Geleceğe dair pek bir umut yok gibi…

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Türkiye, özgürlüklerin hızla kısıtlandığı, ekonominin kötüye gittiği, toplumun çok süratle kutuplaşıp, birbirine düşman hale getirildiği bir ülke oldu.

Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de dün düşürülen Suriye uçağı ile savaşa sürüklenmemizin de B aşbakan Erdoğan’ın iki dudağının arasında ve an meselesi olduğunu bir kez daha anladık.Başbakan Erdoğan’ın “twiter-mivitır yok” sözlerini de aslında “demokrasi-memokrasi yok” diye tercüme etmek gerçeğe daha yakın olur.

30 Mart seçim sonuçları bu gidişatı hangi yönde etkileyip, değiştirecek hep birlikte göreceğiz.

 

 

 

Geleceğe dair pek bir umut yok gibi…

Dr. Kıyamet lakabıyla tanınan Marc Faber, Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde, “Türkiye'de hanehalkı borcu yüksek ve finanse edilmesi gereken büyük geniş cari açık var” dedi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran da, “Gelinen aşamada vatandaş bankalara; bankalar ve şirketler ise yurt dışı kreditörlere borçlu. Türkiye, 30 Mart yerel seçimlerine tüm kesimleriyle gırtlağa kadar borç içinde giriyor” uyarısında bulundu.

AK Parti iktidara geldiğinde 2 milyar TL’nin altında bulunan tüketici kredilerinin, 125 katlık artışla 249.5 milyar TL’ye yükseldiğini söyleyen Umut Oran, “Bireysel kredi kartları ile birlikte hane halkının toplam borç yükü 52 kat büyüyerek 6.3 milyar TL’den 333.6 milyar TL’ye ulaştı. Kredi kartı sayısı 2002 sonundan bu yana yüzde 261 artışla 57 milyona ulaştı. AKP döneminde vatandaşın cebine net 41 milyon adet yeni kredi kartı konuldu” diyor.

                                               ***

Durum gerçekten her açıdan çok endişe verici.

Türkiye genelinde icra dosyası sayısı 21 milyona ulaşmış.

Ve, şu anda 3 milyon insan kredi kartı borcunu ödeyememesi nedeniyle kara listede bulunuyormuş.

CHP’li Umut Oran,  AKP, halkı sürekli borçla tüketmeye teşvik etti; bankacılık sektörünün yurt dışından borç olarak sağladığı kaynaklar tüketici kredisi şeklinde başta konut olmak üzere tüketime pompalandı. Tüketici kredisi ve kredi kartlarıyla henüz kazanılmamış gelirler üzerinden borçlanarak tüketen vatandaşlara sanal bir refah süreci yaşatıldı. Borçlar dağ gibi büyürken, vatandaşın sahte zenginleşme algısı oya tahvil edildi. AKP döneminde, Türkiye’nin önceki 80 yıldaki toplam dış borç stoku üçe katlandı. 2002 sonunda 129.6 milyar dolar olan dış borç, 400 milyar dolara yaklaştı. Gelecek bir yıl içinde yapılması gereken dış borç ödemesi ise 163 milyar dolar” diyor.

                                                               ***

Ekonomik verilerin bu kadar berbat olduğu bir ülkede hangi konuda geleceğe güven ve umutla bakılabilir?

Avrupa Birliği’nin, barış sürecinin tamamen askıya alındığı, Başbakan ve iktidarının tamamen iç dinamiklere, arkadan hançerleyen müttefiklere kilitlendiği bir ülke nereye, nasıl gidecek?

Başbakan Erdoğan ve AKP iktidarının bundan 8-10 yıl önce mücadelelerine hedef seçtiği devlet korumasında cinayet işleyenlerin tamamı hapislerden salıverilirken, onları tutuklayan hakim ve savcılar dün yeni bir sürgün furyasının mağduru oldular.

Dün yapılanların bugün bir kalemde silinmesi, herşeyin tersine döndürülmesi karşısında iktidara güven duymamız mümkün olabilir mi?

                                                               ***

Ekonomi kötü, demokrasi geri, hukuk berbat, toplumsal barış sıfır.

Türkiye işte böyle bir ortamda bundan 6 gün sonra sandık başına gidip, yerel yöneticilerini seçecek.

Elbette, 30 Mart seçimleri hem iktidar, hem iktidara karşı olanlar açısından bir yerel seçimden çok daha fazla şey ifade ediyor.

Bakalım 31 Mart sabahı Başbakan Erdoğan kaldığı yerden devam mı edecek, yoksa tüm dengeler yeni baştan değişecek mi, hep birlikte göreceğiz.

 

 

 

 

Geleceğe dair pek bir umut yok gibi…