Anayasa Mahkemesi’nin 2/B ile ilgili aldığı birbirine zıt iki karar, kafaları karıştırıyor!..
TEMA Vakfı tarafından yapılan açıklamada, “Anayasa Mahkemesi’nin, 27.01.2009 tarih ve 27123 sayılı resmi gazetede yayınlanan 5831 sayılı kanun hakkında CHP’nin açtığı iptal davasına ilişkin aldığı 2011/75 sayılı karar, 2/B alanlarının satışına ilişkin alt yapının oluşturulmasının önünü açtı. Ancak Anayasa Mahkemesi’nin aldığı bu karar, daha önce almış olduğu 30.03.1993 tarihli ve E.1992/48, K.1993/14 sayılı kararla tamamen çelişiyor” denildi.
TEMA Gaziantep Temsilcisi Sait Köse, “Anayasa aykırı olduğu gerekçesiyle iptali istenen 5831 Sayılı Kanunun 8. maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Kanunu’na Ek Madde 4 konuldu. Ek Madde 4’te “2b arazileri, fiili kullanım durumları dikkate alınmak ve varsa üzerindeki muhdesatın kime veya kimlere ait olduğu ve kim veya kimler tarafından ne zamandan beri kullanıldığı kadastro tutanağının beyanlar hanesinde gösterilmek suretiyle, öncelikle kadastrosu yapılarak Hazine adına tescil edilecektir. Bu maddeye göre yapılacak kadastro çalışmaları ikinci kadastro sayılmayacaktır.” ifadesine yer verildi. Oysa Anayasa Mahkemesi daha önce 30.03.1993 tarihli ve E.1992/48, K.1993/14 sayılı kararı ile 17.10.1983 tarih ve 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanunun 3763 sayılı Kanunla değişik 11 inci maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci tümcesinin sonundaki “…kullanan kişilerin adları kadastro tutağının beyanlar hanesinde gösterilir.” hükmünü, Anayasa’nın 170 inci maddesine aykırı bulmuştu” diye konuştu.
Açıklamada, “TEMA Vakfı olarak, “Bir İmzaya Karşı Bir Milyon İmza Kampanyamıza” katılarak 2/B orman alanlarının satılmaması ve bir daha 2/B maddesine dayanarak orman tahribatı yaşanmaması için imza veren 1.236.842 kişi adına soruyoruz: “Eğer 2B arazilerini kullananların beyanlar hanesinde gösterilmesi Anayasaya aykırı değilse, Anayasa Mahkemesi’nin 30.03.1993 tarihli ve E.1992/48, K.1993/14 sayılı kararı yanlış mıdır? Bu iki karar arasında süreç zarfında Anayasa’nın 169. ve 170. maddelerinde değişiklik yapılmadığına göre iki karar arasındaki farklılık nasıl açıklanabilir? Yapılan yasal düzenlemenin basit bir tapu-kadasro işlemi olarak görülmesi gerçeklikle bağdaşmamaktadır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi’nin Ek Madde 4’le ilgili kararına katılmıyoruz” denildi.
“Bununla beraber, 5831 Sayılı Kanun ile 6831 sayılı Orman Kanunu’na eklenen Ek Madde 10: Bu Kanunun; 20/6/1973 tarihli ve 1744 sayılı Kanunla değişik 2nci maddesi ile 23/9/1983 tarihli ve 2896 sayılı Kanun ve 5/6/1986 tarihli ve 3302 sayılı Kanunla değişik 2nci maddesinin birinci fıkrasının (B) bendi uygulamaları ile “orman sınırları dışına çıkarılan yerler, çıkarma işleminin kesinleştiği tarihten itibaren kazandırıcı zamanaşımı yolu ile iktisap edilemez.” hakkındaki Anayasa Mahkemesi’nin ret kararına katılıyoruz” denilen açıklamada, “Çünkü gerekçeli kararda da belirtildiği üzere dava konusu kanun değişikliği yapılmadan önce, orman dışına çıkarma işlemi kesinleştikten sonra, hukuken arazi orman vasfını kaybettiğinden Hazinenin özel malı hâlini almakta ve kazandırıcı zaman aşımından yararlanarak zilyetlik yoluyla edinilmesi mümkün hale gelmekteydi. Dava konusu edilen bu yasal düzenleme ile bu yasal boşluk ortadan kaldırılmış, böylelikle Anayasamızın 169. Maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez” hükmünün gereği yerine getirilmiştir” denildi.
