Milli iradeyi tehdit eden örgüte karşı yolsuzluk kamburu

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Son günlerde ana gündemimiz AKP iktidarı ve cemaat savaşı.

Geçenlerde baktım arkadaşım, “Ben bir tercih yapmaya zorlanıyorum. Ya kırk katır ya kırt satır diyorlar.  Bunun ortası yok mu yani” diye isyan etmeye başlamış.

Kırk katır bir taraf, kırk satır öbür taraf.

Vallahi ben, bu kavgada mecburen iktidarın yanındayım. Bu cemaat kabusundan bir şekilde kurtulmamız lazım” dedim.

Hemen ilk itiraz. Ama ya yolsuzluklar!

Meselenin can damarı orası. İş oraya gelip düğümleniyor.

O zaman anlıyorum ki, Başbakan Erdoğan cemaatle kavgasını, mücadelesini yolsuzluklara arka çıkmadan yürütse, kamuoyundan daha fazla destek görecek.

 

Başbakan Erdoğan’ın “Ananasçı örgüte” karşı tavrını son derece yerinde ve isabetli görüyorum.

Türkiye’nin bu cemaat kepazeliğinden kurtulması lazım.

Erdoğan, “Yolsuzluk diyerek ‘paralel yapının’ üstünü örtmeye çalışıyorlar. Bu arada ananası da görmüyorlar. Elinizde ne varsa açıklayın açıklamıyorsanız namertsiniz. Eğer Tayyip Erdoğan’la ilgili bir şey varsa onu da açıklayın. Benim abdestimden, namazımdan şüphem yok. Her türlü hırsızlık, yolsuzluk kötüdür” diye cemaate meydan okurken, keşke şu yolsuzluk işine gırtlağına kadar gömülmüş olan Bakanlarına sahip çıkmaktan da vazgeçse.

Bakanlarla ilgili olarak hazırlanan fezlekeler meclise gelse, yolsuzluk yapanlar gerekli cezayı görse, Başbakan kamuoyu nezdinde puan kazanmaz mı?

                                               ***

Oğlunun evinde 7 tane kasa ve para sayma makineleri ele geçirilen Bakan, istifa edip giderken, “Keşke hançeri başkası vursaydı, bazılarına hakkımı helal etmiyorum” diyor.

Bazıları kim?

Belli ki cemaat!

Ve bizim İçişleri bakanımızın, devlet hizmetinde en yüksek makamlarda bulunduğu süreler içinde cemaate hakkı geçmiş.

Hangi hak!

Canım kendi hakkı olacak değil ya !

Elbette ki kamunun hakkı.

Yani benim, sizin, alayımızın adına cemaate bir hizmet verilip, maddi veya manevi menfaat sağlanmış, hakkımızı geçirmiş.

Dolayısıyla, şimdi çıkıp onlara helal etmediği hak da kendisinin değil, bizzat benim, sizin, hepimizin hakkı.

Hakkımızı yedirirken bize sormamış, babasının malı gibi yedirmiş. Şimdi de kendisinin olmayan hakkı haram ediyor.

Peki, biz çocuğunun evinde yedi tane kasa ve para sayma makinesi bulunan siyasetçilere hakkımızı helal ediyor muyuz?

                                                               ***

Başbakan da daha işin başında cemaate “Ne söylediniz de yapmadık” demedi mi?

Ama yanlışın neresinden dönülse kardır.

Dünkü konuşmasında, “Bu örgüte gönül vermiş kardeşlerime sesleniyorum. Artık bu oyunu görmeniz lazım. Devlet dairelerinde olanların kaynağında himmet adı altında paralarını almak suretiyle onları yanlış yöne saptıranlara karşı, artık tavır zamanı gelmiştir. Diyorum ki kula kulluk yok, sadece Allah'a kulluk var. Böyle uydurma, safsata, işte hani, ne yanıldılar, biz de yanılmışız, sevgililer sevgilisi peygamberimizi olimpiyatlarda, Atatürk stadında gösterecek kadar anlatımda bulunanları izledik, yaşadık. Bu oyunu 30 Mart'ta inanıyorum ki o samimi kardeşlerim bozacaklar ama anlatın, siz de anlatın. Çünkü biz ubudiyet anlayışımızla kula kul olmayız, sadece Allah'a kul oluruz” diye konuştu.

                                                               ***

Cemaatin komplosuna kurban gidip bir yıl haksız yere cezaevinde kalan Nedim Şener, geçenlerde star gazetesine yaptığı açıklamada, “Bugün Nedim Şener AKP’yi savunuyor diyorlar. Devleti ele geçirmiş bir çeteye karşı olmak AKP’yi savunmak değildir” diyordu.

AKP’yi her konuda eleştirelim, yerden yere vuralım.

Yolsuzlukların kapatılmaya çalışılmasını da, yargıya müdahaleyi de kabul etmeyelim. 

Ama cemaat denen bu yapının devleti ele geçirmesine asla meydan vermeyelim.

 

 

Milli iradeyi tehdit eden örgüte karşı yolsuzluk kamburu