ANASAYFA arrow right Güncel

Kürtajı cinayetle eşleştirmek sınır ötesi müdahaledir

Kürtajı cinayetle eşleştirmek sınır ötesi müdahaledir
YAYINLAMA: 16 Nisan 2020 / 01.40
GÜNCELLEME: 16 Nisan 2020 / 01.40
Türk Tabipleri Birliği, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, kürtaj ve sezaryenle ilgili açıklamalarına ilişkin, sezaryen uygulamasını cinayetle eşleştirmenin “sınır ötesi müdahale” ve tıbbi gereklilikle uygulanan sezaryen doğumların, annenin ve bebeğin yaşamını kurtarmak için eldeki en önemli olanak olduğunu belirtti. 


Kürtaj hakkı kadınlar
için bir yaşam hakkıdır
TTB Merkez Konseyi, TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu, Ankara Tabip Odası ve Halk Sağlığı Uzmanları Derneği tarafından TTB’de basın toplantısı düzenlendi. Ortak basın açıklamasını okuyan TTB Genel Sekreteri Prof. Dr. Feride Aksu Tanık, Başbakan Erdoğan’ın, “Sezaryenle doğum, ülkenin nüfusunun artmaması için ve para kazanmak için yapılan bir işlemdir. Kürtaj ile gebeliğin sonlandırılması ile yeni doğmuş bir bebeği öldürmek arasında fark yoktur; her ikisi de cinayettir. Kürtaj ile gebeliğin sonlandırılması, sezaryen ‘bu milleti’ dünya üzerinden ‘silmek’ için uygulanan planın bir parçasıdır. Uludere’de 34 kişinin öldürülmesi bir cinayettir. Kürtaj girişimi bir cinayet biçimidir” sözlerini hatırlattı.
Dünyada anne ölümlerinin üçte bire yakınının güvenli olmayan düşüklerin sonuçlarına bağlı olarak ortaya çıktığını bildiren Tanık, “Düşüklerle, kürtajla ilgili katı yasaklamaların olduğu ülkelerde yasa dışı ve güvenli olmayan koşullarda girişimler, düşük talebi ve başvuruları artmaktadır. Kürtaj hakkı kadınlar için bir yaşam hakkıdır” dedi.



Tanık, Türkiye’de kadınların yüzde 27’sinin geri çekme gibi etkin olmayan geleneksel bir yöntemle korunduğunu, yüzde 26’sının ise hiçbir yöntem kullanmadığını vurgulayarak, bu verilerin “istenmeyen gebeliklerin olma olasılığının yüksek olduğuna” işaret ettiğini söyledi. Kürtajın yasak olduğu ülkelerde kadın ölümleriyle sonuçlanan, uygun olmayan koşullarda kürtaj girişimlerinin söz konusu olduğuna dikkat çeken Tanık, şöyle konuştu: 
“Temel bir insan hakkı olan üreme hakkı kapsamında üremenin zaman ve sıklığına karar verme ve istenmeyen gebeliğin sonlandırılması hakkı aynı zamanda kadınların yaşam hakkıdır. Tarih boyunca kadınların cinsellikleri ve doğurganlıkları denetlenerek nüfus politikaları oluşturulmuştur. Nüfusu arttırma ve azaltma girişimleri kürtajın yasaklanması veya serbest bırakılması girişimleriyle paralellik taşımaktadır. Tarihte faşizmin hüküm sürdüğü ülkelerde aile planlamasının da engellenmesinin söz konusu olduğunu biliyoruz, bir sonraki hamlenin bu olacağı kaygısını taşıyoruz.” 



“Tanık, kürtajı yasaklama girişiminin; kadını birey olarak görmeyen bir anlayışın sonucu olarak, kadının bedenini, cinselliğini, doğurganlığını denetleme arzusu olduğunu dile getirerek, bu denetimin aile içinde erkek şiddeti yoluyla sürdüğünü kaydetti. Kadın bedeninin denetlenmesinin, yeni muhafazakarlığın 3-5 çocuk yoluyla kadınları eve kapatma, aile yoluyla denetleme ve devletin ortadan kalkan sosyal rolünü kadınların sırtına yıkma girişiminin de bir parçası olduğunu savunan Tanık, şunları ifade etti: 
“Eve kapatılan kadının görünmez kılınan emeği ile devletin çocuk, yaşlı, hasta bakımı gibi tüm sosyal sorumluluklarını taşıması beklenecektir. Eve kapatılan kadın birey olarak kendini gerçekleştirme, ifade etme olanaklarından yoksun kalacak, ekonomik açıdan eşine bağımlı olacaktır. Sezaryen normal doğumla gerçekleşemeyen doğumlarda annenin ve bebeğin sağlığını korumak amacıyla uygulanması gereken cerrahi bir girişimdir. Asla normal doğuma ne anne ne bebek sağlığı açısından üstün değildir. Sezaryen uygulamasını cinayetle eşleştirmek sınır ötesi müdahaledir; çünkü tıbbi gereklilikle uygulanan sezaryen doğumlar annenin ve bebeğin yaşamını kurtarmak için eldeki en önemli olanaktır. Sağlık hizmetini talep-kar üzerinden değil, gereksinimler üzerinden kurgulamadıkça sorunları çözmek olanaksızdır. Başbakan haksız yere hekimleri hedef göstermekte ve sağlıkta artan şiddeti daha da arttıracak bir söylemin baş aktörü olmaya devam etmektedir. 
Bir kez daha bilinmelidir ki, istenmeyen gebeliğin sonlandırılması bir sağlık hizmetidir. Sağlık hizmetidir; çünkü anne ölümlerini ciddi biçimde azaltır. Bu nedenle biz hekimler bu hizmeti sunmaya yasalar çerçevesinde devam edeceğiz. Bunu yaptığımız için ne biz cani olacağız, ne de hastalarımız cani olacak. Bizlere ve gebeliğini sonlandıran kadınlara cani diyerek, ‘Milleti ortadan kaldırıyorlar’ diyerek, Uludere’deki katliamı unutturamazsınız.”AA




Yorumlar
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *