Gözaltında işkence ve kötü muamele konusunda Türkiye’yi sık sık mahkûm eden AİHM, polis şiddet uygulamasa bile gözaltından sonra işkence gördüğünü iddia edenlerin yaralarının nasıl oluştuğuna açıklık getirilmesi gerektiğine karar verdi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, (AİHM) karakolda gözaltında kaldığı sürede kötü muamele gördüğü ve işkenceye maruz kaldığını iddia eden ancak iddialarını resmi doktor raporu ile kanıtlayamayan Mustafa Taştan’ın davasını “yaralanmaların nasıl gerçekleştiği” konusuna devletin açıklık getirmesi gerektiği gerekçesiyle kabul edilebilir buldu. 29 Ağustos 1999 tarihinde, ruhsatsız silah taşıma şüphesiyle yakalanan ve Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne götürülen Mustafa Taştan’ın, çıkar amaçlı suç örgütü kurma iddiasıyla da arandığı belirlendi.
Gözaltına alındıktan bir gün sonra savcılığa sevk edilen Taştan, ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı. Serbest bırakıldığı gün bazı polislerin kendisini tekrar Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne götürdüğünü iddia eden Taştan, avukatının savcılığa başvurarak şikayette bulundu. Avukatı ise müvekkili Taştan’ın savcının talimatına rağmen, polis görevlileri tarafından zorla alındığını ve dövüldüğünü iddia etti. Taştan’ın avukatı Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne girişinin engellendiğini belirterek, müvekkilinin ertesi gün salıverildiğini iddia etti.
Ankara Emniyet Müdürlüğü’nden salıverilen Taştan, özel bir kliniğe giderek, doktor raporu aldı. Raporda, Taştan’ın vücudunda sert bir nesneden kaynaklanan darbeler nedeniyle çok sayıda ödem ve çürük olduğunu belirtildi. Raporda ödem ve çürüklerin yerleri; yüzün sağ ön bölgesi, sağ elmacık kemiği, sol omuz, sol ön kol, sol bacak ve sol kalça bölgesi olarak belirtildi ve dişlere uygulanan baskı sonucu, ağız boşluğunda kesikler olduğu kaydedildi. Raporda doktorun ismi yer almadı. Taştan, kendisine kötü muamele uyguladıkları iddiası ile iki polis memuru hakkında şikâyette bulundu. Ankara Emniyet Müdürlüğü ise savcılığa, Taştan’ın 30 Ağustos 1999 tarihinde kendi isteğiyle Emniyet Müdürlüğü’ne gittiğini ve orada yalnızca 30 dakika süreyle kaldığını belirten bir bilgi notu gönderildi. Bilgi notunda ayrıca, Taştan’ın Emniyette kaldığı süre zarfında resmi olarak gözaltına alınmadığı ve avukatını görmesine izin verildiği ifade edildi. Savcılık, Taştan ve avukatının görüşme kayıtlarını isteyince Emniyet görüşmenin herhangi bir kaydı bulunmadığını belirtti. Taştan savcılıkta verdiği ifade de iki polis memurunun kendisini bir varil soğuk su içine koyduklarını ve bütün gün dövdüklerini ileri sürdü.
Ankara Adli Tıp Kurumu da savcılığın talebi üzerine Taştan hakkında rapor düzenlendi ve 7 gün iş göremez raporu verdi. Taştan tarafından kötü muamelede bulunmakla suçlanan iki polis savcılığa verdikleri ifade de hiçbir şekilde kötü muamelede bulunmadıklarını ve iddia edilen olayların gerçekleştiği gün, Emniyet Müdürlüğü’nde yalnızca 15 dakika kaldığını ileri sürdüler. Taştan’a rapor veren doktor ise polise, “raporu kendisinin vermediği, sahtecilik yapıldığı” ifadesini verdi. Bu ifade de polis tarafından savcılığa iletildi. Savcılık da Taştan’ın iddialar dışında herhangi bir delil bulunmadığı gerekçesiyle, iki polis memuru hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi. Taştan hakkında resmi belgede sahtecilik yaptığı gerekçesiyle dava açıldı. Yargılamalar sırasında klinik sahibi doktor, mahkeme huzurunda, Taştan’ı bizzat muayene ettiğini ve söz konusu doktor raporunu düzenlediğini ifade etti. 2001 yılında düzenlenen bilirkişi raporunda ise söz konusu doktor raporundaki el yazısının, klinik sahibinin el yazısı ile aynı özellikleri taşımadığı sonucuna varıldı. Jandarma Genel Komutanlığı Kriminal Laboratuvarından alınan ikinci raporda da el yazısının, klinik sahibine ait olduğu teyit edildi. İkinci bilirkişi raporunu ve doktor ifadelerini esas alan mahkeme, 19 Subat 2002 tarihinde Taştan’ın beraatine karar verdi. İki polis memuru hakkında yasaya aykırı bir şekilde kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma ve kötü muamelede bulunma suçlarını içeren bir iddianame hazırlandı.
