Geçici Konkordato Mühletinin Uzatılması (İİK m. 287/4)

Daha önceki yazılarımda da değişik şekillerde ifade ettiğim üzere konkordato müessesesi, Türk hukuk sisteminde borçluları mali darboğazdan kurtarmak ve alacaklıların menfaatlerini korumak amacıyla düzenlenen önemli bir hukuki araçtır. Vadesi geldiği hâlde borçlarını ödeyemeyen veya ödeyememe tehlikesi altında bulunan herhangi bir borçlu, borçlarının yeniden yapılandırılması suretiyle iflastan kurtulmak amacıyla konkordato talebinde bulunabilir. Bu müessesenin temel gayesi, ticari faaliyeti sürdürülebilir kılarken, ekonomik aktivitenin devamına katkı sağlamak, borçlunun finansal rehabilitasyonunu gerçekleştirmek ve bu süreçte alacaklıların alacaklarının belirli bir plan dahilinde tahsilini temin etmektir.
Konkordato sürecinin başlangıç aşaması olan geçici mühlet, borçluyu icra takiplerine karşı koruma altına alan kritik bir safhadır. Mahkeme, borçlunun konkordato talebiyle birlikte sunduğu yasal belgelerin eksiksiz olduğunu tespit ettiğinde, derhal geçici mühlet kararı verir ve borçlunun malvarlığının korunması için gerekli tedbirleri alır. Geçici mühletin en önemli hukuki sonuçlarından biri, İcra ve İflâs Kanununun (İİK) 288/1 maddesi uyarınca kesin mühletin sonuçlarını doğurmasıdır.
Geçici mühlet, kural olarak üç ay süreyle verilir. Ancak İİK m.287/4, bu sürenin belirli koşullar altında uzatılmasına imkân tanır. Bu düzenleme, konkordato ön projesinin hazırlanması ve mahkemenin nihai bir değerlendirme yapması için yeterli sürenin sağlanmasını amaçlar. Ek geçici mühlet talebi, kanun metninde açıkça belirtildiği üzere, yalnızca borçlu veya geçici konkordato komiseri tarafından yapılabilir. Alacaklıların veya diğer ilgililerin bu yönde bir talepte bulunma hakkı bulunmamaktadır. Bu sınırlama, konkordato talebinin temel amacına uygun olarak borçlunun ve süreci yönetmekle görevli komiserin iradesini ön planda tutmaktadır.
Geçici mühletin uzatılması talebinin, başlangıçtaki üç aylık süre dolmadan önce mahkemeye sunulması esastır. Bu prosedürel kural, sürecin kesintiye uğramadan devamlılığını sağlamayı amaçlar. Ek mühlet talebinin zamanında yapılması, sadece kanunî bir zorunluluktan ibaret değildir. Bu durum aynı zamanda borçlunun sürece olan ciddiyetini ve iyi niyetini gösteren önemli bir gösterge niteliği taşır. Sürenin sonuna kadar beklenerek son dakikada yapılan bir uzatma talebi, mahkeme nezdinde borçlunun süreci etkin bir şekilde yönetmediği veya ciddiye almadığı izlenimini yaratabilir. Bu da mahkemenin sonraki aşamada vereceği kesin mühlet kararı gibi takdire dayalı kararları olumsuz yönde etkileme potansiyeline sahiptir. Mahkemenin ek mühlet kararı vermesi, yasal belgelerin tamam olmasından öte, konkordato projesinin "başarıya ulaşmasının mümkün olduğunun" anlaşılmasına bağlıdır.
Borçlunun geçici mühletin uzatılması talebinde bulunması hâlinde, mahkeme, karar vermeden önce geçici komiserin görüşünü almak zorundadır. Bu yasal zorunluluk, komiseri basit bir denetim elemanının ötesine taşıyarak, sürecin devamı için hayati bir aktör haline getirmektedir. Komiserin hazırlayacağı rapor, mahkemenin takdir yetkisini kullanırken dayanacağı en önemli veri kaynağıdır. Komiserin raporu, sadece usuli bir belge değil, aynı zamanda borçlunun mali durumundaki gelişmeleri, konkordato ön projesinin fizibilitesini ve üç aylık süre zarfında kaydedilen somut ilerlemeleri objektif ve gerekçeli bir şekilde içermelidir. Borçlunun avukatı için bu durum, komiserle yakın işbirliği içinde çalışmayı zorunlu kılan bir faktördür. Komiserin uzatma talebine ilişkin olumlu görüş bildirmesi, mahkemenin talebi kabul etme ihtimalini yükseltirken, olumsuz bir görüş, talebin reddine neredeyse kesin gözüyle bakılmasına yol açabilir. Dolayısıyla, komiserin raporunun içeriği, borçlunun mali durumunun gerçekten düzelme potansiyeli taşıdığını ikna edici bir şekilde ortaya koyması bakımından büyük önem taşır.
İlgili kanunun 287/4 maddesinde geçici mühletin toplam süresinin beş ayı aşamayacağını açıkça hükme bağlamıştır. Bu süre, başlangıçtaki üç ay ve uzatma kararıyla verilecek en fazla iki aylık sürenin toplamından oluşmaktadır. Bu mutlak süre sınırlaması, geçici mühlet sürecinin sonsuza kadar uzamasının önüne geçerek, konkordato yargılamasının belirli bir zaman dilimi içinde sonuçlanmasını amaçlamaktadır.
Ek geçici mühlet, borçluya kesin mühlete geçiş öncesinde durumunu iyileştirmek için tanınan son fırsattır. Bu fırsatın doğru kullanılması, borçlunun ticari faaliyetinin kalıcı olarak düzelmesi için kritik bir adımdır. Ek geçici mühlet talebi, borçlu veya komiser tarafından üç aylık başlangıç süresi dolmadan önce yapılmalı ve konkordato projesinin başarıya ulaşmasının mümkün olduğuna dair somut verilerle desteklenmelidir.
Pratik uygulamada borçlu ve vekili için en önemli tavsiye, uzatma talebinin süresi içinde, gecikmeye mahal vermeden yapılmasıdır. Yargıtay emsal kararlarında her ne kadar mahkemelerden katı bir şekilcilikten kaçınmalarını istese de bu istisna yalnızca mahkeme kaynaklı gecikmelerde geçerli olabilir. Borçlunun kendi ihmalinden kaynaklanan gecikmelerde, aleyhine bir karar verilmesi ihtimali devam etmektedir. Bu nedenle, borçlunun süreci iyiniyetli bir şekilde yönettiğini ve projenin ticari olarak uygulanabilir olduğunu gösteren belgelerle talebi desteklemesi esastır. Bunun yanında mahkemelerin de usuli noksanlıklar yerine konkordato müessesesinin temel amacını ve ekonomik gerçekleri ön planda tutan bir yaklaşımla olaylara yaklaşması gerekmektedir.
