“AK Parti’ninki şekilci bir Müslümanlık, ekonomi politikası adaletsiz paylaşıma dayalı. 2023 seçimlerinde bizim çevre ‘CHP’ye iktidarı teslim etmeyin’ dedi; hem kendileri hem millet kurtulsun diye bir zeytin dalı uzattık. Seçimden sonra aynı tas aynı hamam devam ettiler, güvenimizi sarstılar. Bundan sonra yola müstakil olarak devam edeceğiz"
Türkiye’deki İslamcı kökenden gelen siyasetçilerin önemli bölümü açısından okul işlevi gören Millî Görüş siyasetinin günümüzdeki taşıyıcısı Yeniden Refah Partisi (YRP), son iki seçimin kilit aktörlerden biri olmayı başardı. 2023 seçimlerinde bir son dakika hamlesiyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden seçilmesine önemli katkı sağlayan YRP, 2024 yerel seçimlerine ise ‘müstakil’ girerek oy oranını yüzde 6’nın üzerine çıkarttı. O gün bugündür Yeniden Refah’ın her adımı daha yakından takip edilir oldu.
Son haftalarda, 31 Mart’ta kazandıkları belediyelerin neredeyse üçte birinin başındaki siyasetçiler istifa ederek Adalet ve Kalkınma Partisi’ne geçmiş olsa da Genel Başkan Fatih Erbakan’ın keyfi yerinde. Babası Necmettin Erbakan döneminde çok defa gittiğim Ankara Balgat’taki Refah Partisi Genel Merkezi’ne ilk defa oğul Erbakan’ı dinlemek üzere gittim. Binanın ‘zaman durmuş’ duygusu yayan enerjisi biraz da iyi geldi ruhuma açıkçası. Her şeyin sürekli ve şuursuzca değiştiği şu ortamda, yarım asır önce ‘dava’ya çimento olan değerlere sarılarak siyaset yapmanın nasıl mümkün olabildiğini anlamaya çalışmak açısından bu söyleşi benim için önemli bir egzersiz oldu.
Fatih Erbakan, partisinin 14 Mayıs ile 31 Mart arasındaki makas değişikliğini izah ederken, geçen sene Cumhur İttifakı’na katılmalarının asıl sebebinin sağ muhafazakâr mahallenin kendilerine yüklediği psikolojik bagaj olduğunu da itiraf etmiş oldu. “İktidarı CHP’ye veren siz olmayın” şeklindeki telkinler nedeniyle AKP ile o mutabakatı imzalama yönünde bir karar almış. Ancak “Bir daha asla” diyor. Artık başka gündemleri var. Öncelikli gündemi erken seçim, ki en geç bir buçuk yıl içinde yapılması gerektiğini düşünüyor. Sağ partilerin kuracağı bir ‘üçüncü ittifak’ın eli CHP’ye gitmeyen muhafazakâr seçmen için ciddi bir alternatif olacağından emin. Belli ki DEVA ile Gelecek Partisi’nin birleşme müzakereleri olumlu sonuçlanırsa sağ cenahta işler hızlanacak.
Öte yandan Fatih Erbakan’ın, ufacık bir kız çocuğunun katledilmesiyle hayatımıza giren Tavşantepeli Güran ailesi üzerinden yaptığı dindarlık eleştirisi, umuyorum kendi seçmen kitlesinde de aynı samimiyetle tartışılıyordur.
“İdam cezasının geri getirilmesi artık ciddi şekilde ele alınmalı”
-Narin Güran cinayetine aile içi çarpık ilişkilerin neden olduğu kanısı, itirafçı Nevzat Bahtiyar’ın son ifadesiyle kesinleşti gibi. İtirafçı, Amca Salim Güran’ın küçük kızı annesiyle kendisini cinsel ilişki halinde gördüğü için öldürdüğünü öne sürdü. Zaten bu başından beri köyde konuşulan bir mevzuydu. Sizin baktığınız yerden Narin Güran cinayeti bugünün Türkiye'sine, bugünün toplumuna dair ne söylüyor?
