Beklentileri Doğru Kurgulamalıyız!
Nietzsche: “İnsanlar en kötü hastalıklara, hastalıklarıyla savaşırken kullandıkları yöntemler yüzünden yakalandı.” Filozofun deyimiyle, “kendimizi iyi hissetmemizi sağlayan şeyler bizim için iyi olmayabilir. Ya da her acı çektiren şeyler de gerçekte kötü olmayabilir.”
Kendimize yararını hissettiğimiz bir an, sonraki anların teminatı olamaz. Kısa süreli çözüm ve anlık konfora taptıkça çoğunlukla ummadığımız sonuçlar karşılar bizi. Üzen, sıkıntıya sokan ve felaketlere boğan şeyleri nesnel kötülükle izah etmek gerçeği örtbas etme telaşımızdandır.
Hayat, bütün farklılıkları ve karşıtlarını içinde barındıran değerler bütünüdür; çirkin olmadan güzelliğin olamayacağı, kışın yaşanmadan bahara ulaşılamayacağı aşikâr. Bizi bulacak tüm acı, mutsuz, yıkıcı olasılıklara hazır olup, kederlerimizden lehimize güçlendirici dersler çıkarmak hepimiz adına diyalektik bir teselli olabilir.
Her an, her şeyle, kendimiz ve planladıklarımızın çetin çatışma ve çelişkileriyle karşılaşabiliriz; tarihsel ve sosyolojik süreçler bu yaklaşımı doğruluyor. Biz bu deneyim ve realiteyi yadsımadan, arzu ettiğimiz beklentilerimiz uğruna kararlı olmak ve buna dair nitelikli bir inanç sergilemeliyiz.
Maalesef, esas isteklerimizi “yalanlama ve yanlışlayarak” zaaflarımıza yeni tutarsızlık ve itimatsızlıkları dâhil ediyoruz. Ve gizliden gizliye hasretini çektiğimiz ama bir türlü sahip temin edemediğimiz ihtiyaçlarımızı “zaten önemsiz ve gereksizliğinden” dem vurmaya başlarız. Sevgiye, güneşe, geceye, yaratıcılığa ve geleceğe asla gereksinim duymadığımıza inandırırız kendimizi. O an fırtınaya yenik düştüğümüz andır; zorluk ve güçlüğe kafa tutmaktan vazgeçiştir, taze gülüşlere yabancılaştığımız andır. Zihinsel ve duygusal yenilikten, coşkun ve sevinçli tırmanışlardan ve mutlu anlardan uzaklaşmadır tüm bunlar.
Nietzsche’ye göre, acı ve huzur, iyi kötü, nefret ve hoşgörü yaşamımızın içindeki aynı özden oluşur; bunları kontrol etme, yok etme ve kökünden çekip kurutma girişimlerimiz kendimize tuzaklar kurmaktan başka sonucu getirmeyecektir.
Ürkütücü ve eziyetli olanı yok saymak değil, bu zeminleri dönüştürmeyi ve buralardan özgürleşebilmeyi temel almalıyız. Zorluklarla, korku, kaygı ve yıkıcı unsurlarla başa edebilmek için bu gerçeklerle yüzleşmek olgunlaşmaya, çözüm gücünü sağlamlaştırmaya ve hayata pozitif uyarlanmamıza ivme katacaktır.
Filizoflar, düşünürler ve sanatçılar kötülük, mutsuzluk, ümitsizlik, çaresizlik, korkunçlukların çaresini bize sunmak için çok bedel ödemişlerdir: Deneyimleri, ilgi ve birikimlerini ustalıkla ve zekice her çağda dile getirmişlerdir.
Nietzsche: “Yaşamdan en fazla hasat elde etmenin sırrı, insan en fazla keyif veren şey-tehlikeyle burun buruna yaşamaktır,” diyor. Yaşamı zirveye kurmamızı ister Nietzsche, kayıplara karışmanın, kaçışın acı ve mutsuzluğu çoğaltacağını; hayatın özüne ve sonsuzluğa yolculukta dirençli olmamızı öğütler.
Tabi ki hayatımıza dâhil olup kalıcılaşan olumsuzlukları ve yok edici unsurları uslu uslu kabullenmemeliyiz. Bu durumun sürekliliği bizim bir şeyleri akılcı kurgulamadığımızın emaresi olabilir. Alain De Botton, bunu nasıl aşacağımızı da yine filozofların yol göstericiliğinde öneriyor: “Sonuç acı çekenin zekâsına, zihinsel gücüne bağlı olarak daha iyi ya da daha da kötü olabilir.”
Tüketici ve doyumsuz sistemde, yetinmeci ve paylaşımcı olmayan dünyada ayakta çalıştığımızın bilinciyle geleceği kurgulamalıyız. Beklentilerimizi doğru kurgulamak önemlidir. İnsanlar aşka, sevgiye, üretkenliğe, dostluk ve mutluluğa ilişkin yerinde beklentiler içinde olsa büyük düş kırıkları yaşamayacaklar.
Alain De Button: “Eğer gençlere zamanında öğüt ve eğitim verir, onların dünyada elde edebilecek çok şey olduğuna ilişkin yanlış düşünceyi kafalarından atmalarını sağlarsak çok şey kazanmış oluruz,” diyor.
Mutluluk, sevinçler, özgür anlar, neşe ve coşkunun olduğu yerkürede buluşmayı arzuluyorsak yaşamı ablukaya alan karanlık ve çürümüşlükle cesaretle karşılaşmalıyız. Sırf emek vermek, üretmek ve irade açığa çıkarmaktan kaçtığımız için, sahip olunması gereken eşit, özgür, barışçıl, demokratik ve adaletli dünya kurgusunu küçümsemekten ve horlamaktan vazgeçmeliyiz.
İçimizin pırıltılarına prangalar takan, yüreklerimizin altın kıvılcımlarını suç sayan, zihinlerimizin gücünü hırpalayanlara: Sanatın, edebiyatın, bilimin, aklın, felsefenin ve sevginin gücü ile direnelim.
Mutluluk, gönüllü olarak buzlu, sisli, keskin yükseklere tırmanmaktır.
Yararlanılan Kaynaklar:
Felsefenin Teselisi: Alain De Botton