Ankara 19. Asliye Ceza Mahkemesi, bilirkişi raporlarındaki çelişkiler nedeniyle kötü muamelede bulunmakla suçlanan polis memurları hakkında hüküm vermek için yeterli delil olmadığına kanaat getirerek beraat kararı verdi. Mahkeme, ayrıca görevlileri hukuka aykırı olarak kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçundan 10 ay hapis cezasına çarptırarak erteledi. Yargıtay ise davayı zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle, düşürdü. Emniyet Genel Müdürlüğü Merkez Disiplin Kurulu da geçerli delil olmadığından, iki polis memuru hakkında disiplin cezası tertibine yer olmadığına karar verdi. Kararların ardından dava Taştan tarafından AİHM’ne taşındı.
AİHM, herhangi bir kişinin gözaltına alındıktan sonra yaralanmış olduğunun tespit edilmesi halinde bu yaralanmaların nasıl gerçekleştiği konusuna makul bir açıklama getirilmek zoruna olunduğuna dikkat çekti. AİHM kararında mağdurun iddialarındaki şüpheleri ortadan kaldıracak delilleri sunmanın devletin yükümlülüğünde olduğunu belirtti. Kötü muameleye ilişkin doktor raporundaki tespitlerin en azından Taştan’ın dövülmüş olduğu yönündeki iddiaları ile uyumlu olduğuna kanaat getirildiğine dikkat çeken AİHM, Taştan’ın yaralanmalarının nedenlerine ilişkin olarak hükümetten akla yatkın bir açıklama gelmediğine işaret etti.
AİHM söz konusu yaralanmaların hükümetin sorumluluk taşıdığı kötü muamelenin bir sonucu olduğunun tespitine karar verdi. Kötü muamelede bulunan iki polis hakkında yetkililer tarafından ivedilikle etkili bir soruşturma yürütülmediğine dikkat çeken AİHM, doktorun raporunun geçerliliği hususundaki ihtilafın davanın azımsanmayacak bir sürede geciktirilmesi için, tek başına bir gerekçe olmadığına dikkat çekti. AİHM, iddia edilen kötü muamele filline ilişkin titiz bir soruşturma yürütmeyen yerel yetkililerin, Taştan’ın vücudundaki yaralanmanın olası nedenlerini, polis memurlarının sorumlu olabileceği konusunun değerlendirilmediğini kaydetti. AİHM, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni gerek maddi unsurlar gerekse usul çerçevesinde ihlal ettiğine karar verdi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, (AİHM) karakolda gözaltında kaldığı sürede kötü muamele gördüğü ve işkenceye maruz kaldığını iddia eden ancak iddialarını resmi doktor raporu ile kanıtlayamayan Mustafa Taştan’ın davasını “yaralanmaların nasıl gerçekleştiği” konusuna devletin açıklık getirmesi gerektiği gerekçesiyle kabul edilebilir buldu. 29 Ağustos 1999 tarihinde, ruhsatsız silah taşıma şüphesiyle yakalanan ve Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne götürülen Mustafa Taştan’ın, çıkar amaçlı suç örgütü kurma iddiasıyla da arandığı belirlendi.
Gözaltına alındıktan bir gün sonra savcılığa sevk edilen Taştan, ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı. Serbest bırakıldığı gün bazı polislerin kendisini tekrar Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne götürdüğünü iddia eden Taştan, avukatının savcılığa başvurarak şikayette bulundu. Avukatı ise müvekkili Taştan’ın savcının talimatına rağmen, polis görevlileri tarafından zorla alındığını ve dövüldüğünü iddia etti. Taştan’ın avukatı Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne girişinin engellendiğini belirterek, müvekkilinin ertesi gün salıverildiğini iddia etti.
Ankara Emniyet Müdürlüğü’nden salıverilen Taştan, özel bir kliniğe giderek, doktor raporu aldı. Raporda, Taştan’ın vücudunda sert bir nesneden kaynaklanan darbeler nedeniyle çok sayıda ödem ve çürük olduğunu belirtildi. Raporda ödem ve çürüklerin yerleri; yüzün sağ ön bölgesi, sağ elmacık kemiği, sol omuz, sol ön kol, sol bacak ve sol kalça bölgesi olarak belirtildi ve dişlere uygulanan baskı sonucu, ağız boşluğunda kesikler olduğu kaydedildi. Raporda doktorun ismi yer almadı. Taştan, kendisine kötü muamele uyguladıkları iddiası ile iki polis memuru hakkında şikâyette bulundu. Ankara Emniyet Müdürlüğü ise savcılığa, Taştan’ın 30 Ağustos 1999 tarihinde kendi isteğiyle Emniyet Müdürlüğü’ne gittiğini ve orada yalnızca 30 dakika süreyle kaldığını belirten bir bilgi notu gönderildi. Bilgi notunda ayrıca, Taştan’ın Emniyette kaldığı süre zarfında resmi olarak gözaltına alınmadığı ve avukatını görmesine izin verildiği ifade edildi. Savcılık, Taştan ve avukatının görüşme kayıtlarını isteyince Emniyet görüşmenin herhangi bir kaydı bulunmadığını belirtti. Taştan savcılıkta verdiği ifade de iki polis memurunun kendisini bir varil soğuk su içine koyduklarını ve bütün gün dövdüklerini ileri sürdü.
