Gezi kalbimde yaradır!
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, orman alanından yol geçirilmesine tepki gösteren öğrencilere, “Ormansa sizleri ormanlara gönderelim, gidin ormanlarda yaşayın” diyor.
Sayesinde, ülke zaten orman kanunlarıyla yönetilir hale gelmişken, kimin ne işi var gerçek ormanda?
Sokak ortasında gençler, bu ülkenin biricik gençleri öldürülüyor, sakat bırakılıyor hesap veren, hesap soran yok.
Memleketin sınırı kevgire dönmüş, müslüman teröristler elini kolunu sallayarak canları ne zaman isterse girip, çıkıyor, ortada devlet yok.
Kentlerde AKP’li belediyeler canlarının istediği gibi at oynatıyor. İmar Kanunları’na aykırı uygulamalar, arsa rantçılığı gırla gidiyor, engel olacak makam yok.
Anlayacağınız, orman kanunlarının tüm şiddetiyle uygulandığı bir ülkede nefes alarak yaşamaya çalışıyoruz.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için siyasi hayatı galiba “Gezi olaylarından önce”, “Gezi olaylarından sonra” diye ikiye ayrılacak.
Ve Gezi Parkı eylemleri, ömür boyu Recep Tayyip Erdoğan’ın kalbinde bir yara olarak kalacak.
Önceki gün ilçe belediye başkanları toplantısında yaptığı konuşmada, "İşte yaşadığımız Taksim olaylarını görüyorsunuz. Sadece Taksim’de kalıyor mu olay" diye şikayet ediyor.
ODTÜ arazisinden yol geçirilmesine tepki göstermek için, “Yol değil orman istiyoruz” diye pankart açan öğrencilere sinirlenmiş.
“Yol medeniyettir. Ormansa sizleri ormanlara gönderelim, gidin ormanlarda yaşayın, ama hiç olmazsa şehirlerdeki halkı rahatsız etmeyin”diyor.
***
Demokrasi ile yönetilen hiçbir ülkede bir Başbakan çıkıp ta, “Ülkeye manşetlerin değil, sokakların değil, meydanların değil, elitlerin ve sermayenin değil, sadece ve sadece milletin rota çizebileceğini" söyleyemez.
Kömür dağıtarak, un, bulgur, yağ dağıtarak gırtlağından yakaladığı ve asalak hale getirdiği tabanın oylarıyla, ülkenin basınını, öğrencisini, demokratını, aydınını, kendisinden olmayan sermayesini, sivil toplum örgütlerini, kendisine muhalefet edenlerini esir alamaz.
Demokratik bir ülkenin Başbakanı, bu kadar fütursuz, bu kadar saldırgan, bu kadar kindar olamaz. Kendinden olmayanları bu kadar dışlama ve baskı altında tutma hakkını kendinde göremez.
***
Batılı ülkelerin siyasetçilerinin, başbakanlarının ekonominin kötüye gitmesine tepki gösteren esnafa, “Ananı da al git”, ormanların katledilmesine tepki gösteren öğrencilere, “Gidin ormanda yaşayın”, yaşam alanına müdahale edilmesine tepki gösteren halka, “Çapulcu” deme imkanı, ihtimali var mı?
Sıkıysa desin!
Ancak, demokrasiden anladığınız tek şey sandıksa, sandıktan çıkan oy oranı ile bir ülkeyi canınızın istediği gibi, hak ve hukuk yerine orman kanunları ile yönetebileceğinizi zannedersiniz.
***
Gençlerin üzerine “terörist sanmıştık” bahanesiyle bomba yağdırmak ve hesabını vermemek, yönetiminizden memnuniyetsizliğini demokratik eylem hakkını kullanarak dile getirmek isteyen halkın üzerine tomalarla gaz ve su sıkmak, polisinizi ıssız sokaklarda kalleşçe gencecik insanların üzerine saldırtıp, cana kıydırmak ve halkın canına, malına karşı girişilen bu baskı ve tehditlerin sandıktan çıkan oy oranındaki gücünüzden kaynaklanan bir hak olduğunu sanmak, yalnızca “orman kanunları” ile yönetilen ülkelerde olabilir.
***
Türkiye henüz demokrasi ve hukuk ile yönetilen bir ülke değildir, doğru.
Ancak, insanlarımızın çok önemli bir kesimi, demokrasi ve hukuk ile yönetilmenin ne demek olduğunun, ne anlama geldiğinin farkındadır, bilincindedir.
İşte, Gezi Parkı’nda birkaç ağacın kesilmesiyle patlayan ve halkın baskıcı yönetimler karşısında tarihinde ilk kez kendi gücünün farkına vardığı, ölümlere, yaralanmalara rağmen çıplak canıyla tomaların üzerine yürüdüğü eylemler, sizin nasıl kalbinize bir yara olarak kazındı ise, bu ülkenin demokrasi tarihinin de önemli bir kilometre taşı olma özelliğini koruyacak ve sürdürecektir.
Ve bir gün bu halk çıkıp size, “Orman kanunlarını uygulamak istiyorsanız, size ormanlara gönderelim, gidin orada yaşayın” diyecektir.