ANASAYFA arrow right Yaşam

Yaşamınızın odağındaki kişi felç olursa…

Yaşamınızın odağındaki kişi felç olursa…
YAYINLAMA: 29 Ocak 2024 / 13.02
GÜNCELLEME: 29 Ocak 2024 / 13.02

Gaziantep Özel Hatem Hastanesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Prof. Dr. Savaş GÜRSOY, felçli bir hastanın hassasiyeti, bakımı ve yaşamı hakkında bilgilendirdi.

Eminim o uyuduğunda gözyaşlarınız kesintisiz eşlik edecek anlık yalnızlığınıza biraz üşüyeceksiniz, artık nostaljik olarak yaşanabilecek kimi eski yaşanmışlıklar zihninizde yanıp sönecek… Bir de evin direği ise orada yatan, “Bundan sonra ne olacak” sorusunun soğukluğu daha da saracak sizi… Ya da henüz yaşanmamış yılları olansa orada ki, koyu bir hüzün çökecek göğsünüzün ortasına ve aldığınız nefes yetmeyecek, biliyorum… Ya sizseniz orada yatan, bu kez sizi sevenler yaşayacak, konuştuklarımızı…

Elbette, keşke hiç olmasaydı… Nedir ki o noktada değiliz, üzgünüm… Ne yapmalı ne yapmamalıyız? Konuşalım mı?

 İlk adım…

Dik durmalısınız… Sessiz ağlamalısınız… Hastalığı ne yok saymalısınız ne de ağırlaştırmalısınız. Örneğin: “Sen hiç üzülme, bu ne ki, bir iki aya bir şeyin kalmaz geçer inşallah, tıp çok ilerledi” de demeyin; “bir ayağa kalkabilse, bir tuvaletine gidebilse” de…

Eminim yakaladınız girişin neyi çağrıştırdığını…

Empati yapmalısınız…

Hastanız geçmişte yaşamının her anını çeşitli etkinliklerle doldurabilen;    

 hayatı dolu dolu yaşayan, 24 saatin kendisine yetmediğine inanan entelektüel biri  olabilir. Ya da, sadece günlük ihtiyaçlarını karşılayabilen biri de…

Artık O, bu iki örneğin dışındaki bir bireydir... Sizin yardımınızla kimi zorunlu gereksinimleri bir oranda yapabilen, işlevsel açıdan desteklemesi gereken biridir artık… Bunları ona anımsatmak ne oranda yanlışsa, yadsımak da o oranda yanlıştır.

Yıllar önce 55 yaşında felç olmuş bir iş adamını muayeneye getirdiler. Hastanın yanında eşinin: “Felç oldu, kaldı başıma keşke ölseydi,” sözleri hala çınlar kulaklarımda… Sağlığında iken ilişkileriniz çok iyi olmayabilir… Kim bilir, kötü anılarınız, belki de iyilerden daha fazladır.

Ama içinde yaşadığınız süreç; bunları anımsayacağımız değil aksine unutacağımız zamandır. Beterin beteri olduğu, hayatın sürprizlerle dolu olduğu unutulmamalıdır. Bu arada hastanız size göre sağlığı ile ilgili yanlışlar yapmış olabilir; yanlış beslenme, sigara ve alkol tüketimi, kontrollere gitmeme, düzenli ilaç kullanmama ve stresli bir yaşam… Lütfen bunları hatırlatmayın, kimseye yararı olmayacak…

Hastanızın üzülmesi beklenen bir durum, onun duygularını paylaşma anlamında adımlar atabilirsiniz. Asla o üzüldüğü için siz de üzüldüğünüzü göstermemelisiniz, o zaman empati değil sempati yapmış olursunuz ve bu doğru bir davranış değildir…

Farkında olmadan yıkım yapma potansiyeli olan dostlarımız, Ziyaretçiler!!!!

Hastanız her yakınını gördüğünde her zaman mutlu olmayabilir. Ortak geçmişi anımsatan kimi anılar hastayı üzebilir ya da o dostun bilmeden söylediği kimi söylemler de hastanızı olumsuz etkileyebilir. Kimi örnekleri sizinle paylaşmak isterim:

Hastanın yanında ağlamak, duygusal davranışlar sergilemek, “sen bu duruma düşecek biri miydin” gibi anlamsız yükselmeler sergilemek kesinlikle yapılmamalıdır.

Hastaya anlat hele ne oldu sana? Elini parmağını oynatabiliyor musun, beni tanıdın mı? Gibi boş sorular hastanızı sadece üzecektir. Lütfen fazladan bir harf bile söylemeyin…

Hastaya ya da yakınlarına doktor tavsiye etmek, hele hele İstanbul’da, Ankara’da bir doktor var diye başlayıp bilimsel dayanaktan yoksun öngörülerde lütfen bulunmayın. … Bilim dışı kimi fikirlere siz inanabilirsiniz ama paylaşmak zorunda değilsiniz.

Hastaya, hiç korkma bir aya kalmaz iyileşirsin, hepsi geçer gibi konuşmalar lütfen yapmayın.

Ziyaretçiler hastanın sadece yapabildiği şeyleri öğrenip onları biraz abartarak tekrarlayabilir. “Parmağını hissetmeye başlamışsın ya da omuzunu oynatabilmişsin ya da desteksiz oturabiliyormuşsun gibi, çok sevindim. Bunların hepsi iyiye işarettir,” deyip susmalıdır. Diğer taraftan hasta konuşamayabilir, altına bez bağlanmış olabilir, hafıza problemi yaşıyor olabilir.