Ankara Adli Tıp Kurumu da savcılığın talebi üzerine Taştan hakkında rapor düzenlendi ve 7 gün iş göremez raporu verdi. Taştan tarafından kötü muamelede bulunmakla suçlanan iki polis savcılığa verdikleri ifade de hiçbir şekilde kötü muamelede bulunmadıklarını ve iddia edilen olayların gerçekleştiği gün, Emniyet Müdürlüğü’nde yalnızca 15 dakika kaldığını ileri sürdüler. Taştan’a rapor veren doktor ise polise, “raporu kendisinin vermediği, sahtecilik yapıldığı” ifadesini verdi. Bu ifade de polis tarafından savcılığa iletildi. Savcılık da Taştan’ın iddialar dışında herhangi bir delil bulunmadığı gerekçesiyle, iki polis memuru hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi. Taştan hakkında resmi belgede sahtecilik yaptığı gerekçesiyle dava açıldı. Yargılamalar sırasında klinik sahibi doktor, mahkeme huzurunda, Taştan’ı bizzat muayene ettiğini ve söz konusu doktor raporunu düzenlediğini ifade etti. 2001 yılında düzenlenen bilirkişi raporunda ise söz konusu doktor raporundaki el yazısının, klinik sahibinin el yazısı ile aynı özellikleri taşımadığı sonucuna varıldı. Jandarma Genel Komutanlığı Kriminal Laboratuvarından alınan ikinci raporda da el yazısının, klinik sahibine ait olduğu teyit edildi. İkinci bilirkişi raporunu ve doktor ifadelerini esas alan mahkeme, 19 Subat 2002 tarihinde Taştan’ın beraatine karar verdi. İki polis memuru hakkında yasaya aykırı bir şekilde kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma ve kötü muamelede bulunma suçlarını içeren bir iddianame hazırlandı.
Ankara 19. Asliye Ceza Mahkemesi, bilirkişi raporlarındaki çelişkiler nedeniyle kötü muamelede bulunmakla suçlanan polis memurları hakkında hüküm vermek için yeterli delil olmadığına kanaat getirerek beraat kararı verdi. Mahkeme, ayrıca görevlileri hukuka aykırı olarak kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçundan 10 ay hapis cezasına çarptırarak erteledi. Yargıtay ise davayı zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle, düşürdü. Emniyet Genel Müdürlüğü Merkez Disiplin Kurulu da geçerli delil olmadığından, iki polis memuru hakkında disiplin cezası tertibine yer olmadığına karar verdi. Kararların ardından dava Taştan tarafından AİHM’ne taşındı.
AİHM, herhangi bir kişinin gözaltına alındıktan sonra yaralanmış olduğunun tespit edilmesi halinde bu yaralanmaların nasıl gerçekleştiği konusuna makul bir açıklama getirilmek zoruna olunduğuna dikkat çekti. AİHM kararında mağdurun iddialarındaki şüpheleri ortadan kaldıracak delilleri sunmanın devletin yükümlülüğünde olduğunu belirtti. Kötü muameleye ilişkin doktor raporundaki tespitlerin en azından Taştan’ın dövülmüş olduğu yönündeki iddiaları ile uyumlu olduğuna kanaat getirildiğine dikkat çeken AİHM, Taştan’ın yaralanmalarının nedenlerine ilişkin olarak hükümetten akla yatkın bir açıklama gelmediğine işaret etti.
AİHM söz konusu yaralanmaların hükümetin sorumluluk taşıdığı kötü muamelenin bir sonucu olduğunun tespitine karar verdi. Kötü muamelede bulunan iki polis hakkında yetkililer tarafından ivedilikle etkili bir soruşturma yürütülmediğine dikkat çeken AİHM, doktorun raporunun geçerliliği hususundaki ihtilafın davanın azımsanmayacak bir sürede geciktirilmesi için, tek başına bir gerekçe olmadığına dikkat çekti. AİHM, iddia edilen kötü muamele filline ilişkin titiz bir soruşturma yürütmeyen yerel yetkililerin, Taştan’ın vücudundaki yaralanmanın olası nedenlerini, polis memurlarının sorumlu olabileceği konusunun değerlendirilmediğini kaydetti. AİHM, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni gerek maddi unsurlar gerekse usul çerçevesinde ihlal ettiğine karar verdi.