İnsanoğlu

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

İnsanoğlu doğuştan güçsüz yaratılır. Bir anneye ihtiyacı mutlaka vardır. Dünyaya gelişinin peşinden onu besleyecek, kendini idare edinceye kadar yavrusunu koruması için bir anne gereklidir. Halbuki diğer canlıların yavruları doğduğundan hemen sonra, tabiatın ona verdiği bir içgüdü ile hem beslenmeye, hemde korunmaya çalışır. Annesi her ne kadar koruyup kollasada, çabaları bir yere kadar götürür.
Kimi canlıların yavruları doğumlarının peşinden, bir kaç dakikada kendini dünyaya getiren dişi ile koşar, yüzer ve yaşam içindeki zorluklara, annesinin yardımıyla uyum sağlamaya başlar. İnsan yavrusu doğuştan bencil, ve ihtiraslı olarak doğar. Bütün bebeklerin ilk günden itibaren var olan egosu, çocukluk döneminden başlayarak bu bencillik giderek artar. İnsan yavrusu bebekken uyuduğunda yüz ifadesi muhteşemdir. Bir masumiyet abidesidir. Bu masumiyet perdesinin arkasında nasıl bir karakter gelişeceğini kimse önceden tahmin bile edemez.
Çocukların doğuştan genetik yapısından gelen bir karakteri vardır, ve bu karakter yaşamı boyunca çevre ile şekillenir. Şekillenen karakter kolay kolay değişikliğe uğramaz. Karakteri etkileyen dış etkenlerin içinde arkadaş yapısı, eğitim kurumları ve bilhassa çevre olaylarının bilinç altına yapmış olduğu etki, bu bütünü teşkil eder. Zaman içinde dış etkenlerle, bu karakter ve davranış şekli, insanlarda çeşitli nedenlerle olumsuz yönde değişmeye başlıyabilir.
Bazı hastalıklar vardır insanda, davranış farklılıkları yaratır. Hatta bazı ameliyatların sonunda insanda, düşünce farklılığı meydana geldiğinide söylerler. İnsanoğlu yaşam içinde sayısız hatalar yaptığına inanırım. Ben hata yapmam diyebilecek bir kimseyi düşünemiyorum. Her insanın kendi doğrusu vardır, ve bu doğru herkes için geçerli olmayabilir. Bu düşüncelerin içinde çoğunluğun doğru olarak kabul edebileceği bir konu, bazıları için yalnış olabilir. İnsanın davranışlarındaki yanlışlar, doğrulardan daha fazla olmaması gerekir.
Kimsenin sözü ve davranışı, bir başka kişi için doğru olmayabilir, doğrusu budur diye söz söylemekte acele edilmemesi gerekir. Yapısal farklılıkların , kişilik bozuklukların meydana getireceği yalnışları, bu sözlerin dışında tutmak isterim. Kişilik bozukluğu olanların söz ve davranışlarını analiz etmenin, ve üzerinde başka söz söylemenin doğru olmıyacağını düşünmekteyim.
Bir dostum vardı, kalp ameliyatı geçirdi. Sağlığı iyileşti, hayatı normale döndü diye sevinmiştik. Sonraları tutum ve davranışları anlaşılmaz bir şekilde eski değerlerinden uzaklaştı. Bir tabip dostuma, hemde kalp ameliyatı yapan bir arkadaşıma sordum, insan beyni kısa bir an bile olsa beslenmesi aksarsa, böyle davranışların mümkün olabileceğini, onlarında gözlemlediklerini söylemişti. Hatta bazı hastalıklarda kan değerlerinin değişmesi bile, davranış bozukluklarına neden olduğunu izleriz. Bu hastalıklardan biride şeker hastalığı olduğu söylenir.
Çocukluktan itibaren gelişen insan oğlu, yaşlandıkca davranış bozukluğu ortaya çıkabilir. Bunların hepsinde psikoljik bir geçmiş aramak gerekir. Bastırılmış bazı duygular ve huylar, zamanla gün ışığına çıkar ve insanoğlu değişir. ‘’Ben hiç değişmem ‘’ diyebilen insan yok denecek kadar azdır. Her insanın hayat şartları içinde değişikliğe uğramasını kabul etmemiz gerekir.
Bu değişiklikte insan davranışı hatalar zincirine bir kerre düştümü, bu bir birini takip eden yalnış düşünceleride beraberinde getirir. Buna engel olmak mümkün değildir, çünki bu kişilerin yanına yaklaşılamaz. Onlar toplumdan ve bilhassa onu tenkit eden insanlardan mümkün olduğunca uzak dururlar.
Yıllar boyunca ‘ Başörtüsü ‘ konusunu kalkan eden bir kesim insanlar, bastırılmış duygularının intikamını alırcasına, toplumun diğer değerlerini hiçe sayarak, öc alma iç güdüsüne sarılmalarını, üzülerek seyretmekteyiz. Toplumları birleştirmek yerine bölmeye çalışan bir idari gurubun davranışlarını analiz etmeye gerek olmadığını düşünmekteyim. Bu görevi Psikologlara bırakmak en doğrusu olduğuna inanırım.
Ülkemizde çeşitli inançları olan insanlardan tutunda, hiç inancı olmayan kimselerinde olduğunu kabul etmemiz gerekir. İnançlı olsun, olmasın bütün toplumu idare edenlerin tutumlarından ötürü, insanların kendi inançlarını sorgulamaya başlamalarını üzülerek izlemek, hiçte hoş olmasa gerek. Polis devleti düzeninde, ülke içinde oluşturulan ve birbirlerine düşman ettirilen toplum, inanç farklılıklarını tetikleyen davranışların, sınırlarımızda komşu ülkelerimizle olan ‘ Kavga ’ düzenini geliştirmekte. Türkiye giderek yalnızlığa itilmekte. Bunu görmek için göz dokturuna değil, bir piskoloğa gidilmesinde yarar olduğunu düşünmekteyim.
Onlarca, sözde akıllı, danışmanı olan Ser Vekilin, ülkemde insanlar açken, emekliler yaşam seviyelerinin altında hayatta kalmaya çalışırken, cari açığın tavan yaptığı bir dönemde, yıllık ihracat değerinin neredeyse iki katı ithalat yapılan bir ülkenin problemlerini bir kenara bırakıp, Akdeniz’in ötesindeki bir ülkenin yaşam sistemini sorgulamaya kalkışması, bana atalarımızın bir sözünü hatırlatmakta, ‘Cahili Dinleyip Etme Sohbet Süzülürsün, Zımpara İle Etme Tahret Üzülürsün ‘’ diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına .

İnsanoğlu