“Anayasa Mahkemesi’nin 5831 Sayılı Kanunun 8. maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Kanunu’na eklenen Ek Madde 4’ün “Bu madde kapsamındaki kadastro, ifraz ve tescil işlemleri, 3194 sayılı İmar Kanunu ile 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’ndaki kısıtlamalara tabi olmaksızın yapılır.” şeklindeki beşinci fıkrasının Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmesine ve iptal gerekçesine aynen katılıyoruz” denilen TEMA açıklamasında, “Anayasamızın 44. Maddesiyle Devlet, toprağın verimli olarak işletilmesini korumak ve geliştirmek, erozyonla kaybedilmesini önlemek amacıyla gerekli tedbirleri almakla yükümlü kılınmış ve Anayasa’nın bu hükmünü uygulamaya geçirmek amacıyla Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu çıkarılmıştır. Bu kanunla toprakların korunması ve ekonomik olarak işletilebilmesini sağlamak üzere bazı ilkeler öngörülmüştür. Benzer şekilde İmar Kanunu ile sağlıklı ve çağdaş şehirlerin oluşturulabilmesi için ifraz ve tevhit işlemlerinde kısıtlamalar konulmuştur. Bu yasa hükmüyle sözkonusu yasalarda yer alan kısıtlamalara tâbi olmaksızın kadastro, ifraz ve tescil işlemlerinin yapılmasına olanak tanınması, bu arazilerin sözü edilen kanunlarda yer alan ve Anayasa’nın amir hükmü gereği olan korumaların dışında tutulması sonucunu doğuracağından, Anayasamızın 44. Maddesine aykırıdır” vurgusu yapıldı.
Açıklamada şu görüşlere yer verildi: “Bilindiği üzere kadastro; doğru bir tapulamanın yapılabilmesi için arazi üzerinde yapılan ve tamamen teknik olan bir ölçüm işlemi ile ölçümün tutanağa bağlanması ile de hukuki işleme dönüşen bir faaliyettir. 5831 sayılı yasa maddesinde ölçme, aplikasyon, sınır düzeltme vb her türlü kadastral faaliyet yapılacağı açık olarak hüküm altına alınmış olmakla birlikte, “yapılacak kadastro çalışmaları ikinci kadastro sayılmaz” hükmü ile gerçekte açıkça yapılanın bir kadastro olduğu ifade edilmesine rağmen, bir mülkiyet konusu olan kadastro çalışmalarının, mülkiyet sorunlarının tek çözüm yeri olan mahkemelere gitmesinin önü tıkanmaya çalışılmaktadır. Bu, Anayasamızın 35 ve 36’ncı maddelerinde yer alan hak arama hürriyetine engel olunması demektir. Her ne kadar iptal talebinde bulunulmamışsa da 5831 Sayılı Kanunun 8. maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Kanununa eklenen Ek Madde 4 ikinci fıkrasında yazılı “Bu maddeye göre yapılacak kadastro çalışmaları ikinci kadastro sayılmaz.” hükmünü, Anayasamızın 35 ve 36. maddelerine aykırı buluyoruz.
