Türkiye'nin 1965-2001 yılları arasında kişi başına reel büyümesinin yüzde 1.7 olduğunu kaydeden Prof. Dr. Eser Karakaş, kişi başına gelirin 2 bin 500 dolar olduğunu belirtirken, Türkiye’nin enflasyon konusunda dünyada yalnız kaldığını vurguladı. Diğer ülkeler enflasyon sorununu çözerken Türkiye’nin bu konuda neden yalnız kaldığının çözümlenmesi gerektiğini kaydeden Karakaş konuşmasına şöyle devam etti: “Türkiye enflasyonla boğuşuyor. Dünyanın hiçbir yerinde ekonomik dergilerde enflasyonla ilgili makaleler yer almıyor. Dünya insanı enflasyondan bahsetmiyor bile. Türkiye'de 40 milyon seçmen var. Beyanname verip vergi ödeyen insan sayısı ise 1.5 milyonu geçmez. Dünyada 3-4 yılda bir sandığa giden hangi ülkede ortalama seçmen geliriyle ortalama vergi mükellefinin arasında 25 kat fark vardır? 40 Milyon seçmen bu 1.5 milyonluk insanın ödedikleriyle finanse edilmeye çalışılıyor.”
Siyasilerin rant sağlamak uğruna eğitime yeterli kaynağı ayırmadığını söyleyen Prof. Dr. Karakaş, “Siyasiler kaynağı eğitime vereceğine, kişilere dağıtarak siyasi rant sağlama gayreti içerisinde. Eğer kaynağı eğitime verselerdi, bugün böyle ağır bir kriz olmazdı. Artık dünyada enflasyonla büyümek yoktur. Türkiye enflasyonla büyüme sistemini sürdürmeye devam ederse 2 yılda bir bu krizlere maruz kalmaya devam edecektir. Vergi mükellefi sayısını artırarak vergileri aşağıya çekmek lazım. Enflasyonla mücadelede kısa sürede başarı sağlanacağını sanmıyorum” dedi.
Türkiye’nin makro dengeleri tutturmaya yönelik para politikası izlediğini ifade eden Milliyet Gazetesi yazarı Derya Sazak ise 200 milyar dolar iç ve dış borç bulunduğunu söylerken, “Türkiye'nin durumunda birçok ülke var. Ama onlar milli gelirini 10-11 bin dolarlara çıkardı. Türkiye 2-3 bin dolarda kaldı. 100 Binin üzerinde işyeri kapandı, 1 milyondan fazla insan işsiz kaldı. Cumhuriyet tarihinin en ağır ekonomik krizini yaşıyoruz” dedi.
Sazak, “Artık alternatif programlar yaratmamız lazım. Uygulanan program başarısız olursa başka program yok mu, Türkiye bu programa mahkum mu diye sorgulanmalı. Öncelikle bir programda başarısız olunmuşsa o zaman siyasi yönetimin istifa etmesi gerekirdi. Biz Arjantin olur muyuz diye bekliyoruz, Arjantin bizden çok iyi durumda. Türkiye'de sistemi sorgulamak lazım. Ama biz hiçbir şey olmamış gibi yolumuza devam ediyoruz. Bugün seçim olsa halkın yüzde 6O'ı mevcutların hiçbirini seçmeyecek. Siyasi partilerin yönetiminin değişmesi lazım. Toplum kendini yenilemediği sürece gelişme olmaz. Bu kafayla yarın yine seçime gidilse partiler yine yüzde 5-10'larda kalacak ve yine çoklu koalisyonlar kurulacak” dedi.
Türkiye’nin 2001’i cumhuriyet tarihinin en derin ekonomik kriziyle mücadele ederek geçirdiğini yineleyen Finansal Form Gazetesi yazarlarından Ali Tigrel, “Birçok işyeri kapandı. Bir milyon 600 bin kişi işsiz kaldı. Türkiye AB'ye doğru adımlar atabileceği bir dönemde bulunuyor. IMF'nin ve Dünya Bankası’nın Türkiye'nin kurtulması için yaptığı destek unutulmamalı. Ülkenin en önemli 10 ihracat pazarından 7'si AB üyesi. Ülkemize en fazla yabancı sermaye yatırımı yapan 5 ülkeden 4'ü yine AB üyesi. Ülke dünya ekonomisinde çok önemli bir yerde bulunuyor. Bu durumu lehimize çevirmek için kronik siyasetlerden kurtulmamız lazım. Türkiye gayri safi milli hasılasının yüzde 113'ü kadar borçlanmaya gitmiştir. Bu rakam çarpıcı bir rakamdır. Türkiye 1950-1980 yılları arasında her 10 yılda bir ekonomik kriz yaşadı ve her krizden sonra askeri darbe yaşadı. Yaşanan her krizden sonra Türkiye'nin borçlan daha da arttı. Sermaye hattı yol geçen hanı gibi olmasaydı, geçirdiğimiz krizler bu kadar etkili olmayabilirdi "dedi.