İtalyan bir gazeteci…

YAYINLAMA: 20 Eylül 2016 / 20.00 | GÜNCELLEME: 20 Eylül 2016 / 20.00

Önceki gün İtalya’nın bir numaralı gazetesi Corriere della Sera’nın deneyimli muhabiri, yazarı Lorenzo Cremonesi’yi ağırladık.

Gazete ofisimizde, misafirimize öğle yemeğinde dünyanın en güzel lahmacununu (bence öyle!) ikram ederek keyifli ve yararlı sohbet ettik.

Lorenzo, tipik bir İtalyan. Neşeli, heyecanlı, esprili çok hoş bir insan. Gazetecilik ruhunun derinliklerine işlemiş müthiş bir muhabir. Hiç pes etmiyor. “Bana politik sorular sorma, cevap vermem” dedim. Gaziantep’in kültürel varlıkları, özellikle Karkamış üzerine sohbet ederken lafı eveliyor geveliyor politikaya getiriyor!..

Boşa kürek çekiyor ama pes de etmiyor, gazetesine Antep’ten çarpıcı haber üretmek istiyor.

 

Sohbeti tersine çevirdik, acaba İtalya’da veya Avrupa’da Türkiye nasıl algılanıyor, bunları sorduk Lorenzo’ya...

Konuştuklarımızı kısa cümlelerle özetleyeceğim.

Türkiye’nin doğal güzelliği, yemekleri, misafirperverliği ve kültürel zenginliği dışında pek olumlu şeyler söylemedi. Ama yorumlarında dürüst olduğu kanaatındayım.

 

15 Temmuz darbe teşebbüsünü, başlarda danışıklı döğüş olarak değerlendirmiş. Türkiye’den gelen haberleri ve resimleri hep bu düşünceyle yorumlamış. Erdoğan’ın tek ve tartışılmaz lider olması için oynanan bir oyun olarak düşünmüş.

Daha sonra Pensilvanya’dan gelen haberler, cemaatın gerçek yüzünün ortaya çıkması üzerine ikilemde kalmış.

Hala da olan biteni yorumlamakta zorlanıyorum” diyor, Lorenzo.

 

Başka mekanlarda da sohbet devam etti. Önemli ve konulara vakıf insanlarla tartışmalarında Lorenzo’yu tatmin olmuş gibi hissettim. Gerçi, İstanbul’da da önemli gazeteci dostları olduğunu ve onlarla sürekli irtibat halinde bulunduğunu biliyorum. Ancak burada bazı önyargılarının değiştiğini farkettim. Türkiye’nin bir ucundaki değişik insanlarla konuşmasının çok yararlı olduğunu, daha derin gözlemlerde bulunmak imkanı elde ettiği için mesleği açısından çok verimli olduğunu ifade etti.

 

Takıldığı ve önemsediği konulardan birisi de gözaltında veya hapiste olan gazeteciler. Bunun kabul edilemez olduğunu vurguladı hep. Ancak bu durumdaki gazetecilerin sayısını o kadar büyük bir rakam olarak verdi ki, bunun çok abartılı olduğunu söyledim. Ne kadar inandı bilemiyorum.

Yabancı basında Türkiye ve Erdoğan ile ilgili çıkan dergi kapakları, gazete manşetleri, haberleri ve veb sitelerindeki abukluklarla ilgili ben de kendisinin ne düşündüğünü sordum.

Sözlerle değil de, mimikleri ile aşırı olduğunu gözlerimin içine bakarak anlatmak istedi. Hep eleştiri üzerine kurulu bir anlayışa sahip olduğu için bu kadarı beni tatmin etti, diyebilirim.

 

Kuzey Suriye ile daha önceleri de haşir neşir olduğu için bölgeyi çok iyi biliyor. Çarpıcı yorumlarda bulundu bize.

Kafasına takılan önemli bir konu da, herkese sordu, Türk askeri orada kalıcı mı?

Ben de bu sorusuna bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözüyle yanıt verdim: Suriye, Suriyelilerindir.

Ben de biliyorum, onun bunu söylerken videosunu da izledim ama sizlerin de görüşlerini almak istiyorum” şeklindeki cevabını tarihten örnekler vererek pekiştirdim.

 

Dönünce neler yazacak çok meraklı değilim! Biliyorum ki, dürüst davranacak. Böyle gazetecilerin buraya gelmesinde çok ama çok fayda var.

 

Son olarak şunu rica ettim:

Dışarıda bir savaş var. İçeride de belli bir bölgede kargaşa var. Ama Gaziantep’te günlük hayat devam ediyor. Gaziantep’in sokaklarında, caddelerinde rahat rahat dolaştın.  Lokantalarında yemek yedin. Çeşitli insanlarla biraraya geldin. Senin deyiminle yararlı sohbetler oldu. Gaziantep’in kültürel zenginliğinden etkilendin, yemeklerini çok beğendin. Umarım bunlara haberinde yer verirsin.”

 

 

İtalyan bir gazeteci…