“Bilim ve fen bakımından nitelik kaybetmiş orman” olarak nitelendirilen oysa bizzat insan eliyle ormanların tahrip edilmesi şeklinde ortaya çıkan 2/B arazileri, 1970 yılında 1255 sayılı Kanun ile 1961 Anayasası’nın 131. Maddesinin değiştirilmesi ile hayatımıza girdi. 1973-1983 yılları arasındaki ilk uygulamada sadece 15.10.1961 tarihinden önce orman niteliğini kaybeden alanlar 2/B uygulamalarına konu iken, 1982 anayasasıyle bu tarih 31.12. 1980 tarihine uzatıldı. Yapılan tarih değişikliği, 2/B uygulamalarına esas olan bu tarihin tekrar uzatılabileceği beklentisine yol açtı. Sonuçta 1983-2010 yılları arasında 384.000 ha orman alanı daha kaybedildi. Ormanlara ilişkin sorunları çözmek amacıyla düşünülen 2/B, hem ormanlarımızın tahrip olmasına neden olan bir kansere hem de 41 yıldır çözülemeyen bir sorun yumağına dönüştü.
2/B konusu geçmişte defalarca Anayasa Mahkemesi’nden döndü, en son 2003 yılında yapılan iki Anayasa değişikliği girişimi 10. Cumhurbaşkanı tarafından bir daha görüşülmek üzere kanunu TBMM’ye iade etmesiyle sonuçsuz kaldı. TEMA Vakfı da 2003 yılından bu yana 70’i aşkın sivil toplum kuruluşu, birlik ve platformun oluşturduğu Ormanlarımıza Sahip Çıkalım Birliği şemsiyesi altında mücadele verdi. 2007 yılında 2B sorunun tekrar yaşanmaması ve ormanlarımızın satılmaması için başlattığı “Bir İmzaya Karşı Bir Milyon İmza Kampanyası”na 1.236.842 kişi imza attı. İmzalar, dönemin TBMM Başkanı’na teslim edildi.
Ormanlarımızın geleceği bu kararla büyük bir risk altına girmiştir. Bir sonraki yasa ile 2B alanları satıldığında, bunun basit bir kadastro sorunu olmadığı anlaşılacak ve ne yazık ki iş işten geçmiş olacaktır. TBMM’den 2B alanlarının satışına izin verecek bir yasanın çıkartılmasına izin verilmemesini bekliyor ve diliyoruz.” SHA
TEMA Vakfı tarafından yapılan açıklamada, “Anayasa Mahkemesi’nin, 27.01.2009 tarih ve 27123 sayılı resmi gazetede yayınlanan 5831 sayılı kanun hakkında CHP’nin açtığı iptal davasına ilişkin aldığı 2011/75 sayılı karar, 2/B alanlarının satışına ilişkin alt yapının oluşturulmasının önünü açtı. Ancak Anayasa Mahkemesi’nin aldığı bu karar, daha önce almış olduğu 30.03.1993 tarihli ve E.1992/48, K.1993/14 sayılı kararla tamamen çelişiyor” denildi.
TEMA Gaziantep Temsilcisi Sait Köse, “Anayasa aykırı olduğu gerekçesiyle iptali istenen 5831 Sayılı Kanunun 8. maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Kanunu’na Ek Madde 4 konuldu. Ek Madde 4’te “2b arazileri, fiili kullanım durumları dikkate alınmak ve varsa üzerindeki muhdesatın kime veya kimlere ait olduğu ve kim veya kimler tarafından ne zamandan beri kullanıldığı kadastro tutanağının beyanlar hanesinde gösterilmek suretiyle, öncelikle kadastrosu yapılarak Hazine adına tescil edilecektir. Bu maddeye göre yapılacak kadastro çalışmaları ikinci kadastro sayılmayacaktır.” ifadesine yer verildi. Oysa Anayasa Mahkemesi daha önce 30.03.1993 tarihli ve E.1992/48, K.1993/14 sayılı kararı ile 17.10.1983 tarih ve 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanunun 3763 sayılı Kanunla değişik 11 inci maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci tümcesinin sonundaki “…kullanan kişilerin adları kadastro tutağının beyanlar hanesinde gösterilir.” hükmünü, Anayasa’nın 170 inci maddesine aykırı bulmuştu” diye konuştu.
