Kendimize Varmak Kendin Olmak! “Yüreğim olduğu için hissetmeye ihtiyaç duyarım…” E.Fromm
İnsan kendisini ilerletendir, kendine gidendir, kendine varandır. İnsan kendi öz gücünün bilincine varan, ‘varlık karakterine’ milyonlarca yıllık deneyimle uzanandır. İnsan, diğer varlıklardan farklı olarak sevgiyi, aklı, adaleti ve özgürlüğü bilendir. İnsan aynı zamanda toplumun kokusundan, dokusundan, tarzından, kabuklarından kaçamayandır; işleyiş gereği toplumsal düzenin bir dişlisi olmaya mecbur bırakılandır.
E.Fromm, ‘toplumsallaşmaya’ bilinçli zihnimiz adın vermektedir. Bilinçli zihnimiz, “toplumun kültürü, birikimleri, gelenek, inançsal ve anonim değerlerini” temsil eder. Birey toplumsallaştıkça (bilinçli zihnimiz geliştikçe) insan kendinden kayıplara uğrar; öz benliğini saklar; özgürlük uyanışını gizler ve tutukluluk başlar bireyin ruhunda. Artık toplumca sunulan her şeyin doğru olduğuna ikna olmaya ramak kalmıştır.
‘Kendimiz olma,’ çağımızın kurnaz algısıyla ‘sahip olma,’ fervileşme, benim’leşme diye tanımlanmamalı. ‘Kendimiz olma,’ her birimizin içinde küçücük hazineler adacığı halinde dolaşan “insancıllığın” yüzeye doğru çırpınışıdır; deneyimli düşünür ve bilimciler içimizdeki bu muhteşemliğin canlı kökenine ‘bilinç dışımız’ demektedir. İnsan bilinç dışı zihin ve bilinçli zihin arasındaki ikilemin girdabındadır. Ancak bilgi, birikim, aydınlanma, duygu ve aklımız çıkışa yöneldikçe, insancıl’laşmaya engel duvarlar da sabırla yıkılacaktır.
Bilincimiz, duygularımız, öz değerlerimiz ve doğal varlıklarla olan ‘saygılı ilişkimizdeki’ genişlemeler bu sürecin pozitif dinamizmine kapıları sonuna kadar açacaktır. Birey, özgür ve bilinçli faaliyetler zemini buldukça ‘karakterinin öz biçimlenişi’ ile yolunu sürdürmekten kaçınamaz. Kısacası biz aslında toplumun bizi şekillendirdiği biçime(bilinçli zihne) karşı, toplumun bize kayb ettirdiği ‘özsel gücümüze’(bilinç dışı zihne) varmayı isteyen sadakatli isyancılarız.
“Sahip olmak,” hırsıyla ile acı acı iç çekişmekten yakasını sıyıramayan bizler ‘ Kendimiz Olma’ uyanışına büyük saygıyla bağlanmalıyız. Özgürleşme edimlerimizin önündeki engel ve tabulara karşın: Yaşamsal hakikate varma, öz üretim, varoluşu duyumsama istenci ve bilinçli doğal değişimler hazinemiz kalmalıdır.
Binlerce yıllık ablukaya, kısıtlamaya, silikleştirmeye, aldatma ve ruhsal soyguna karşı; insan temel gereksinimlerine ve kendine dönme; ‘varlık karakterine’ ulaşmanın önündeki ezber bariyerleri bir bir çürütüp savurmaktadır. Eşitlik iddiasında bulunan ilk insan ve bu talebinden sonra günahkar sayılan Lilith’den ve de Adem ile Havva’nın cennetten kovuluşundan günümüze insan düşünmeye, sorgulamaya, özgürleşmeye sevdalıdır. Yaşam, kesintisiz gelişme ve yeni doğuşlarla mükemmelleşmektedir.
En yakınımızdaki dünyaya dönüp bakalım: Şiddet ve yüksek baskı, çağdışı cezalandırmalara karşın İran’da kadınlar kılık kıyafet serbestliği direnişini yükseltiyorlar. Afganistan’da kadınlar çalışma hakkı, yaşam hakkı, eğitim hakkı, kültürel ve sosyal haklarını gaddarlığın en büyük sürümüne karşı korumaktan korkmuyorlar. Ülkemizde İstanbul Sözleşmesi’ni yaratan kadın iradesi, bu haklarının yok sayılmasına asla itibar etmiyor; birikimlerine, kazanımlarına, eşitçe yaşama dair sözünü ve yüreğini haykırıyorlar. Kadınlar “kendileri olmanın” direnişi ile yeryüzüne umutlu havayı solduruyorlar.
Tarih ve geçmiş deneyimler yanıltmaz, özgür birey olma kararlılığına ilgi ve saygınlık artacaktır; insan duyarlılığının kuvveti sönümlenemez! Toplumsal sınırlama, kısıtlama, tekleştirme ve kalıplara sokma yönelimi sürdükçe ‘insani tepki’ fokurdayacaktır.
Kültüre, sanata, yemeğe, içmeye, konuşmaya, kitaba, tiyatroya, şarkıya, düşünmeye, aşka zaman ayırmamızı istemiyorlar. Oysa tüm bunlar, insan olmanın hazineleri değil mi?
On binlerce yıldır, yalnızca “sevgiye saldırılmıyor, canlı olan her şeye, dolaysız her şeye, tüm duyusal deneyime, uzlaştırıcı deneyime de saldırıyorlar.
İnsanın hür olma, adalet ve eşitliğe ulaşma, neşelenme, sevinç duyma ve sevdalanma gereksinimi yok sayılamaz; hayatı yaşanılır kılan bu değerleri çoğaltmalıyız ve bu dönüştürücü üretkenliklerin kapı eşiğindeki bekleyişi usanmadan yürütümeliyiz.
Evet, bu gün kendimize dönelim; duyularımız, düşlerimiz, duygularımız ve duyarlılığımızla kucaklaşalım. Bizi yabancılaştıran tüm fiziksel, zihinsel ve duygusal yoksunlukları çöp edelim.
Kimse beni bana yasaklayarak beni yaşatamaz!
Fromm’un söylediği gibi:
“beynim olduğu için düşünmeye, yüreğim olduğu için hissetmeye ihtiyaç duyarım, kısacası insan olduğum için, insan ve dünyaya gereksinim duyarım…”
Yararlanılan Kaynaklar:
İnsan Olmak Üzerine (Erich Fromm)
Sahip Olmak ya da Olmak (Erich Fromm)