Arthur’la derin sohbet…

YAYINLAMA: 27 Ocak 2014 / 18.00 | GÜNCELLEME: 27 Ocak 2014 / 18.00

Dün Arthur Sculley’den bahsetmiştim.

Nisan ayında Bakan Ali Babacan’ın da katılacağı Boston’da yapılacak olan ABD ile Türkiye arasındaki ticaretin geliştirilmesi konferansı hazırlıklarını tamamlamak için geldiği Gaziantep’teki temaslarını yazmıştım.

Bugün de Arthur’un bana anlattıklarını ve konuştuklarımızı yazacağım.

Başbakan Erdoğan’ın 16 Mayıs 2013 ABD resmi ziyaretinin perde arkası bilinmeyenleri dinledim.

Geçen haftaki Brüksel ziyaretinde olduğu gibi, ABD ziyaretinde de gazeteler gerçekten olup biteni yansıtmadılar veya yansıtamadılar!

Geçen sene Washington’de ipler kopmuş! Obama ile Erdoğan arasında bayağı tatsız konuşmalar olmuş!

Daha sonra 30 Temmuz’da Suriye-Mısır konusundaki Erdoğan, Obama telefon görüşmesi, ABD tarafından basına servis edilen resimde Başkan’ın yanındaki beyzbol sopası gösterildi ve 17 Aralık olaylarından önce kararlaştırılan, bu hafta Ankara’ya gelmesi beklenen ABD Savunma Bakanı Hagel’ın ziyareti de ertelendi.

ABD tavrını sertleştiriyor!

Obama’nın Büyükelçisini kovmakla tehdit edersen, Başdanışman Yiğit Bulut’un, “Dünyada ikibuçuk lider kalmıştır; Erdoğan, Putin ve yarım da Obama” değerlendirmesi ciddi ciddi Beyaz Saray’da yankı bulursa, gelinen yeri garipsememek gerekir.

İki ülke Ortadoğu’da hemen hiçbir konuda birlikte hareket edemiyorlar.

Eylül’de imzalanması beklenen ABD-AB serbest ticaret anlaşması, iki ülke arasındaki en önemli sorun! Bu konu Washington ziyaretinde anlatıldığında, Türkiye’nin haksız kayıplarının büyük olacağı ifade edildiğinde, Obama’nın Erdoğan’ı suçlayan tavrı, galiba ipi asıl koparan olay oldu!

Başbakan Erdoğan, 17 Aralık olaylarının arkasında istihbarat sağlayan dış mihraklar olduğunu söylerken, ima edilen mihrakın ABD’den başkası olamayacağı anlaşılmıyor muydu?

Suriye ile ‘Yöntem farklılığı’, Irak ile ‘Görüş farklılığı’ ve Filistin ile ‘Söylem farklılığı’nı ortada bırakarak, başka konulara girdik!

Sormasa ölecekti! “Ne oluyor Allahaşkına Türkiye’de! Televizyonlarda ayakkabı kutuları içinde milyonlarca dolar gösteriliyor, yargıda ve emniyette insanlar kış ortasında oradan oraya sürülüyor!” diye sordu, cevabını da kendisi verdi: “Erdoğan, cemaatle çarpışıyor, değil mi?

Evet” dedim. Ama bu kadarını herkes bildiği için tatmin olmadı! Nedenini ve sonunun nereye varacağını bilmek istediğini söyledi.

 Sana önce ana bir çerçeve çizeyim, sonra  içine resimler koyarız” diye başlayarak şöyle cevap verdim? (Özetle)

Bir süre iktidarı ve toplumsal rantı paylaşan iki kesimden politik güce sahip olanın artık diğerine ihtiyaç duymaması, hatta diğerini ‘tehdit’ olarak görmesi neticesinde ortaya çıkan politik bir mücadele.”

Bu kadarı da iyi bilindiği için çerçevenin içine koyacağım resimleri merak etti!

Yaşanan husumetin esas sebebi, seçimle iktidara gelen tarafın diğer ortağa bundan böyle artık değerden pay vermeme seçeneğini tercih etmesi. Çünkü artık değeri paylaşanların sayısının artması, payın azalması demektir. Buralarda yapılacak bir tasfiye, pay alacak yeni aktörlere yer açmak, onların desteğini almak, alt kadroların motivasyonunu sağlamak anlamına gelecektir.”

Peki, nasıl olacak bu iş? Kim gidecek, kim kalacak?” sorusuna verdiğim cevap, galiba çok hoşuna gitmiş olmalı ki sürekli kafasını sallayıp durdu.

1950’ye kadar ki CHP iktidarı ve sonraki dönemlerde bölüşümden uzak bırakılmış, son 12 yılda ise bu nemadan önemli paylar alarak gelişmiş büyük bir kitle var. Bunlar önlerindeki  tarihsel şansı’ asla kaçırmak istemeyecekleri için yukarıya ‘sulh çağrısı’ yapacaklardır.”

Asıl kahkaha attıran ise son cümle oldu:
“Bu yapıyı ayakta tutan temel şey, sanıldığı gibi inanç veya hizmet değil. Asıl olarak cemaat farklı menfaatler etrafında kümelenmiş bir birliktelik. Hemen herkes ağırlığınca bir istikbal peşinde. “

Ve…

Erdoğan ile Gülen arasında barış olabilir mi? Yani, birbirini hiçbir zaman sevmemiş iki insan tekrar eskisi gibi olur mu?

Hayır!

Zaten iki tarafın da planı esasen “Erdoğan sonrası” ve “Gülen sonrası” hesaplarına dayanıyor.

Bu konu ile derinlemesine ilgileniyorsanız, benim de faydalandığım en mükemmel kaynak, Yavuz Çobanoğlu’nun doktora tezini kitap haline getirdiği eser: ‘Altın Nesil’in Peşinde’. İletişim yayınlarından geçen sene çıkan kitap. ‘Fetullah Gülen’de Toplum, Devlet ve Otorite’ konusunu anlatıyor.

 

 

Arthur’la derin sohbet…