KONUKLARINIZI GAZİANTEP’E DAVET EDİN
39 yıl önce, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin ilk seyahat acentasını kurma kararı aldığımda, başta yakın arkadaşlarım olmak üzere, birçok kişi şaşırmıştı. Gaziantep’te deniz, kum olmadığına göre seyahat acentası ne yapacak diye düşünüyorlardı. Oysa sadece bu bölgenin merkezi olan Gaziantep’in bile birçok “eşsiz” özelliği vardı. Kadim kent Gaziantep’in değerlerinin farkında olan bir insan olarak, bunların dünya turizm pazarına sunulması, tüm dünyayı Gaziantep bölgesine davet etmek ve kültür köprüsü kurmak gerektiğini biliyor ve bunu görev kabul ediyordum.
Bunun ekonomik yararının çok daha ötesinde toplumsal bir faydası da olacaktı. İnsanlar tanımadıkları şeylerden korkuyor, küçümsüyor, acımasız ön yargıya kapılıyordu. Gaziantep bölgesinin muhteşem arkeolojik değerlerini, şahane coğrafyasını, güler yüzlü, dost canlısı insanlarını dünyaya tanıtmalıydım.
Öncelikle Gaziantep’te yaşayan kişiler buranın bir turizm kenti olduğunu kabul etmeli, turistik ve kültürel değerlerimizi öğrenmeli ve dostlarına anlatmalıydı. O sebeple, Gaziantep Büyükşehir Belediyesinin o dönem başkanı Dr. Asım Güzelbey’in sponsorluğunda, tam dört yıl boyunca her cumartesi ve her pazar düzenlediğimiz turlarla, bir otobüs dolusu Gaziantepliye tüm arkeolojik, etnografik değerlerimizi anlattık, müzelerimizi, hanlarımızı, hamamlarımız, kalemizi gezdirdik. Yaklaşık onyedibin kişiye düzenli olarak yapılan bu gezilerle amacımıza ulaştık, üstelik bu rekorla kayıtlara geçtik.
Konuklarımıza Gaziantep’i gezmeyi öneriyorum. Bu çağrıya cevap verenler, müthiş bir kültür şokuyla ve mutlulukla evlerine dönüyorlar: Elbette “Dünyanın yaşayan en eski yerleşim bölgesi Gaziantep” e gelinmeli.
Bu bölge, yeryüzündeki tüm öğrencilere ilk okuldan itibaren öğretilen “Bereketli Hilal-Fertile Crescent”ın yani Mezopotamya’nın girişi.
Medeniyetin beşiği olan bu bölge, neolitik, Sümer, Hitit, Roma, Bizans, Selçuklu ve Cumhuriyet dönemi mücevherleriyle arkeoloji sevenler için bir cennet, zengin mutfağı ile gastronomi aşıkları için inanılmaz bir rüya, kadim gelenek ve görenekleriyle etnografya sevenler için tarih köprüsü. Endemik bitkilerimize hayran kalacak bilim insanlarından, nadir kuşlarla mest olacak ornitologlara kadar “Kültür turizmi” için yola çıkan her konuğu büyüleyecek bir zenginliğimiz mutlaka var.
Bölge; yüzleri gülen güzel insanlarla, muhteşem alt yapısıyla, çağdaş hava, kara ulaşımıyla, donanımlı seyahat acentalarıyla, çok bilgili turist rehberleriyle son derece modern bir turizm hizmetini bulabileceğiniz şahane bir tarih platosu. Hem en yüksek standartta hizmet alacağınız hem de yüzyıllar önce yaşanmış topraklarda bulunmanın ayrıcalığını hissedeceğiniz şahane bir tatil kaçamağı olacağı için bölgeyi şiddetle öneriyorum.