Açıklamada, “TEMA Vakfı olarak, “Bir İmzaya Karşı Bir Milyon İmza Kampanyamıza” katılarak 2/B orman alanlarının satılmaması ve bir daha 2/B maddesine dayanarak orman tahribatı yaşanmaması için imza veren 1.236.842 kişi adına soruyoruz: “Eğer 2B arazilerini kullananların beyanlar hanesinde gösterilmesi Anayasaya aykırı değilse, Anayasa Mahkemesi’nin 30.03.1993 tarihli ve E.1992/48, K.1993/14 sayılı kararı yanlış mıdır? Bu iki karar arasında süreç zarfında Anayasa’nın 169. ve 170. maddelerinde değişiklik yapılmadığına göre iki karar arasındaki farklılık nasıl açıklanabilir? Yapılan yasal düzenlemenin basit bir tapu-kadasro işlemi olarak görülmesi gerçeklikle bağdaşmamaktadır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi’nin Ek Madde 4’le ilgili kararına katılmıyoruz” denildi.
“Bununla beraber, 5831 Sayılı Kanun ile 6831 sayılı Orman Kanunu’na eklenen Ek Madde 10: Bu Kanunun; 20/6/1973 tarihli ve 1744 sayılı Kanunla değişik 2nci maddesi ile 23/9/1983 tarihli ve 2896 sayılı Kanun ve 5/6/1986 tarihli ve 3302 sayılı Kanunla değişik 2nci maddesinin birinci fıkrasının (B) bendi uygulamaları ile “orman sınırları dışına çıkarılan yerler, çıkarma işleminin kesinleştiği tarihten itibaren kazandırıcı zamanaşımı yolu ile iktisap edilemez.” hakkındaki Anayasa Mahkemesi’nin ret kararına katılıyoruz” denilen açıklamada, “Çünkü gerekçeli kararda da belirtildiği üzere dava konusu kanun değişikliği yapılmadan önce, orman dışına çıkarma işlemi kesinleştikten sonra, hukuken arazi orman vasfını kaybettiğinden Hazinenin özel malı hâlini almakta ve kazandırıcı zaman aşımından yararlanarak zilyetlik yoluyla edinilmesi mümkün hale gelmekteydi. Dava konusu edilen bu yasal düzenleme ile bu yasal boşluk ortadan kaldırılmış, böylelikle Anayasamızın 169. Maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez” hükmünün gereği yerine getirilmiştir” denildi.
“Anayasa Mahkemesi’nin 5831 Sayılı Kanunun 8. maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Kanunu’na eklenen Ek Madde 4’ün “Bu madde kapsamındaki kadastro, ifraz ve tescil işlemleri, 3194 sayılı İmar Kanunu ile 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’ndaki kısıtlamalara tabi olmaksızın yapılır.” şeklindeki beşinci fıkrasının Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmesine ve iptal gerekçesine aynen katılıyoruz” denilen TEMA açıklamasında, “Anayasamızın 44. Maddesiyle Devlet, toprağın verimli olarak işletilmesini korumak ve geliştirmek, erozyonla kaybedilmesini önlemek amacıyla gerekli tedbirleri almakla yükümlü kılınmış ve Anayasa’nın bu hükmünü uygulamaya geçirmek amacıyla Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu çıkarılmıştır. Bu kanunla toprakların korunması ve ekonomik olarak işletilebilmesini sağlamak üzere bazı ilkeler öngörülmüştür. Benzer şekilde İmar Kanunu ile sağlıklı ve çağdaş şehirlerin oluşturulabilmesi için ifraz ve tevhit işlemlerinde kısıtlamalar konulmuştur. Bu yasa hükmüyle sözkonusu yasalarda yer alan kısıtlamalara tâbi olmaksızın kadastro, ifraz ve tescil işlemlerinin yapılmasına olanak tanınması, bu arazilerin sözü edilen kanunlarda yer alan ve Anayasa’nın amir hükmü gereği olan korumaların dışında tutulması sonucunu doğuracağından, Anayasamızın 44. Maddesine aykırıdır” vurgusu yapıldı.
