“ESKİDEN VEFA VARDI, BOŞANMA OLMAZDI” SÖYLEMİ
Boşanma oranlarında meydana gelen artış, artık herkesin dilinde. Yaşça büyüklere, uzun yıllar evli kalmış çiftlere, geçmişte yaşanmış ilişkilere inanılmaz bir özlem duyuluyor. Sosyal medya paylaşımlarında on binlerce beğeni alan içerikler, geçmişte yapılan evliliklerin nasıl uzun ömürlü olduğunu övüyorlar. Bir avukat olarak, artan oranları görmezden gelmiyor ve biz de elbette durumdan etkileniyoruz. Herkesin aklında aynı soru var, “Neden boşanmalar artıyor?” Hukuk kısmına bir göz atalım…
Evlilik birliği kurulduğunda, kişiler eski ailelerinden ayrılıp yeni bir aile meydana getirmektedir. Bugün Türk hukuk sisteminde, evlilik yalnızca kadın ile erkek arasında meydana gelebilmekte. Evliliğin getirdiği birçok sorumluluk bulunuyor. Her zaman var olan sorumluluklardan bazıları; eşlerin birbirine karşı sadakat sorumluluğunun bulunması, ailenin ekonomik durumunun eşler tarafından korunması sorumluluğu, varsa çocukların gelişimi için gerekli imkanların sağlanması ve benzeri unsurlardır. Zamanın şartları gereği, aile hukukunu düzenleyen normlar da büyük değişiklik göstermiştir.
***
Osmanlı hukuk sisteminin yapısı, birçok alanda olduğu gibi zamanın şartları açısından yetersiz kalmaktaydı. Bu husus açıkça görüldüğünden, Genç Cumhuriyet’in en önemli kazanımlarından olan 1926 tarihli Türk Kanunu Medenisi yürürlüğe girmiştir. İsviçre Medeni Kanunu’ndan esinlenerek hazırlanan Kanun, o zaman şartlarında büyük bir etki sağlamıştır. Konumuz açısından ise sağlanan en büyük kazanım, tek eşlilik kurumunun getirilmesidir. Buna göre, bir erkek devlet nezdinde ancak bir kadınla evlenebilecektir. Elbette, çağdaş devletler seviyesine erişmek için yapılan bu hamle, birçok karşıt oluşturmuştur. Çok eşliliğin bulunduğu birçok sözde aile ve bu aile yapısını destekleyen çevreler, büyük tepki göstermişlerdir.
Çok eşliliğin geçmişte ve hatta günümüzde “aynı evde yaşama” adı altında yaşandığı herkesçe malum, delillerle sabit bir meseledir. Neden bu kadar büyük bir sorun olduğu ise, sosyologların daha yerinde yorumlar yapabileceği bir konudur. Bizim açımızdan asıl mesele, tek eşli evliliklerin geçmişte uzun sürüp bugün neden hızla boşanma yoluna evrildiğidir.
Toplumumuz bugün itibariyle hala ataerkil normları bulunan, bu normları ahlaki sayan, kız çocuklarının erkek kardeşlerine kıyasla daha değersiz hissettiği bir toplumdur. Bunun en temel nedeni, pek tabii ki eğitimdir. Eğitimsiz ebeveynlerin sahip olduğu çocuklar arasındaki yaptığı ayrım, kız çocukları için daha en baştan bir genel kabul olduğunu kabul etme zorunluluğu doğurmuştur. Öyle ki, kanunda dahi “Koca, (evlilik) birliğin(in) reisidir.” ibaresi bulunmakta iken, kadının bir parçası olduğu ailenin yönetiminde erkek ile eşitliği o dönem için kabul edilmiyordu. İşte geçmişteki evlilikler, büyük oranda bu nedenle uzun sürmüştür. Şunu da belirtmek gerekir ki, söylemek istediğimiz tüm evliliklerin mutsuz olduğu, kadınların her zaman birtakım şartlara katlandığı, her zaman erkek eşin baskıcı olduğu değildir. Ancak, durumun çok yüksek oranlarda böyle olduğunu söylemekten çekinmiyoruz.
***
Günümüz şartlarında, kadın eşin erkek eş ile eşit olduğu, evlilik birliğinin beraberce yönetileceği kanun hükmü haline gelmiştir. Hal böyle olmakla birlikte, kendi doğurduğu erkek evlatlarını, kendilerinden ve diğer tüm kadınlardan üstün gören annelerin yetiştirdiği erkek evlatlar, eğer kendilerini eğitme yolunu seçmemişlerse, kendilerini eğitmiş kadınlarla karşı karşıya gelmektedirler. Bugün kadınların geçmişe oranla daha çok iş hayatında bulunması, ekonomik özgürlüklerinin bulunması, eğitime daha kolay erişim sağlanması da bazı çevrelerce boşanmalarda artış nedeni olarak gösterilmiştir. Hal böyle olmakla birlikte, bu bakış açısının günümüz dünyasında kendine bir görüş olarak dahi yer bulması mümkün değildir. Elbette, çağdaş dünya bu zihniyeti dışlayacaktır.
Geçmişteki evliliklerin büyük çoğunluğunda, kadınlar ev hanımı olarak bulunmaktadır. Hal böyle olunca, olası bir boşanma halinde geçimini sağlamak için çalışmaya ihtiyaç duyacak olan kadın, o güne kadar iş hayatı tecrübesi olmadığı için kendisini çaresiz hissetmiştir. Bununla da kalmayıp ailelerinden de destek görmemişler, “Baba evinden gelinlikle çıkan, kefenle döner.” ve benzeri ifadelerle bozulmuş evliliklerine devam etmeye zorlanmışlardır. Böylesi baskı altında sürdürülmek zorunda bırakılan evlilikler, bugün birçok yerde romantizm adı altında lanse edilmekte. Bu görüşün karşısında durmak, 21. yüzyıl dünyasında yaşayan her insanın görevidir.
***
Öğretimden ziyade eğitimli insanlar arasında kurulan bir evlilik birliği ve bu birlikten doğacak olan çocuklar, toplum yapısı için bulunmaz bir nimettir. İnsanların birçok sorunu iletişim kurarak çözme gücüne sahip olması, karşılıklı ilişkilerin olmazsa olmazıdır. Günümüzde boşanmalar artıyorsa, bu durum çoğunlukla kadınların artık çaresiz olmadığı bir çağın göstergesidir. Aksi yolla, mutsuz evliliklerini sürdürmek zorunda kalan kadınların cinayetlere kurban gittiğini her gün içimiz sızlayarak izliyoruz. Boşanmaların yaşanması elbette çok harikulade gelişmeler değildir, elbette bizim için de mutluluk verici değil. Ancak boşanma yolu ile yaşanması muhtemel birçok acının ve büyük mutsuzlukların önüne geçildiğine şahit oluyoruz. Ezcümle, dillere pelesenk olmuş “vefa” romantizminin gerçeği yansıtmadığını dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştık. Umulur ki, insanların iletişim kurabildiği mutlu ve uzun ömürlü evlilikler yapılsın…