DERSLERİ DEĞİL HAYATI ÖĞRENMELİYİZ
“Eğitim, gerçeklerin öğretilmesi değildir. Düşünmek için aklın eğitilmesidir.” (Albert Einstein)
Kendimize amaçlar belirleyerek, belki de hırslarımıza boğduruyoruz özümüzü. Hedefe koşmak, ne de çok kısırlaştırıyor insan ufkunu. Nietzsche’nin belirttiği gibi, amaç insan uydurmasıdır. Ama yinede hepimiz finale, varışa, hedefe koşturmak için gençlerimizi bıçak misali köreltiyoruz. Bu hafta sonu halkın diliyle üniversite sınavı, yani YKS sınavı yapıldı. Yapılan Yükseköğretim Kurumları Sınavı’na (YKS) 3 milyon 243 bin 425 aday başvurmuştu. Bu yıl başvuru enflasyonu olduğunu biliyoruz, çünkü sınavda baraj kaldırıldı.
Üç milyonu aşan genç öğrenciler geleceğine, yaşamına, hayallerine giden yolda yarıştırılıyor. Başarılı ve başarısızlığın eş değer biçimde zorunlu olduğu bir sınav sistemi ile karşılaştırılıyorlar. Başarıya endeksli ama tek başına başarının yeterli olamayacağı, diğerinin başarısızlığına umut bağlayan sonuca boyun eğiyor gençlerimiz.
Belimizi kıran hayat pahalılığına, yoksullaşmaya, işsizliğe, geçim zorluklarına rağmen aileler çocuklarına iş alanı yaratma isteğiyle tüm maddi koşullarını seferber ettiler. Zaman, emek, yaşam ve ekonomik koşulların tümü gençleri sınava hazırlamak uğruna harcanıyor. Bu süreçte özel öğretmenlere, özel okullara, özel etüt merkezlerine müthiş parasal ödemeler yapılıyor.
Ülke nüfusunun çoğu açlık sınırının altında yaşıyor ve bu aileler çocuklarını bir yükseköğretim kurumuna yerleştirmek için imkânsızlıklarla cebeleşiyor. Bu sınava hazırlanma aşamasının bile eşitsiz koşullarda meydan geldiği ortada; parası olanın iyi hazırlandığı, parası olmayanın hazırlanamadığı eşitsiz sınavdan ne bekliyoruz ki? Bireyler bu eğitim anlayışı ile sınırlanıyor ve kalıplara çarpılıyorlar.
Yetenek, beceri, birikim, deneyim, ilgi ve verimliliği esas almayan eğitim sistemi; teknoloji, biyomühendislik ve yapay zekâ çağında neye yetebilir? Ezberci, testmatik, üretmeyen, duygu yoksunluğu ile boyanmış; yaşamsal mantığın esas alınmadığı ve üretkenliğin önemsenmediği bir modele esir ediliyor gençlerimiz. Keşke hayattan tat almasını beceren, var olanla yetinmesini bilen, yaşamın girdapları ile barışık, kimseyi alt etmeyi bilmeden, ortak yaratıcılığı özümseyen bir eğitim modeline tabii olsa öğrencilerimiz.
Sokağa, trafiğe, alışverişe ve ormana gittiğimizde öz saygıyla ve candan sevgiyle ne kadar karşılaşıyoruz? Özüne yabancılaşan, insancıl değerlerden uzaklaşan ve yıkıcılığın normalleştiği durumlara çokça maruz kalmıyor muyuz? Bireyselliğimize ve toplumsallığımıza ulaşmaya ne kadar ırak görünüyoruz değil mi? Ben, bencillik, teklik, ego ve seviye düşüklüğü virüsleşerek kapımıza yuva kurarken ölümleştirici etkileri ömür boyu sürüyor.
Süregelen anonim eğitim anlayışı ile zihinlerimizin keskinliği tükeniyor; bereketli ruhumuz kuruyor; yenilikçi hamle yapacak takatimiz sıfırlanmış ve sonsuza dek aynı çemberde dönmeye razı hale gelen insanlara dönüşüyoruz.
Tüm bu sonuçların eğitim sistemi ile büyük oranda ilintili olduğunu; fiili eğitimi yetersiz ve kısır görerek planlamalar yapmak gerekmiyor mu? Fabrikasyon üretimle herkesi üniversite mezunu etsekte hayati dertlerimize derman olamayız. Bilimsel, demokratik, akla dayalı, özgücü açığa çıkaran, nitelikli ve özgürlükçü bir üniversite hakkımız vardır; yıkıntılarımızın ve yetmezliklerimizin böyle bir üniversite modeliyle aşılabileceği aşikârdır.
En genç çabaları, hayatın en canlı yıllarını ve geleceğin belirleyici iradesine sahip öğrencilerimize kapasite, etki ve doğal varoluşlarını açığa çıkaracak bir zemin(eğitim süreci) hızla hazırlanmalıdır. Unutmayalım ki yeni fikirlere muhtacız; bu fikirlerde ancak doğal ve olağan koşullarda canlanabilir.
Her bireyin ve tüm toplumların iyi, güzel, eşitlikçi, saygı, hümanist, nezaket ve paylaşımcı değerlerle donatılması zaruridir. Gerçek bir ütopyamız olsun istiyoruz, insanı ilerleten ve insanın kendi gücüne erişim yollarını açan bir eğitim sistemine ihtiyaç duyuyoruz.
Dersleri, soruları ve sınavları otorite görerek; acizleşen ve taklidi itibarla yetinen gençlerin zekâsı soluklaşmakta.Başarı denen illet tuzaktan kurtulup, özgür fikirlerle kendimize giden yolun ufku güneşlenmeli.
Kitapları ezberlemenin zekâyı geliştirmeyeceğini bilmeliyiz.
Hepimizin dersleri değil, hayatı öğrenmeye ihtiyacı var!
Yararlanılan Kaynaklar:
1.İnsan Olmak Üzerine(Erich Fromm) 2.Kitlelerin Psikolojisi (Gustave Le Bon)