Açıklamada şu görüşlere yer verildi: “Bilindiği üzere kadastro; doğru bir tapulamanın yapılabilmesi için arazi üzerinde yapılan ve tamamen teknik olan bir ölçüm işlemi ile ölçümün tutanağa bağlanması ile de hukuki işleme dönüşen bir faaliyettir. 5831 sayılı yasa maddesinde ölçme, aplikasyon, sınır düzeltme vb her türlü kadastral faaliyet yapılacağı açık olarak hüküm altına alınmış olmakla birlikte, “yapılacak kadastro çalışmaları ikinci kadastro sayılmaz” hükmü ile gerçekte açıkça yapılanın bir kadastro olduğu ifade edilmesine rağmen, bir mülkiyet konusu olan kadastro çalışmalarının, mülkiyet sorunlarının tek çözüm yeri olan mahkemelere gitmesinin önü tıkanmaya çalışılmaktadır. Bu, Anayasamızın 35 ve 36’ncı maddelerinde yer alan hak arama hürriyetine engel olunması demektir. Her ne kadar iptal talebinde bulunulmamışsa da 5831 Sayılı Kanunun 8. maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Kanununa eklenen Ek Madde 4 ikinci fıkrasında yazılı “Bu maddeye göre yapılacak kadastro çalışmaları ikinci kadastro sayılmaz.” hükmünü, Anayasamızın 35 ve 36. maddelerine aykırı buluyoruz.
“Bilim ve fen bakımından nitelik kaybetmiş orman” olarak nitelendirilen oysa bizzat insan eliyle ormanların tahrip edilmesi şeklinde ortaya çıkan 2/B arazileri, 1970 yılında 1255 sayılı Kanun ile 1961 Anayasası’nın 131. Maddesinin değiştirilmesi ile hayatımıza girdi. 1973-1983 yılları arasındaki ilk uygulamada sadece 15.10.1961 tarihinden önce orman niteliğini kaybeden alanlar 2/B uygulamalarına konu iken, 1982 anayasasıyle bu tarih 31.12. 1980 tarihine uzatıldı. Yapılan tarih değişikliği, 2/B uygulamalarına esas olan bu tarihin tekrar uzatılabileceği beklentisine yol açtı. Sonuçta 1983-2010 yılları arasında 384.000 ha orman alanı daha kaybedildi. Ormanlara ilişkin sorunları çözmek amacıyla düşünülen 2/B, hem ormanlarımızın tahrip olmasına neden olan bir kansere hem de 41 yıldır çözülemeyen bir sorun yumağına dönüştü.
2/B konusu geçmişte defalarca Anayasa Mahkemesi’nden döndü, en son 2003 yılında yapılan iki Anayasa değişikliği girişimi 10. Cumhurbaşkanı tarafından bir daha görüşülmek üzere kanunu TBMM’ye iade etmesiyle sonuçsuz kaldı. TEMA Vakfı da 2003 yılından bu yana 70’i aşkın sivil toplum kuruluşu, birlik ve platformun oluşturduğu Ormanlarımıza Sahip Çıkalım Birliği şemsiyesi altında mücadele verdi. 2007 yılında 2B sorunun tekrar yaşanmaması ve ormanlarımızın satılmaması için başlattığı “Bir İmzaya Karşı Bir Milyon İmza Kampanyası”na 1.236.842 kişi imza attı. İmzalar, dönemin TBMM Başkanı’na teslim edildi.
Ormanlarımızın geleceği bu kararla büyük bir risk altına girmiştir. Bir sonraki yasa ile 2B alanları satıldığında, bunun basit bir kadastro sorunu olmadığı anlaşılacak ve ne yazık ki iş işten geçmiş olacaktır. TBMM’den 2B alanlarının satışına izin verecek bir yasanın çıkartılmasına izin verilmemesini bekliyor ve diliyoruz.” SHA