Gaziantep’in olmazsa olmazları var. Dünyanın en büyük mozaik müzesi Zeugma bunlardan biri. Doğu Roma İmparatorluğu’nun en doğu sınırlarını Perslerden korumak isteyen imparatorluk, Fırat nehri kıyısındaki Zeugma antik yerleşimine, en kudretli ve zengin komutanlarını yollayarak buranın temelini atmış. Komutanlar, zaman içinde girdikleri güç yarışında her şeyin en güzelini, en seçkinini, en muhteşemini istediklerinden, Fırat kenarında muhteşem villalar, çok şık çeşmeler, süs havuzları, en özel mozaiklerle bezenmiş. Yapılan üç boyutlu mozaiklerde öyle incelikler var ki, mutlaka görmeniz lazım. Örneğin mermer vücutlu incecik bilekli Afrodit, mozaiğin sağ tarafından baktığınızda balık etli, sol tarafından baktığınızda incecik sülün gibi. Sizi bakışlarıyla 180 derece takip eden çingene kızımızın şöhreti zaten ülke sınırlarını aştı.
Baklava Müzesi’nde baklava yapımının inceliklerini, meşhur baklava ustasının size özel sunumuyla öğrenmeniz ve tatmanız, 25 Aralık Panorama Müzesi’nde, yürekleri yurt sevgisiyle dopdolu bir avuç “Antepli”nin inanılmazı nasıl efsaneleştirdiklerini göz yaşlarıyla yaşamanız, tarihi Antep sokaklarındaki kadim taş işçiliğiyle Ermenileri, Gaziantep’linin dillere destan alışveriş terbiyesiyle Yahudileri anmanız gerekir. Hani “Anlatılmaz, yaşanır” diye bir tabir var ya işte o, bence bu bölgeyi gezen biri tarafından söylenmiş. Kültür alaşımının bir kentte yarattığı zenginliği gelip görmeden yaşamanız mümkün değil.
“Sitta slow” seçilen huzur bölgesi Fırat Nehrinin serin sularını köpük köpük yararak çıktığınız tekne turuyla yapılan Rumkale gezisi de olmazsa olmalarımızdan…
Gaziantep tarihi “İpek Yolu” üzerinde olmaktan dolayı muhteşem hanlar, hamamlarla oya gibi işlenmiş bir kent. Birbirinden kaliteli zincir otelleri ya da yerel girişimciler tarafından dünya standardında hizmet vererek işletilen otellerimizin yanında, antik dönem hanlarının mükemmel restorasyonu sonucu turizm pazarına arz edilen butik otelleri var.
Dillere destan muhteşem Antep mutfağı ise tamamen bir başka yazı konusu olur. Gaziantepli acıktığı için yemek yemez, yemek yemek için yaşar. Bizde yemek yemek bir “ritüel”dir. Her mevsimin ayrı bir yemeği, her duygunun ayrı bir töreni vardır. Örneğin: Yeryüzündeki tüm Gaziantepliler ister Şırnak’ta ister Manhattan’da yaşasınlar, bayram sabahı mutlaka yuvarlama yerler. Bu bizim milli yemeğimizdir. Çok kıymetli konuklara, çok emek vererek hazırlanan bir yemektir. Gaziantepli üç şeye çok alınır:
1. Antep fıstığına Şam fıstığı denmesi
2. Müthiş bir kahramanlıkla kazanılmış “Gaziantep” yerine “Antep” denmesi ve son olarak
3.Yuvarlamaya çorba denmesi.
Sonuncusunun boşanma sebebi olduğunu anlatan yaşlılarımız var, bilesiniz.
Meyvelerle yapılan kebaplar, tencere yemekleri, dumanı üstünde tüten bademli, fıstıklı pilavlar, birbirinden güzel tatlılar bölgeye gelen konuklarımızı gerçekten mest ediyor.
Burada sadece tanıtım amaçlı birkaç şey paylaşabildim. Bölgeyi gezmeye gelen gezginlerimiz her dakikanın tadını çıkaracak, lokal insanların yabancıları, lahmacunu, ya da patlıcan kebabını yeme biçiminden şıp diye nasıl tanıdıklarını öğrenip onlar da bizler gibi “Gaziantep sevdalısı” olacaklar. Katmerin, ciğerin neden sabah yendiğinin öyküsü de onları çok eğlendirecek.
Tüm konuklarımızı bu büyülü bölgeye, içtenlikle davet ediyoruz. Burada huzur, mutluluk, yaşam sevinci havada altın tozu gibi…