Olumlunun en küçüğünü görün, olumsuzun en büyüğünü görmeyin

Hastanın sağlıklı olduğu dönemlerdeki performansı ile kıyas ya da hatırlatma yapılmamalıdır. Geçmişte seninle ne güzel yürürdük… Sinemaya gitmeyi özledin mi? Tribüne oynayan siyasetçiler gibi ailenin geride kalan bireylerine sözde moral vermek için, “Ailenin annesi/babası artık sen oldun. Bu artık hasta, yerini doldurmalısın…” gibi havada uçuşan görüşler yapıcı değil yıkıcıdır.

Ailenin girebileceği olası ekonomik sıkıntıları hastanın önünde tartışılmamalı, “Biz daha ölmedik, sizi kimseye muhtaç ettirmeyiz” gibi çoğu boş konuşmalardan uzak durulmalıdır. Yardım yapacak olan yapar ve hastanın bunu bilmesine gerek yoktur.

Ziyaretçi de empati yapmalıdır… Hastanın ve ailesinin duygularını paylaşmalıdır ancak bunu farkında olmadan şova dönüştürmemelidir. Ahkam kesmeden kısa bir süre oturup kalkmalıdır. Geçmiş deneyimlerimden hastanın odasında 21 kişinin olduğu anları da hastaya yağlı köfte yedirdikleri zamanı da anımsıyorum.

Bence hastanın ilk üç ayında çekirdek aile dışında ziyaret ciddi olarak sınırlandırılmalıdır. Hastanın gelmesini istediği ya da geldi mi diye sorduğu, önemsediği kişiler davet edilmeli onlar da kurallara uymalıdır.

Tatlı sert olmalısınız

Hastanızın yaşamının geri kalan diliminde günlük yapılması gereken egzersiz programları, düzenli tedavileri ve bir beslenme programı olacaktır. Yine empati yapmanızı isterim ama kuralları asla esnetmeden… Egzersiz programına dakikalar kala, hastanın duyacağı bir şekilde konuya ilişkin hazırlıklardan bahsediniz. Kızınıza/oğlunuza “İki temiz havlu, sıcak paketleri hazırlayalım; birazdan egzersizimiz var,” gibi. Zamanında egzersizi, dozunda ilaçları ve uygun bir beslenme programını hayata geçirmelisiniz.

Beklentilerinizi yüksek tutmayın!!!

ACELE YOK! ABARTILI BEKLENTİ YOK! HASTANIN HENÜZ YAPAMADIĞI HAREKETLERDEN SÖZ ETMEK YOK!

Hastanın çok sevdiğini bildiğiniz bir hareketi, örneğin araba sürmek, ona anımsatmayın. Ama o konu açıldıysa konuyu mümkün olduğu kadar ustalıkla değiştirmeye çalışın. Sürüleceği mi kaldı benzin, mazot…buradan hayat pahalılığına kaçış gibi…

Konuşmakta zorlanan bir hastayı konuşturmaya çalışmayın. Okuyabileceği bir şey verip, önce dakikalarca içinden okumasını, daha sonra yüksek sesle okumasını isteyin. Her sözcüğünü düzeltmeye kalkmayın, bazılarını düzeltin.

Hastanız normalde eski olayları daha kolay hatırlar. Çok eskilere ve yeni olaylara uzanmadan yakın geçmişteki olayları konuşun. Doğrudan hasta ile ya da hastanın da duyabileceği bir ortamda bir başkası ile konuşabilirsiniz. Çok ayrıntı olmayan sorular sorun. Hani büyük halamın torununun düğününe kardeşi katılmamıştı, hatırladın mı? Değil de abimin oğluna kızı sen istemiştin, hatırladın mı gibi sorular sorun.

Sosyalleşmesi adına hastanızdan gelen her isteği karşılamaya çalışın. Haydi bir salep içelim, kahveyi hazırla ama şu karşıdaki parkta içelim, gibi isteklerini karşılarken olası güçlükleri aşma aşamalarını lütfen ona hissettirmeyin.

Teklif sizden gelecekse dışarı çıkmanızdaki ana amaç hastanız olmamalı; “sanki onun ihtiyacı yokmuş da sizin ya da çocukların hatırına…”  algısını yaratmalısınız.

Kültürel alt yapısına ve koşullarınıza göre ilgilenebileceği (okumak, puzzle, sudoku gibi) uğraşı alanları yaratın

Aklınızda kalsın hasta büyük bir olasılıkla, ideal olmazsa da yürüyebilir, terlikle yürümemesine lütfen dikkat edin.  Nedir ki elini işlevsel olarak kullanamaz. İyileşmesi adına değil, daha kötü olmasın diye önerilen ortezleri kullanmalı ve germe egzersizlerini düzenli yapmalısınız.  İlerleyen günlerde eli ile ilgili sadece konforu artırmak için Botox ile ilgili uzman görüşü alabilirsiniz.

Annesi, babası ve abisi genç yaşlarında felç olmuş bir birey ve bu konunu bir uzmanı olarak iki pencereden bakarak hem duygularımı hem de kimi önerilerimi paylaştım. Yararı olması dileği ile.

 

Prof. Dr. Savaş Gürsoy

FTR Uzmanı

Yorumlar
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *