Fıstığı da “Doğu’nun Parisliği”ni de Urfa kapmış

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Geçtiğimiz Cumartesi günü İstanbul’dan gelen fotoğrafçı arkadaşlarımızla özel çekimler için Şanlıurfa’ya gittik. Bir-iki yıldan beri gitmiyorduk, kentin çehresi inanılmaz değişmiş. Genç hanım konuğumuz, “Burası Gaziantep’ten daha şehir görünüyor” deyince şaşırıp kaldık.

Geniş cadde ve bulvarlar, hele bir göbek yapmışlar etrafını dolaşmak epey bir zaman alıyor. Biz de hiç öyle geniş kavşak ve bir göbek yok. Bulvarlara palmiye ağaçları dikmişler. Konuklarımızdan biri, “Kendimi sanki Antalya’da falan yürüyor gibi hissediyorum” dedi. Düzenli, düzgün, planlı bir yapılaşma olmuş.

Gördüğümüz her olumlu şeyde “Fakıbaba’ya helal olsun” dedik.

Siz Asım Güzelbey’in arkasından böyle söylendiğini duydunuz mu hiç?

                                                       ***

Akşam Gaziantep’e döndük, bir toplantıya yetişmek için aceleyle taksiye bindim. Taksi şoförü, “Abla şu tramvay var ya tramvay! Bu kenti mahvetti. Yolları alabildiğine işgal ediyor, trafiği allak bullak ediyor. Bak bak görüyor musun bomboş. Üstelik bugün Cumartesi. Saatte bir iki tren geçecek diye bir trafik lambasında üç kez beklediğimiz oluyor, benzinin fiyatı ortada. Bu tren şehrin ortasından sökülmedikçe imkanı yok trafik sorunu hallolmaz” diye dert yanmaya başladı.

Kentte gördüğü tüm aksaklıkları tek tek sıraladı. Hem dinledim, hem bu kadar şeyi nasıl gözlemleyebilmiş şaşırdım.

Kendisi de kendi kendine şaşırmış olmalı ki, “Abla 10 tane taksici ile konuş, şehrin bütün sorunlarını öğrenebilirsin” diye ekledi.

                                                               ***

Özel bir proje için İstanbul’dan profesyonel fotoğrafçı arkadaşlarımızı konuk ettik. İki gün Gaziantep’te çalıştılar, gözlemlediler, yediler, içtiler. Kentin havasını soludular. Cumartesi günü erken saatte de Urfa yoluna koyulduk.

Şanlıurfa’ya girişte başladı şaşkınlığımız. Kenti girişinden itibaren gözle bariz bir şekilde görülür durumda değişiklikler var.

Düzgün yollar, geniş caddeler, modern binalar, akan bir trafik. Tıkanma, korna çalma yok. Urfa’nın düzgün trafik akışını görünce, genç hanım konuğumuz, “Sizin şehirde araç olmadan trafik sıkışıklığı gibi garip bir durum yaşanıyor” diye saptama yaptı.

Ana bulvarlara, cadde ve parklara dikilmiş palmiyeler, “Oxford vardı da biz mi okumadık” denilerek geri kalmışlığı tiye alınan Urfa’da bir sayfiye kenti havası estiriyor. Konuklarımızın yanımızda yürürken, “Sanki köşeyi dönünce deniz görecekmiş gibi hissediyorum” şeklindeki  duyguları dikkatimizi çekiyor.

                                                               ***

Elbette Urfa’nın da gecekondusu, çarpık yapılaşmanın yoğun olduğu bölgeleri var. Ama onlar da nüfusuna göre hem bizdeki kadar çok değil, hem de kent merkezi ve yeni yapılaşma alanları herşeyi ile iyi organize edilmiş. Şehir gerçekten bir şehre benzemiş.

İnsanlar sanki daha mutlu ve güler yüzlü görünüyor. Bizdeki kadar sert bir ruh hali yok ortada.

Mesela konuklarımız, Gaziantep’te kaldıkları 5 yıldızlı otel personelinin, hiçbirinin yüzünün gülmediğinden, suratlarının asıklığından adeta gerildiklerini ifade ettiler.

Şanlıurfa’da, caddelerde epeyce bir yürüdük, etrafı inceledik,baktık, baktıkça şaşırdık, şaşırdıkça yeniden baktık. Sık sık, “Helal olsun Fakıbaba’ya” iltifatları havada uçuştu.

Bu kentte yaşayıp da Asım Güzelbey’in arkasından aynı sözü söyleyecek tek bir insan bile olduğunu sanmıyorum. Söylenenleri duymak isteyebileceğini ise hiç sanmam.

                                                               ***

Akşam Gaziantep’e döndüğümüzde bindiğim taksinin şoförü bitkin haldeydi. “Abla, bu kadar gerginlikle ve stresle bu mesleği uzun süre yapamayacağımı düşünüyorum. Kentte acayip bir karmaşa, başıboşluk, trafik ve gerginlik var. Nasıl söylesem, Gaziantep sanki sahipsiz bırakılmış bir kent gibi” diye dert yanmaya başladığında, iki kentin insanları arasındaki ruh halini daha iyi anladım. Evet, sanki isteyenin canının istediğini yaptığı, kuralsız, kanunsuz bir kaos ortamına terkedildi son yıllarda Gaziantep.

Asım Güzelbey kenti o kadar kötü yönetti ki gerçekten de “Gaziantep sanki sahipsiz bırakılmış bir kent gibi” oldu.

Bu yüzden kentte yaşayan herkesin Fatma Şahin’den beklentisi o kadar yüksek ki, hepimiz gerekirse mucize yaratmasını ve bizi bu karmaşa ortamından kurtarıp, güzel bir kente kavuşturmasını bekliyoruz.

                                                               ***

Bu arada Şanlıurfa’da bundan 7-8 yıl önce dikilen 9 milyon fıstık ağacından artık verim alınmaya başlanmış. Önümüzdeki bir-iki yılda fıstık üretiminde bizi sollayacak.

Kent gibi kent olmuş, modernleşmiş ve artık Doğu’nun Paris’i benim der gibi...

 

 

 

 

Fıstığı da “Doğu’nun Parisliği”ni de Urfa kapmış