21. yüzyılda insan hakları
İki insan bir araya geldiğinden beri, “uyuşmazlık”” kavramı var. İnsanlık tarih öncesi dönemlerden beri, bin yıllardır savaş halinde. Savaşın haklı nedenleri olabileceği, saldırının birtakım dünya dengelerini korumayı sağlayacağı, savaşın barış için mecburi olduğu vs.. gibi birçok teori geliştirilmiştir. Büyük resmi gören gözler için bunların makul yanları var elbette. Ancak 21. yüzyılda başında bombalar patlayarak uyanan çocukların izahı yok…
***
Günümüz şartlarında yaşanacak bir büyük savaş gerçeğinin neler getireceğini, çoğunluk idrak edemiyor. Gelişmiş teknoloji ile başa çıkmak oldukça güç. Böyle bir durumda kişilerin ülkesini terk etmek istememesi ne kadar şerefli bir davranış ise, canını kurtarmak isteyenlerin ayrılması da bir o kadar insani bir davranıştır. Sonuç itibariyle, savaş ve barış kararları verilirken doğal olarak ayrıca bir halk oylaması yapılamamaktadır.
Dünya tarihinde iki büyük savaş olduğunu görüyoruz. Bu savaşlarda, kazananlar da kaybedenler kadar büyük kayıplar vermişlerdir. Bu kayıpların sonucunda, her zaman insani acılar çekilmiştir. En başta, savaşların getirdiği asker veya sivil insan ölümleri gelmektedir. Savaş sonrasında da ülkelerin ekonomik buhran yaşaması, halklara açlık ve salgın hastalıklar olarak dönmektedir.
***
Savaşın birçok nedeni olabilir. İyimser bakış açısında ısrar edenlerin ütopyalarının aksine, savaş bir gerçekliktir. Ne yazık ki insanlık, kendini savaşı aşacak kadar geliştirememiştir. Ülkeler, haklarını korumak için haklı savaşlara girebilmektedirler. İşte asıl sorun, her tarafın kendi açısından haklı olduğunu düşünmesidir. Bu hususta ne kadar gereklilik olup olmadığı, geniş çerçevede tartışılması gereken bir husustur.
***
Esasında bu konuda söylenecek sözler, pek fazla değildir. Onlarca uluslararası sözleşme, savaş hukukunun nerelere varacağı, uluslararası hukukta devletlerin birbirleriyle ilişkisi gibi konular üzerine binlerce çalışma yapılmıştır. Yapılması ve bu çalışmaların daha da gelişmesi gerekli olmakla birlikte, bir gerçeklik bizim yüzümüze vuruldu. Her ne kadar hukuki gelişmeler yaşansa da, büyük ülkelerin büyük liderleri savaşlardan ders çıkardıklarını söylese de, “insan haklarını en iyi biz savunuruz” yarışı sürse de; anlaşılan o ki hala da güçlü olan güçsüz olanı eziyor. Bu ilkelliğe, bütün dünya sessiz kalıyor. Korunacağına dair söz almış olanlar, yalnız kalıyor. Vahşi hayatın temel kanunları, bugün hala işliyor. Ya güçlü olursunuz ya da hiç, günün sonunda büyük balık küçük balığı yiyor… Masum çocukların savaşa uyanmadığı, gelişimini tamamlamış bir dünya dileğiyle…