Tabii öncelikle şunu söylemek isterim; bu konudaki büyük üzüntüyü bütün millet olarak yaşadık. Üzülerek söylüyorum ama bu ne ilk ne de son. Hatta biri bitmeden bazen öbürü başlıyor. Caydırıcı cezalar noktasında idam cezasının hayata geçirilmesinin artık ciddi bir şekilde ele alınması lazım. Mevcut cezalarla bunların maalesef önüne geçilemediği görüldü. Bir diğer husus da toplumun düzgün bir şekilde eğitilmesi, yetiştirilmesi. Vicdanların olması gereken noktada olması sağlanmalı. Biz Millî Görüş olarak eskiden beri ‘manevi kalkınma’ diyoruz. Daha kreş çağından itibaren ahlaki ve manevi değerlerin öncelenmesi, ahiret bilincinin, Allah korkusunun insanların kalbine konulması çok önemli. Bunu yapmazsanız idam cezası da bir yere kadar buna engel olabilir. Toplumun mutlaka dönüştürülmesi ve bu gibi olayları yapacak insan yapısından kurtulmamız lazım.
“Ensarioğlu’nun bildiklerini en başından savcıya anlatmamış olması yadırganacak bir durum”
-AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu’nun katil şüphesiyle tutuklu bulunan Salim Güran’ı mecliste kabul edecek kadar tanıdığı ve aileyle ahbaplığı olduğu ortaya çıktı. Ensarioğlu’nun aile içindeki ‘olmaması gereken ilişki’ gerçeğini başından beri bildiği için o malum açıklamayı yaptığını düşünenlerden misiniz?
Tabii iktidar partisinden bir milletvekilinin ahbaplığı tek başına bir şey ifade etmez. Çünkü Allah vermesin hepimizin tanışıklığı olan birisi bir gün bir suç işleyebilir. Ama orada tabii yadırgadığımız ve abes karşıladığımız “Bilip de söyleyemediklerimiz var” denilmiş olması. “Kamuoyu ile paylaşmıyorum ama bildiklerimi ben gittim savcıya bildirdim. Ama burada söylemem doğru olmaz” demek mesela başka bir şey. Ama ilgililere bildirmeden bilindiği halde konuşulmadığının söylenmesi gerçekten yadırganacak bir durum.
“Muhafazakâr bir ailede böyle bir şey yapılması ibretlik bir olay, demek ki dindarlık sadece dilimizde, şekilden ibaret bir İslam anlayışı var”
-Siz zinaya ceza verilmesini savunan bir partinin genel başkanısınız. Bu olayda aile içinde normal şartlarda beklemediğimiz ilişkiler yaşanmış, hem de bu muhafazakâr bir yaşam tarzına sahip bir ailede yaşanmış. Biraz önce “Allah korkusunun insanların kalbine konulması çok önemli” dediniz. Kuran kursundan dönen bir evladın boğularak öldürüldüğü bir muhafazakâr aile görüntüsü dindarlık müessesesinin nasıl bir erozyon içinde olduğunu göstermiyor mu bir yandan?
