Türkiye’nin, 1959 yılında DP iktidarında o zamanki adıyla AET olan Avrupa Birliği’ne başvurduğundan beri ekonomik ve siyasi birliğin içinde yer alma arzusu gösterdiğini ifade eden Liberal Demokrat Parti il yönetim kurulu üyeleri, zaman içinde yaşanan askeri darbeler, 1978 yılında zamanın Başbakanı Ecevit gibi politikacıların gelen davetleri elinin tersiyle itmesi yüzünden, AB üyeliği konusundaki belirsizliğin bugünlere taşıdığını açıkladı.
Özellikle son on yılda ANAP, DYP, CHP, DSP, Refah-Fazilet- Saadet Partileri, MHP gibi “Ankara Partileri”nin ülkeyi fakirliğe mahkum ettiğini, bireysel özgürlüklerin geriletildiğini, halkın yerli politikacılardan ve partilerden ümidini kestiğini ifade eden, LDP’liler şunları söyledi: “Bunlar bizi her geçen gün daha da fakirleştiriyor. Belki AB’ye girince biraz soluklanır ve zenginleşip özgürleşirler, diye düşünmelerine yol açıyor. Halkı senelerdir süründürenler şimdi de AB’ye ancak biz sokarız politikası yapıyor. Bu durum bir adamı evire çevire döverek hastanelik eden bir kabadayının “Bana güven seni ancak hastaneye ben götürürüm” demesi ile aynı anlamdadır. Fakat bu partiler siyasi bir iflas yaşıyor, sorun çözemezler.
Liberal Demokrat Parti, Türkiye’nin AB’ye girmesi gerektiğini düşünmekle birlikte, bu ülkenin sadece doğru liberal politikalarla refah ve özgürlüğe kavuşacağına inanıyor. Bu doğrultuda politikalar ve çözümler üretiyor. LDP Ankara Partileri’nin aksine felsefesi ve fikri çözümleri olan bir parti AB’ye üyelik için gerekli temel şartlar zaten bu ülke insanının ihtiyacı olan şartlar olmakla beraber, ortada bir Avrupa Birliği olmasa da savunulmak ve hayata geçirilmelidir.”
Ankara Partileri’nin halka boş umutlar dağıtmaktan başka bir iş yapmadığını ifade eden LDP il yönetim kurulu üyeleri, “Evet, AB’nin ilk yıllarında Avrupa’nın zengin kuzey ülkeleri, Yunanistan, İspanya ve İrlanda gibi daha fakir ülkelere özellikle tarım ve altyapı konusunda maddi yardımlar yapmıştır. Şu sıralarda da yapmaktadır. Ama bir iki yıla kadar bu yardımlar bitecektir. Kısacası Türkiye stratejik açıdan AB’ye katılmalı, özellikle ticari ilişkilerini geliştirmelidir. Fakat Türkiye’nin zenginleşmesi ve özgürleşmesi tek başına AB’ye değil, iktidara gelecek partiye ve izlenecek politikalara bağlıdır.