Eğitimde eşitsizlik - 2
MEB verilerine ile şöyle bir göz attığımızda; Türkiye’de okulların imkan ve öğrenme farklılıkları yüzde 68’imiş.Bu oranın çarçabuk bir hızla ve acil planlamalarla yüzde 20’lere çekilmesi gerekmekteymiş. Okullar arasındaki öğrenme farklılıklarının yüzde 68 olması, ulusal ve uluslararası ölçekte eğitim gelişim süreçlerini inceleyen ve değerlendiren PİSA ve OECD sıralamaları ile ilgili olumsuz tabloyu bize kolayca anlaşılır kılmaktadır.
Araştırmacı gazeteci Umay Aktaş Salman'ın araştırmasına göre ise, "Türkiye 'de yoksul ve zengin kesimin eğitim harcamaları arasındaki fark 23 katmış." Okullar ve öğrencilerimiz arasındaki bu eşitsizliğin kendiliğinden açığa çıkmadığını z eğitim harcamaları arasındaki farktan net olarak hepimiz görebilme şansına sahip oluyoruz..
"Eğitimde fırsat eşitliği" sağlanması için herkes adına eğitime gerekli harcamanın yeteri yapılabilmesi için MEB bütçesinin yatırıma ayırdığı pay yeteri seviyeye getirilmeli, Türkiye’de okulların imkan ve öğrenme farklılıkları azami seviyelere inmesi için toplum çıkarcı ve bütçesi kamudan karşılanmak üzere acil planlamalar gerçekleştirilmelidir. 21.yüzyıl toplum, insan, doğa, yaşam ihtiyaçlarına yanıt verebilecek bir paradigmayı okulların yaratabilmesi için; müfredat, ders kitapları, ders içeriklerinin bilimselleştirilmesi ile birlikte rasyonel bir bütçenin de oluşturulması zaruridir.
Okullardaki fiziksel koşullar, altyapı, donanım, sosyal ve kültürel alanlar, devam eden ikili öğretim, birleştirilmiş sınıflı okullar, taşımalı eğitim, derslik başına düşen öğrenci sayısı, öğretmene düşen öğrenci sayısı, ücretli öğretmen uygulaması, öğrenme /öğretmeyi direk etkilerken; eğitimde öğrenme farklılıkların ve eşitsizliğinin yüzde 68 olmasının esasını geçmişten günümüze süregelen bu sorunlarda aramak doğru bir hat olacaktır.
PİSA 2015 sonuçlarına göre hem bölgeler arası hem de okul türleri arasında puan farkları ve uçurum, eğitimdeki eşitsizliğin derinliğini yüzümüze gözümüze çarpmaktadır.
Pandemi süreci ile beraber eşitsizliğin milyonlarca öğrenciyi daha da derinden etkilediğini bilmek için kahin olmaya gerek yok. Ne yazık ki, uzaktan eğitim ile telafi edilmeye çalışılan öğrenme ve öğretme süreçlerinin hem teknolojik hem programsal hem de çalışma altyapıları için çözüm; tamamen veli, öğretmen, öğrenci, okul yönetimlerine bırakılmıştır.
Birçok evde, öğrencide, velide, hatta öğretmende gerekli, yeterli, verimli internet, tablet, telefon, bilgisayar, ağ, program bulunmadığı ve öğrencilerin en az yüzde 30'nun uzaktan eğitime ulaşamadığı ile ilgili veriler açıklanırken, Suriyeli, göçmen ve mülteci öğrencilerin mağduriyetinin (eğitimdeki eşitsizliğin) kat be kat artacağı şeffaf şekilde görülmektedir.
Pandemi sürecine hazır olmayan alt yapı ve teknolojik yetersizliğin gölgesinde ve öğrenciler arasındaki uzaktan eğitime erişim verileri sorunluyken, 2020/2021 Eğitim ve Öğretim yılı 1. dönemi sonu itibari ile öğrenciler not ile değerlendirilmeye çalışılıyor, bu yaklaşımın tamamen günü kotaran, şekilcilik, popülist ve sorunları manipüleden başka anlamı olmayacaktır.
