.

Bir sürü sorun var. Patriot’u bize vermedikleri için Rusya’dan alınan S400. Parasını verdiğimiz halde teslim edilmeyen F35’ler. Üzerinde anlaşılan güvenlik bölgesinden temizlenmeyen teröristler. ABD temsilciler Meclisi tarafından kahir ekseriyetle onaylanan aleyhimizdeki iki tasarı. Bütün bunların üzerine yaptırımlarını deldiği ve ABD’ye 20 milyar dolar zarar verdiği için Halk Bankası ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsi servet soruşturması!..

Bunların yüz yüze görüşülmesi gerek.

Trump’ın mektubunun iadesini konuştuk, hem de ciddi ciddi!

Neymiş, Erdoğan görüşmesi sırasında cebinden o mektubu çıkarıp iade edecekmiş. Bunlar çocukça şeyler. Böyle saçmalık olur mu?

Hem o mektupta bu kadar gürültü çıkaracak bir şey de yoktu. Bunu hararetli tartışmaların yapıldığı günlerde yazmıştım.

Görüşme yalnız heyetler halinde olmayacak, ikili görüşme de olacak. Böyle görüşmelerde konuşulanlar kamuoyuna hemen açıklanmaz! Kimbilir neler konuşulacak!

(Dün yayınlanması gereken yazımdı!)

Dünyamız bu görüntüden...

Nasıl oldu da bu görüntüye geldi!