ÇÖZÜM ONLINE EĞİTİM Mİ?

YAYINLAMA: 04 Ocak 2022 / 20.29 | GÜNCELLEME: 04 Ocak 2022 / 20.29

Hayatlarımıza hızlı bir giriş yapan “pandemi” kavramı, her şeyi tersine çevirdi. 21. yüzyılda böylesi bir salgın hastalık oluşabileceği, oluşsa dahi bu kadar uzun bir sürece yayılabileceği kimin aklına gelirdi ki… Covid-19’un ortaya çıkışı, binlerce komplo teorisini beraberinde getirdi. Kimileri virüs laboratuvarlarda üretildi diyerek isyan ederken, kimileri de bunun doğal bir süreç olduğunda ısrar etti. Tüm bu tartışmalar sürerken, günlük hayatta Covid-19 önlemleri alınmak durumunda kaldı.

“Salgın hastalık” kavramı ve salgın hastalık halinde yapılabilecekler, esasında hukuken düzenlenmiş hususlardır. Günümüz Türk Anayasası’nda, “salgın hastalık” bir olağanüstü hal olarak nitelendirilmiştir. Yine mevzuatta salgın hastalık ve beraberinde getirdiği türevlerine ilişkin sayısız düzenleme bulunmaktadır. Uluslararası sözleşmelerde de “salgın” kavramı birçok kez ele alınmıştır. Görüldüğü üzere, hukuk sistemi her an bu duruma hazırlıklıydı. Madem öyle, neden global bir infial ortaya çıktı?

  1. yüzyılın dünyası, teknolojik gelişmelerin altın çağıdır. Dünya tarihine göz atıldığında, önceki yüzyıllarda elde edilen bulguların, günümüz teknolojisi için en fazla temel teşkil edecek seviyede olduğu görülmektedir. İşin doğası gereği sanayi, eğitim ve sağlık gibi birçok alanda aynı anda ilerleme gösteren teknoloji, bugün, geçmişte yaşanan günlük sorunlardan ve hastalıklardan birçoklarını tarihe gömmüştür. Hal böyle olunca bugünün insanı, teknolojik gelişmeler hakkında geçmişteki toplumlardan daha çok umut beslemektedir.

Tarihte ölümcül sayılan birçok hastalık, günümüzde aşılarla engellenebilmektedir. Öyle ki, bu hastalıklar ortaya çıktığında da alternatif tedaviler uygulanabilmektedir. Bu ortamda Covid-19 dalga dalga yayılmaya devam ederken, süreç başlangıcında insanların aklındaki düşünce şöyleydi: En fazla ne kadar sürebilir ki?

Bu düşüncelerle, aşı üretimi için, çok da uzun sürmeyeceği öngörülen bir bekleyiş başladı. Kabul etmek gerekir ki, bu süreç beklenenden çok daha uzun bir zamana yayıldı. Bu süreçte, sosyal bir varlık olan insan önlemler gereği toplumdan soyutlandı. Bunun doğal sonucu olarak, dünya çapında psikolojik sorunlar ortaya çıktı. Sokağa çıkanlara karşı linç kampanyaları başladı, sokağa çıkanlar kendilerini savunmak durumunda kaldı. Bir diğer taraf vardı ki akıllara zarar; böyle bir virüsün aslında hiç olmadığını söylediler. Tüm bunlar olurken de vaka ve ölüm sayıları gitgide artarak devam etti. Sevdiklerini kaybeden insanlar, ekonomik olarak bitenler… Hala devam etmekte olan bu süreçte, canını ortaya koyan sağlık çalışanlarına bir kez daha teşekkür ederiz. Gidişiyle yüreğimizde sonsuz acı bırakan Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu’nu saygıyla anıyoruz, her zaman kalplerimizde yaşayacak…

Tüm bunlar olurken, doğaldır ki eğitimin de yüz yüze yapılması Bilim Kurulu tarafından sakıncalı bulundu ve online eğitim dönemi başladı. Bu döneme ilişkin, “her açıdan facia” demekten başka bir çare görünmüyor. Özellikle üniversitelerde online olarak verilen eğitim, gerek öğrenciler gerek hocalar için inanılmaz bir kayıp haline geldi. Bir umut ışığı olan aşıların ortaya çıkışı ile, eğitimin yeniden başlaması mümkün oldu. Bu aşıların buluşu için çalışan bilim insanlarına da minnettarız.

Bu sıralar vaka sayıları, daha önce görülmemiş oranda yeniden artmakta. Bu artışlar, “online eğitim geri dönsün” çağrılarını da beraberinde getirdi. Peki soralım: Online eğitimi destekleyen eğitimci var mıdır? Online eğitim ile verim alabilmiş bir öğrenci var mıdır? Yüz yüze eğitim ile online eğitim kıyaslanabilecek durumda mıdır? Bu soruların her birini, bu dönemde öğrenci veya hoca olmuş kişilere yöneltmek gerekli. Ancak toplumumuzda kişilerin her şey hakkında kesin bilgi sahibi olduğu(!) düşünülürse, bu mesele de kaos haline geliyor.

Karşı cepheden bir söylem duyuluyor; “Eğitim, telafi edilebilir bir süreçtir.”, “Hiçbir eğitim, insan hayatından daha kıymetli değildir.” ve sair şeklinde gelen tepkiler, bu açıdan haksız değildir. Ancak buna bulunan alternatif çözüm, online eğitim olmamalıdır. Tekrarı ve telafisi olmayacak şekilde verilen online eğitimlerle, öğrenciler 2 yıldır öz hakkı olan eğitimlerini alamamaktadır. Söz gelimi “telafisi var” görünen eğitim süreci için ise, telafisinin olmadığını belirtmek isterim. Bu durumda, online eğitim yerine eğitimin tatil edilmesi gündeme alınsa, daha sağlıklı sonuç alınacaktır. Bu salgın hastalık, en nihayetinde sonsuza kadar sürmeyecektir. Online eğitim sürecinde; mecburen işe giden çalışanların ağzına kadar doldurduğu toplu taşıma araçları, bir şekilde mekanlarda partiye devam eden kişiler, gizlice kumar oynayanlar da kapanmadığı sürece “tam” bir kapanma sağlanamayacaktır.

Covid-19 bir süre daha dünyamızda var olacak gibi. Öyleyse, ya tam kapanalım ve eğitim de tatil edilsin ya da hayat akarken eğitime de ara verilmesin. Önemle vurgulamak gerekir ki; eğitime ara verilmesi ancak gerçek bir tam kapanma ile düşünülebilir. Eğitimci olmayan kişilerce ortaya atılmış yaygın görüşün aksine, her şeyin telafisi vardır ancak eğitimde telafi mümkün değildir. Eğitim ve öğrenim hakkı, Türk Anayasası’nda sayılmış temel haklardandır. Bu halde şunu ısrarla söylemek gerekir: Online eğitim, yetersiz ve sağlıksız eğitimdir. Sağlıklı bir dünya dileğiyle…

ÇÖZÜM ONLINE EĞİTİM Mİ?