Biliyoruz ki, eğitimde gelişim süreçlerini sadece bilgi ile değil; yetenek, üretme ve öğretme, beceri, iş yapma, sorun çözebilme, çevre duyarlılığı, gözlem yeteneği, empati, sempati, hoşgörü, saygı, dayanışma ve işbirliği esaslarını da gören yerden öğrencilerin değerlendirilmesi gerekir. Ve değerlendirilecek bu gelişim süreçlerinin ancak öğrenci ile öğretmeler yüz yüze, beraberken, okul ve sınıf içinde gözlenebileceğini hatırlatma sorumluluğu duymak gereklidir.
Türkiye’de eğitimde eşitsizliğe dayanak olan uygulamalardan biride adrese dayalı kayıt, nitelikli okul ayrımı, isteğe ve ihtiyaca göre değil MEB'in kendi anlayışına göre okullaşmadır. Bu sistemle veli, öğrencisini ya istemediği bir okul türüne kayıta zorlanmakta ya da gece gündüz çalışıp çocuğunu bütçesine uygun bir özel okula göndermeye çalışmaktadır. Bu uygulamaların sonucunda özel okul-devlet okulu öğrencileri arasındaki imkan açısından eşitsizliği genişletmekte, “nitelikli okula” veya istediği okula yerleşemeyen/kayıt yaptıramayan öğrenci bir kez daha “eğitimde fırsat eşitsizliğine” uğramaktadır.
Unutmayalım ki, kamusal imkan ve bütçelerin okullara eşit şekilde pay edilmesi, herkesin yaşadığı yerden kolayca nitelikli eğitime ulaşma imkanın sunulması ile eğitimde fırsat eşitliği doğacaktır.
Sonuç olarak, eğitimin bir kamusal(parasız) hak olduğu yadsınamadan, kamu kaynaklarından eğitime yeteri şekilde bütçe ayrılmalı. Okul öncesi eğitiminin zorunlu ve parasız olduğu aşamadan başlayarak, nitelikli kamusal eğitime erişim ve eğitimin sürekli bir olumlu sürece girilmesi; çocuğun doğuştan getirdiği farklılıkları, coğrafi, sosyal, ekonomik, kültürel, kimliksel, inançsal, cinsiyet farklılıklarının da gözetildiği şekilde eğitim politikaları belirlenmeli ve yeni eşitsizliklere yol açmayacak şekilde uygulanmalıdır.
Araştırmalar, saha çalışmaları, okullardaki deneyimler, eğitime dair arayışlar, eğitimcilerin belekleri, uzmanlar, veliler, duyarlı eğitim bilimcilerinin verileri ve gerçekler; eğitimdeki eşitsizliğin toplumsal eşitsizliğe direkt ettiği yönündeyken, çözüme giden akışın ise “eğitim hakkından” herkesin koşulsuz yararlanabileceği olanakların sunulması yönündedir.
Toplumsal, sınıfsal, hukuksal, iktisadi, cinsiyet, kültürele, kimliksel, yönetimsel, yaşamsal, doğa ve ekolojik yaşam ilişkilerinin tümündeki eşitsizlik var olduğu sürece de eğitim ve sağlık alanı “başat” olmak üzere bir çok şekilde eşitsizlikler kolayca beslenecektir. O zaman eşitsizliğe statik değil, mekaniksel olarak yaklaşmamız objektif ve bilimsel bir pratik olacaktır. “Eşit yaşam, eşit birey” eğitimde de fırsat eşitliği demek olacaktır.
Kaynakçalar;
1.Eğitim Reformu Girişimi Raoru-2003
2.Dergipark.org.tr(Bilge Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi-Makale)
3.Fikir Turu(Umay UTAŞ SALMAN- makale 2019)
4.Okulsuz Toplum(İ. İliç)
5.MEB verileri