Ceza Sistemimiz Neden Halkın Vicdanını Tatmin Edemiyor?

YAYINLAMA: 24 Ekim 2021 / 18.52 | GÜNCELLEME: 24 Ekim 2021 / 18.52

Ülkemizde, hukuk mekanizmasının işleyişine ilişkin oldukça farklı yaklaşımlar bulunmakta. Bazı kesimler mahkemeleri adil görürken, bazı kesim kesinlikle yetersiz olduğuna inanıyor. Hal böyle olmakla birlikte, bağımsız şirketlerce yapılan anketlerin tamamına yakınında, halkın hukuk sistemine güvenmediğini görüyoruz.

Hukuka güvenmiyoruz, peki neden?

***

Tarihte kurulan ilk devletlerimizden bu yana, adalet toplumumuz için hassas bir konu olmuştur. En yakın örnek olan Osmanlı Devleti’nin, padişahı dahi eşit tutacak bir adalet sistemine sahip olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu noktada, o zamandan bu zamana değişenleri ele almak gerekiyor. Kadının adaletine duyulan güven, günümüzde mahkemelere duyulmuyor mu?

Bu hususta ilk değinilmesi gereken, tarihin akışı olacaktır. Artık dünya sistemleri, modern hukuki düzenlemeler ve sözleşmelerle birbirini bağlar konuma gelmiştir. Bu sistemler içerisinde, Türk hukuk sistemi de yerini almış durumda. İşin esasına girilmesi gerekirse, ceza hukukumuzda öngörülen müeyyideler, modern hukuk sistemlerinden çok ağır ya da çok hafif değildir. Ancak özellikle birtakım suçlar söz konusu olduğunda, halkımızın kanunlarda öngörülenden daha büyük bir cezalandırma beklentisi oluşuyor. Yer yer, hayata geçirilmesi hukuken imkansız olmasına rağmen, idam cezası dahi tartışma konusu edilmekte. Bu tartışma başka bir yazının konusu olabilecek kapsamda olduğundan, değinmek yeterli olacaktır.

***

Sosyolojik yapımız ve elbette insani hissiyatlar nedeniyle, kişilerin suçları için büyük bedeller ödemesini beklemekteyiz. Böyle durumlarda, doğal olarak, mağdurla empati kurulması kaçınılmaz oluyor. Ancak hukuk, suçluluk kesin delillerle sabit olana kadar her kişiye eşit davranmaktadır. Masumiyet karinesi, hukuk tarihinin en kıymetli hazinelerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Olabildiğince özet haliyle masumiyet karinesi, suçluluğu kesinleşene kadar herkesin suçsuz olduğunu varsaymak anlamına gelmektedir.

Ne yazık ki, her gün kadın cinayetleri ve cinsel suçlarla sarsılan bir toplum haline gelmiş durumdayız. Toplumun vicdanı, böylesi “felaketlerde” somut cezaları görmeyi ve hissetmeyi diliyor. Öyle ki, suç şüphelisini derhal fail kabul edip hızlıca cezalandırılması için sosyal medya kampanyaları başlatılıyor.

Sosyal medyanın gücü ve etkisi, artık inkar edilemez bir gerçek haline gelmiştir. Günümüzün teknolojik imkanları ile, aslında sosyal medyada bu konulardan bahsedilmesi gayet yerinde ve gereklidir. Toplumun bu tür trajik gelişmeleri göz önünde tutması, olağan bir durumdur. Hatta denilebilir ki, duyarsızlaşan bir toplum, bu suçların işlenmesinden daha büyük bir felakettir.

Hukukçu olmayan kişilerin kesin hukuksal çıkarımlar yaptığı sosyal medya, yargılama organları ve unsurları üzerinde inkar edilemez bir baskı kurmuş durumda. Toplumun duyarlı olması son derece gerekli olsa da, hukuki süreç tamamlanana kadar sabırlı olunması gerekmektedir. Cezalandırmayı uygulayan mahkeme, lanse edildiği şekliyle “sanığı koruma güdüsüyle” değil, kanunlarda öngörülen sınırlarla hareket etmektedir.

Meydana gelen bir suç gündeme oturduğunda, soruşturma ve kovuşturma aşamaları sürerken, şüpheli sıfatındaki kişilerin büyük oranda linç edildiğine şahit oluyoruz. Ancak en nihayetinde, masumiyet karinesi herkese gereklidir. Elbette geç gelen adalet, adalet değildir. Ancak somut gerçeklerin ortaya çıkarılması, titizlikle sürdürülmesi gereken bir süreçtir.

***

Tüm bunları belirtsek de soruşturma ve kovuşturma aşamalarının oldukça başarılı yürütüldüğünü söylemek ne yazık ki mümkün değildir. Gerek yargı unsurlarının atanma şekli gerekse çalışma yoğunluğu göz önüne alındığında, hataların ardı ardına geleceği apaçık görülebilir. Daha yargılama aşamasına gelinmeden, kolluk kuvvetlerinde dahi birtakım ihmaller gerçekleştiği bariz.

Öyleyse ilk yapılması gereken, suçun işlendiği andan cezanın infaz edilmesine dek, buralarda görevli unsurları kalifiye hale getirmektir. Bir sonraki aşama, yargıdaki iş yükünün dağılımı için doğru stratejiler geliştirilmesidir. Ancak mükemmel bir yargı sistemine rağmen, toplumu tatmin etmek mümkün olmayabilir.

***

Bu hususta tüm bilinmesi gereken, cezalandırmanın suçu ortadan kaldırmayacağıdır. Cezanın ağırlığının, düşünüldüğü kadar etkili olmadığını da belirtmek gerekir. Suç yok edilemez ancak cezalandırmanın asıl amacı, suç daha işlenmeden gerçekleştirilebilir: Toplumun bir parçası olan, psikolojik olgunluğa erişmiş, sağlıklı bireyler yetiştirmek. Bunu, söz gelimi çocuklara cinsel istismarda bulunan bir kişiye verilecek cezanın üst sınırı artırarak yahut kişiyi idam ederek başarmak mümkün değildir. Bu şekilde suçlu olduğu varsayılan kişiye telafisi imkansız bir ceza uygulanır, potansiyel suçlular olduğu gibi kalır. Sağlıklı bir toplum oluşmasının bir tek yolu vardır; eğitim, eğitim, eğitim…

Ceza Sistemimiz Neden Halkın Vicdanını Tatmin Edemiyor?