Korkulu Günler
Sene içinde bazı günler vardırki gelirken insanları bir tedirginlik, bir korku kaplar. Aslında böylemi olmalı bu günler. Hani hüzün ve elem hatırlatan günlerde bizimde kalbimiz kararır , o günleri kırık hatırlarız. Fakat bayram olarak kutlanması gereken bir kaç tarih yaklaştıkca toplum gerilmekte, insanlarda bir huzursuzluk başlamaktadır. Bazı özel günlerimizinde kutlanmasının engellenmiş olması insanları germekte. Kutlama, anılması gereken hatıratın tazelenip, coşkunun ve duyguların çıtasının daima yüksek kalmasını amaçlar.
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu konusunda atılan her adım bence çok önemle anılması gereken günler olduğuna inanırım. Bu konuları tartışmadan önce insanların Çanakkale ve Gelibolu’yu dolaşması gereklidir. Her gün Şafak vakti, askerin o gün öleceğini düşünerek namazında dua etmesini hissetmek için , o mekanlarda, o saatlerde yurdum insanının siperlerde gezmesi gerekir. Kurtuluş savaşının başlangıç noktası olarak kabul ettiğimiz 19 Mayıs gününe yaklaştığımız bu günleri hazırlayan Çanakkale savaşı, Emperyalizme baş kaldıran bir ulusu simgelediği için anılması gereken günlerin başında gelir.
23 Nisan Büyük Millet Meclisimizin kuruluşu ve bunun genç Cumhuriyeti simgeleyen Çocuklara armağan edilmesi, bu anlamlı günü bütün Dünya Çocukları ile birlikte kutlanmasına verilen büyük uğraşı, amacına ulaşma yolunda senelerdir doğru adımlarla ilerlemekte.
Bu günlerin arasında tabiat olayları da, bazı toplumlarca kutlanması töreden olsa gerek. Kış ayından çıkılıp bahara adım atılan ve genelde Azeri Türklerinin de içinde olduğu Iran halkı, Navruz yani bir başka söylemle Yeni yıl takvimini kutlarlar. Bu yeni yıl takvimi aslında bir Mevsim takvimidir. 21 Mart tarihi dünyada gece ile gündüzün bir olduğu günü yıl başı olarak Azeri ler ve Iranlılar hatta bütün orta asya toplulukları coşku ile kutlarlar. Ateş yakıp üzerinden atlarken bir evvelki senede bütün dertlerini terk etmeyi düşlerler. Bu adetleri Doğu Anadoluda yaşayan halkta uygular ve biz bu olaya kilitlenip, kabuslar seyrederiz. Bu kutlamaların böyle şiddetle topluma zarar verecek şekilde olması yalnıştır. İnsan coşkusu kutlama için tırmanması yerine, eylem yapıp toplum psikolojisini yıpratmak için olmasa gerek.
Bilindiği gibi 1 Mayıs 1886 Amerika İşçi Sendikaları önderliğinde Amerika’daki işçilerin günde 12 saat ve hafta da 6 gün çalışmalarına rağmen, düşük ücret almaları karşısında yapılan bir eylemdi. İşçiler bu duruma son vererek haftada 8 saat çalışmayı önerdiler. Kabul edilmeyince işçiler, iş bırakma eylemi yaptılar. Chicago da 500 bin işçinin katılması ile bir yürüyüş gerçekleştirildi. Bu toplu eylem ses getirmişti. Sonunda işçilerin isteklerini idare kabul etti.
1 Mayıs günü yapılan bu eylem, bu olaydan sonra bütün dünyada Labor Day olarak , bir başka sözle İş Bayramı olarak kutlanması kabul edildi . Bu günü Genç Cumhuriyetimiz 1923 senesinde kabul ederek İş Bayramı adı ile kutlamayı kararlaştırdı. Zaman içinde Türkiyede bu kutlamalar anlam ve mekan değiştirerek, başka ad altında değişik anlamlarda kutlanılmaya doğru yönlenince , İşçi Partisi konuyu Sosyalist bayrakların açıldığı, orak ve çekiçlerin simgelendiği bir arenaya çekmeye başladı. Her 1 Mayıs kutlamalarında Taksim’de kabus görmeye başlamıştık.
Taksim de 1977 senesinde meydana gelen ve 34 vatandaşımızın bir hiç uğruna hayatlarını kaybetmeleri, bardağı taşıran son damla olmuştu. Taksim yasaklanmış, siyasi parti sloganlarının atılması ve hatta simgesel toplantı mekanı olan Taksim, bu gibi gösterilere kapanması kararlaştırılmıştı. Bu tarih yaklaşırken evlerde genç yaşta çocukları olan insanlar, bu günü beklerken korkmaya başlardı.
Beceriksiz insanların elinde bir bayramın nereden nereye geldiğini izlemekteyiz. Bir şehirde hayat neredeyse durma noktasına gelmekte, insanlar evlerinden çıkmaya korkmakta, şehirdeki turistler ise, bilmeden gelip kaybettikleri bir günün hesabını yapmaktalar. İşte böyle bir ülkede ortaya ne konmakta diye düşünmekteyim. Geçtiğimiz son 10 senede Türkiye’de bir Polis Devletinin kurulmaya çalışıldığını haykırdığımız tarihlerde, bunun aksini iddia edenler vardı.
Polis devleti karşısında Taksim de başlayan halk direnişini Gezi Olaylarını sindirme girişimleri, yolsuzluk ve ayakkabı kutularındaki dolarları unutturma için yapılan eylem mühendisliğini takip eden günlerde, Fezlekelerin sulandırılma girişimleri için, toplumda bir gerilimin tırmandığı hakikattir. Bu günleri takip eden yerel yöneticiler seçimleri sonrası, iyice kutuplaşan toplumun 1 Mayıs İş Bayramını daha da gerdirerek İstanbul’un bir çok mekanlarını yaşanmaz hale getirdiler.
Devlet, vatandaşın haklı eylem girişimlerine gösterdiği yerde ve işaret ettiği günlerde ve söyledikleri şekilde ‘’kutlama yapabilirsiniz’’ direktifi, Polis Devletinin bir göstergesidir. Kanun ve Yasayı hiçe sayan bir mantığın, bu ülkede daha ne kadar muktedir olur konusunu düşünmekte yarar var diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.