“Ne kadar çok üniversite, o kadar iyi eğitim” yaklaşımı üzerine…

YAYINLAMA: 17 Şubat 2022 / 14.11 | GÜNCELLEME: 17 Şubat 2022 / 16.19

Dilimize Fransızcadan geçmiş olan “üniversite” kelimesi, Türk Dil Kurumu Sözlüğünde “Bilimsel özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip, yüksek düzeyde eğitim, öğretim, bilimsel araştırma ve yayın yapan fakülte, enstitü, yüksekokul vb. kuruluş ve birimlerden oluşan öğretim kurumu, darülfünun.” olarak tanımlanmıştır. Üniversite kavramı en kısa tanımı ile, bünyesinde bulunan kişileri, alanında uzman birer bireye dönüştüren yüksek dereceli eğitim ve öğretim kurumlarıdır. Her şeyden önce, yüksek dereceli oluşunun altını çizmek gerekli.

***

Tarihin doğal akışı içerisinde, günümüzdeki üniversitelerin yerini tutan birçok kurum bulunmuştur. Bilgiye ulaşmanın zor olduğu zamanlardan bugüne dek, bu kurumlarda da büyük değişiklikler meydana gelmiştir. Teknolojik gelişimin de etkisiyle, bilgiye ulaşmak günümüzde yalnızca bir an kadar zamanımızı almaktadır. Buna rağmen, bir alanda uzman olmak için internet çoğu zaman yeterli olmuyor. İşte üniversiteler, bir alanda gelişim sağlamış yetkin hocaların, bilgi ve tecrübelerini öğrencilerine aktardığı yerdir. Bu nedenle, üniversiteler veya gelecekte yerini alacak olan kurumlar, insanlık var oldukça değerini daha da artıracaktır.

***

Üniversitelerin kuruluşu ve işleyişi, dünya üzerinde farklı şekillerde uygulanıp finanse edilmektedir. Elbette üniversitelerin eksikliği, bu durumu yaşayan ülke için büyük bir yapısal problemdir. Öyle ki, kendi uzmanlarını ve kalifiye bireylerini yetiştiremeyen toplumlar, günümüz dünyasının gerisinde kalacaktır. Bu durum, sosyal ve ekonomik geri kalmışlık olarak sonuçlanacaktır. Hal böyle olmakla birlikte, üniversitelerin kurulması hakkında verilen kararlar, bu kurumların şekillenmesinde de aynı titizlikle alınmalıdır. Elbette üniversitenin en değerli unsuru, her alanda yeterliliktir.

***

Gelişmiş ülke statüsünde bulunan ülkelerde, çok sayıda üniversite bulunmaktadır. Ülkemizde de, 200’ün üzerinde üniversite bulunmakta. Böyle olmakla birlikte, dünya sıralamasına girebilen yalnızca birkaç kurumumuz bulunmaktadır. Bunun sebebi nedir, ne gibi sonuçlar doğurabilir, incelemek gerekir.

***

Bu konuda öncelikle genel açıklamalarda bulunup sonrasında ise alanımız olan hukuk fakülteleri hususunda birkaç söz söylemek yerinde olacaktır. Bir üniversite kurulduğunda, ilk öncelikle ve hayati öneme sahip olarak başarılı bir akademik kadroya sahip olunması gereklidir. Akademisyenlerin başarısı ve yeterliliği, öğrencileri etkileyen dış unsurlar arasında en büyük yer tutanıdır. Bu önemli unsurun ardından, yeterli bir kütüphanenin bulunması, kampüsün etkinliklere ve öğrenci hayatına uyumlu olması, üniversitenin kolaylıkla ulaşılabilecek yerde bulunması, dersliklerin alana uygun dizayn edilmiş olması gereklidir. Geçmişten günümüze bu unsurlardan bazıları yeri doldurulabilir nitelikte olmuştur, hala da öyledir. Ancak ilk iki unsur, oldukça kıymetlidir…

***

Ülkemizdeki hukuk fakültelerinin sayısı 80’i aşalı çok oldu. Sürekli yenileri açıldığından artık güncel sayıyı takip etmek güç. Hukuk gibi hayati bir alanda bu kadar fakülte açılması kötü bir şey midir, diyebilirsiniz. Bu sorunun cevabı, yukarıda sayılan unsurlarda gizlidir. Ezcümle, bu fakültelerin her birini nitelikli kılabilecek alt yapıya sahipseniz eğer, bu kadar hukuk fakültesinin bulunması fevkalade iyi bir hamledir. Gerçeklik nasıl peki?

***

Birçok alanda olduğu gibi, yalnızca 1 profesörle kurulmuş (ki o hoca da dekandır), akademisyen açığı bulunan, kütüphanesi oldukça yetersiz birçok hukuk fakültesi bulunmakta. İşin korkunç kısmı, bu yetersiz fakültelerden mezun olan binlerce hukukçunun bulunmasıdır. Bu kadar kıt imkanlarla ve eksik hoca etkisi ile mezun olmuş bir tek hukukçu dahi, ülkedeki hukuk sistemi için büyük bir tehdittir. Bu durumda, x alanında kalifiye olarak yetişen lisans mezunu ile yetersiz mezun olmuş olan lisans mezunu arasında anlaşmazlık çıkması muhtemeldir. İşte bu durum da, adı geçen x alanında istikrarsızlık doğmasına sebep olacaktır. Elbette bu işin suçlusu, yetersiz fakülteyi tercih edip oradan mezun olan bireyler değildir. Her alanda gerçekleşen bu facianın önlenmesi, bu kurumların kuruluş aşamasından ele alınmalıdır.

***

Bir üniversite için devlet tarafından aktarılan kaynak, hiç de azımsanabilir nitelikte değildir. Böyle olmakla birlikte, yetersiz oldukları herkesçe malum olan bu kurumlar hakkında “X kadar üniversitemiz, Y kadar üniversite öğrencimiz ve Z kadar üniversite mezunumuz vardır” demek, yerinde olmayacaktır. Bu hususta yapılması gereken, işin tam anlamıyla boşa gitmiş olan bu kaynakları, verimli olacakları noktada birleştirmek olacaktır. Böylece hem ülkede sektörlerdeki kalifiye birey ihtiyacı karşılanacak hem de her alanda uzlaşılmış ve koordine çalışmakta olan sistem elde edilebilecektir. Bu düzenlemelerin yapılması zor olmamakla birlikte, yok yere harcanan kaynakların bu boşa gidişinde ısrar edilmesi doğru değildir.

***

Sonuç olarak, mühim olan ne kadar sayıda üniversitemizin olduğu değildir. 10 üniversitenizden ancak 2’si nitelikli kılınabilmişse ortada bir başarı yoktur. Beklentimiz, geri kalmış olan 8 üniversitenin belirli yerlerde bileştirilmesi ve toplamda örneğin 5 nitelikli ve her açıdan yeterli üniversite elde edilmesidir. Eğitim, bir toplumun en temel ihtiyacı ve kalbidir. Özellikle de yeterli üniversite eğitimi, toplumun temel dinamiklerinin oluşumunda ve uzun vadede toplumsal barış ile ekonomik kalkınmanın sağlanmasında büyük rol oynayacaktır. Umulur ki, ülkemiz için bilimsel açıdan en doğru olanı yapılsın…

“Ne kadar çok üniversite, o kadar iyi eğitim” yaklaşımı üzerine…