“EŞİTSİZLİK ÖLDÜRÜR”

YAYINLAMA: 20 Şubat 2022 / 16.52 | GÜNCELLEME: 20 Şubat 2022 / 16.52

 “Herkesin eşitsizliğe eşit hakkı vardır.”

John Ralston Saul

Londra merkezli yardım kuruluşu Oxfam’ın “eşitsizlik öldürür” başlıklı yeni araştırmasına göre; “pandemi küresel eşitsizliği büyüttü, dünyanın en zengin on insanı sermayesini toplamda 1,5 trilyon dolara çıkarırken, yaklaşık 160 milyon insan ise yoksulluğa sürüklendi.”

Aynı rapora göre, “13 milyon kadın bu süreçte işini ve gelirini kaybetti; kayıpları en az 800 milyon doları buldu. Raporda, tıbbi imkânlardan mahrum edildiği için her gün 15 bin insan gerekli hayatını kaybetti. Covid 19’dan ölme riski, ırkçılığa maruz kalanların beyazlara göre üç kat daha fazla olduğu raporda belirtiliyor.

Eşitsizlik, yoksullaşma, ekonomik gelir dağılımındaki dengesizlik; birçok toplumsal kesimi ölümcül etkiyle boğuyor; insanı içler acısı hale getiren bu zihniyet ve sistem, insanlık ve doğa karşıtı anlayışın gerçek yüzüdür. Binerce yıldır yeryüzünü, insanı, üretkenliği, iş birliğini, emeği, temel değerleri, tabiatı kendi çıkarları uğruna şekilden şekle sokan sistem, çürüyüp kokuşurken, zehirleyici etkisi kıyıya taşımaktan vazgeçmiş değil.

Sosyal, kültürel, ekonomik, sosyolojik alt yapılarla yükselen toplumsal akıl, insanın ürettiği birikimleri, tarihsel deneyimleri öteleyen ve doğa yasalarının realitesini yok sayan dünyanın egemen gücü, modern köleliği meşru saymakta; yeryüzünün tüm acılarını ve kötülüklerini, göçleri, şiddet sarmalını, sınırlarda donmayı, denizlerde boğulmayı sıradanlaştırmaktadır.

Küçük azınlık bir sınıfın, “üstün zekâlı” minik bir topluluğun kurduğu mekanizma ve tasavvur ettikleri çarkın, yeryüzünü ve hayatı hiç iyileştirdiğine şahit olan var mı? Dramlarımıza ve gizlenen gerçeğimize bir uyanışımızın olmaması içinde tüm algılarımız yöneltilmektedir; belleğimiz, zihnimiz, duyularımız çoğunlukla aleyhimize de yönlendirilebiliyor. İnsan olma yolunda, eşitlik yönündeki adaletli dünya hayallerimiz ise kelepçelenmiş, esaret altında külleşmektedir.

Sefalet, yoksulluk, açlık, geçimsizlik, emeğin sömürülmesi, sağlıksız yaşam koşulları doğal bir süreçmiş gibi ezberletiliyor. Propaganda bombardımanı ile insan yaşadığı tüm kötülükleri, sömürüyü, zulmü, yoksunluğu benimsemektedir.

Gönlü ekonomi, rant, kar, çıkarcılık dışındaki hiçbir şeye parlamayanlar, haksız rekabeti yüceltenler, sermaye güç merkezleri ve çıkar grupları, on binlerce yıldır insanlığın ve doğal kaynakların tükenişiyle yetinemediler; itaat etmeye insan ikna edildi; kendi işleyişine uyumlu kitlesel zihniyetin doğumu gerçekleştirildi; yıkıcılık, ayrımcılık, kuralsız çalıştırılma, eşitsizlik ve egoizm çoğunluğa kabul ettirildi.

Tüm varlıkların ortak alanları: topraklar, ovalar, yaylalar, dağlar, sular, bitkiler, enerji, gıda, barınma alanları paylaşıldı, sınırlar konuldu ve mülkiyete geçirildi; “küçük gruplarca” tüm insanlığın ortak mirasına el konulunca; doğru, iyi, erdemli, onurlu, hakikat, kolektivizm, özveri hafızalarda öcüleştirildi. İnsan sadece bedenen veya emek boyutu ile değil, insan ruhen de zihnen de pusuya düştü.

Neden acı çekiliyor, huzur neden yok, bunalımlar ve krizler neden yaşanıyor? İnsan zihni artık gerçek anlamda bunları anlamlandıramayacak hale getirildi, us muhakeme edecek tüm akortlarını yitirmiş paçavraya dönüştü. Yaratıcı zekâmız, tökezlemekten çöküş safhasına çukurunda debeleniyor. Değer yargılarımız, düşlerimiz, fikir ve beklentilerimiz sönümlenmiş, kül modunda.

 İnsan, doyumsuzluk yoksulluğunu ruhundan silebilmelidir. Evrenin kaynakları yaşama yetecek sonsuzluktadır; kaynaklar yaşam esaslı, doğru ihtiyaç çerçevesinde ve demokratik paylaşıldığında tükenmeyecektir. Hayat pahalılığı, yoksunluk, haksız rekabet, kaynaklara ve ihtiyaçlara ulaşımdaki zorluklar, uzlaşmazlıklar, uyumsuzluklar, acılar ortadan kalkabilir; bunun için işbirliği, dayanışma, ortaklık, iyilik, paylaşma, demokratik ekonomik işleyiş esas alınmalıdır.

Tüm toplumlar ve bireyler toplumsal yaşamada yer aldığında, aktif roller paylaşıldığında, herkes birlikte üretmeye ve birlikte geliştirmeye teşvik edildiğinde; ekonomik, sınıfsal, kimliksel ve cinsiyetçi sömürü, ayrımcılığın eritilmesiyle herkes için huzurlu, güvenli, kaygısız, korkusuz bir hayat yolcuğu başlayabilir.

Tüketen değil, üreten ortak aklın gücü ile düşlere uzanılmalı. Özgürce, dürüstçe, sevinçle, samimiyetle yedi kıtanın ruhu buluşturulmalı. Sevgi damarları, sevgi pınarları, sevgi ışıltısı canlanmalı.

Acıyla şişen dünyayı, gözyaşına boğulan dünyayı, tedirginlikten çatlamaya hazır yerküreyi; kaygı, nefret ve öfkeye boğulan evrenin iyileşmesine en çok insanın ihtiyacı var. Donuklaşmış ruhlarımızı kendine getirmeye mecburiyetimiz var.

Bir gün tüm insanları ve canlıları sevebilecek bir kalbe sahip olduğumuzu bilince çıkaran umutla, yaşamayı sürdürmeye ihtiyacımız var!

Yararlanılan Kaynaklar:

Oxfam, “Eşitsizlik Raporu” (ekoiq.com)

KESK Genel Meclis Raporu

Nasıl Üretmeli, Nasıl Tüketmeli, Nasıl Yaşamalı (Fikret Başkaya)

Sahip Olmak Ya Da Olmak (Erich Fromm)

“EŞİTSİZLİK ÖLDÜRÜR”