“Yüksek güvenlikli” devlet!

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Bingöl Cezaevi’ndeki firar haberlerini okurken, adeta bir komedi filmi izler gibi gülüyorum.

Kaçak 18 kişiden 17’sinin hemen ilk gün yakalanmış olması da ayrı bir komedi.

Bahçeye bir ağaç dikmek için çukur açmaya kalkıyoruz da alnımızın damarı çatlıyor. Adamlar 100 metre tünel kazmış aylardan beri. Efendim çıkan toprağı tuvalete döküp, büyük taşladı da yatakları arasına saklamışlarmış!

Pes yani! 100 metrelik tünelden çıkarılacak toprak hangi tuvalet deliğinden gidecek?

Belli ki cezaevi gerçekten de tabelasında yazdığı gibi “Yüksek güvenlikli” bir cezaevi.

 

Bingöl M tipi Cezaevi “Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu  statüsündeymiş.

Bir de yüksek güvenlikli olmasa halimiz nice olurdu kimbilir?

18 tutuklu ve hükümlü 100 metre tünel kazıyor, kaçıyor, kimsenin haberi yok.

Kaçtıkları, ancak sabah sayımında anlaşılıyor!

Güya cezaevinde ayda bir genel arama yapılıyormuş.

Ama tünel kazılırken yatakların arasına saklandığı söylenen büyük taş parçalarını kimse farketmemiş.

Adamlar körü körüne tünel kazacak değil ya! Doğal olarak seyyar lamba kullanıyorlarmış. Toprağın ıslak olduğu yerlerde çökmeyi engellemek için kalaslar koymuşlar.

O kalasları da cezaevinin çatısından sökmüşler.

Üstelik bir de tünelin çıkış ucunun yanıbaşında bekçi kulübesi var.

                                                               ***

Bence kaçanların kim olduğu hiç mi hiç önemli değil.

Önemli olan, cezaevlerinin rüşvet, yolsuzluk, usulsüzlük, tecavüz skandallarının eksik olmadığı birer pislik yuvası haline gelmiş olması.

Ya cezaevi yöneticileri küçük yaştaki çocuklara tecavüz eder kimsenin haberi olmaz, ya 18 kişi harıl harıl tünel kazar kimsenin ruhu duymaz.

Kapasitesinin üzerinde doluluk yaşanan cezaevleri, suçluları ıslah etmek değil, onları daha da insanlığından uzaklaştırma mekanları haline dönüşmüştür.

Kısacası devlet cezaevlerini yönetememektedir.

                                               ***

Devlet, yıllardır cezaevlerini ya kendisi için tehdit olarak gördüğü insanlara işkence uygulama yeri olarak görmüş, insanları cayır cayır yanmaya terketmiş, ya çocukların tecavüze uğramasına kayıtsız kalacak kadar pespayeleşmiş, rüşvet ve yolsuzluğun gırla gittiği cezaevlerini bir türlü adam edememiştir.

                                                               ***

Cezaevleri böyle de mesela devletin kontrol ve sorumluluğu altındaki sosyal kurumlarda durum farklı mı?

Ne münasebet!

Çocuk Yuvaları, Yetiştirme Yurtları da ne yazık ki bu ülkenin başka kanayan yaralarıdır.

Kimsesiz, çaresiz, yoksul çocukların barındığı Çocuk Yuvası ve Yetiştirme Yurtları’nın çoğunda da inanılmaz yürekler acısı trajediler yaşanır.

Yetiştirme Yurtları’nda kalan çocukların cincel taciz ve tarize uğradığı vaka sayısı saymakla bitmez.

Topluma kazandırılması gereken çocuklarımız, cahil, ehliyetsiz, niteliksiz bakıcıların, yöneticilerin elinde daha körpecik yaşamlarında hayatın acımasızlığının soğuk nefesini enselerinde hissederek büyürler.

                                                               ***

Devlet, himayesindeki tüm savunmasız insanları en iyi şekilde korumak, kollamak, gözetmek zorundadır.

Bizim devlet ne yazık ki, kontrolünde olması gereken bu kurumlarda ipin ucunu epeyce kaçırmış durumdadır.

Yani tabelalara “yüksek güvenlikli” yazmakla, ne yazık ki hiçbir şeyde “yüksek” kalite yakalanamıyor. 

 

 

 

 

“Yüksek güvenlikli” devlet!