Maalesef onu gösteriyor tabii. Demek ki şekilden ibaret olarak bazı şeyleri almışız biz. “Başımızı örtersek, cuma namazına gidersek, muhafazakâr ve dindar oluruz” gibi bir düşünce. Ama kalbimize bu inmemiş. Kalbimize inmediğini de gösteren bu gibi olaylar maalesef. Onu kalplere indirecek şekilde bir eğitimin verilmesi, bir düzenin kurulması ve toplumun bu yönde dönüştürülmesi çok önemli. Demek ki dindarlık dilimizde. Maalesef bugün iktidardaki kadrolar yolsuzluk ve rüşvet gibi birçok suiistimallerle, adaletsizlikle suçlanıyorlar. Oysa aynı insanlar senede üç kere umreye giden, nafile ibadetlerini bolca yapan, eşleri başörtülü, kendileri imam hatip mezunu kişiler. Demek ki orada olan şekilden ibaret bir İslam anlayışı, bir ahlak anlayışı. Bu olayda da maalesef bunu görüyoruz. Muhafazakâr yaşantıya sahip olduğu görülen bir ailede öyle bir şeyin yapılması ve bir cinayetin örtbas edilmeye çalışılması gerçekten de akıllara ziyan bir durum maalesef. Çok ibretlik bir olay.
“Senede üç kere umreye giderim ama birazcık rüşvet de alırım”
-İmam Hatiplilerin eğitim sistemi içinde eşit haklara sahip olmaması, başörtüsünün üniversitelerde ve kamuda yasak olması babanızdan devraldığınız siyasi ekolün ‘dava’ öncelikleri arasındaydı. AKP döneminde bunlar aşıldı belki ama bu sefer de dindarlık üzerinden bir gösteri ve şatafat dönemi başladı. Siz de belirttiniz biraz önce; senede üç kez umreye gitmeyi bir halkla ilişkiler unsuru olarak kullanan siyasetçiler, bürokratlar devrindeyiz.
“Senede üç kere umreye giderim ama birazcık rüşvet de alırım.”
“İktidarın uygulamalarını gören gençler İmam Hatip’te okudukları halde deist, ateist olmaya karar veriyor “
-Bu arada dindarlığın gençler arasında kendini gösterme biçimleri de hızla değişiyor. Türkiye’deki muhafazakâr gençlerin giderek daha seküler yaşam tarzlarını benimsediğine dönük pek çok araştırma var. Sizce bunun sebebi sadece küresel 21. Yüzyıl dinamikleri mi yoksa yozlaşmış muhafazakâr siyasetçi örneklerinin artması da dini alandan uzaklaşmada bir faktör olabilir mi?
Etkisi olduğunu görüyoruz maalesef. Bizim “İmam Hatipleri taşıdığı manayla uyumlu hale getireceğiz” diye bir cümlemiz var. İnsanların İmam Hatip’te Kur'an okumayı, Arapçayı, fıkhı öğrenmesi tek başına yeterli olmuyor. Peygamberimizin bir hadis-i şerifi vardır. “İslam dini güzel ahlaktır, samimiyettir” der. “İslam dini hacca gitmektir veya İslam dini namaz kılmaktır” dememiş. Bunları tabii ki küçümsediğim veya gereksiz gördüğüm için söylemiyorum. Ama sadece bu şekilden ibaret yükümlülükler yerine getirilip de samimiyet, dürüstlük, ahlak olmadığı zaman maalesef sorun yaşanıyor. İmam hatipten mezun olup Allah korusun rüşvet alırsanız, ihaleye fesat karıştırırsanız, kamu kaynaklarını israf ederseniz, o zaman Peygamberimizin hayatını ezbere bilmek veya Kur'an'ı hıfzetmek veya senede üç kere umreye gitmek sizi kurtarmaz.
Bugün maalesef iktidarın uygulamaları bizim dindar olmayan iktidarlar döneminde eleştirdiğimiz uygulamaların aynısı. Burada bir çarpıklık var. Bu görüntüyü gören genç insanlar İmam Hatip'te okuduğu halde deist olmaya karar veriyor, ateist olabiliyor. Veya başı örtülüyse başını açıyor. Şekilden ibaret bir anlayışla maalesef toplumun önüne çıkılmış, iktidar olunmuş. Ama asıl değerlerimiz, asıl savunduğumuz ilkeler uygulanmıyor, hayata geçirilmiyor. Dolayısıyla da maalesef gençler üzerinde ciddi olumsuz bir etkisi oluyor bu durumun