Cam köşkte oturanlar iyi düşünmeli!..

YAYINLAMA: 29 Haziran 2014 / 20.00 | GÜNCELLEME: 29 Haziran 2014 / 20.00

Gaziantep Ticaret Odası Başkanı Eyüp Bartık’ın o talihsiz açıklamasından dolayı çok tepki aldığını biliyorum.

Bartık’ın açıklamasından bir gün sonra da TÜSİAD, İTÜ İşletme Fakültesi öğretim üyeleri Doç. Dr. Raziye Selim ve Prof. Dr. Ünal Günçavdı ile İTÜ İşletme Fakültesi öğretim görevlisi Dr. Ayşe Bayar tarafından hazırlanan ‘Türkiye’deki gelir dağılımı eşitsizliği’ raporunu tanıttı.

 

Raporda özetle en zengin yüzde 20'lik kesimin 2002 yılında toplam gelirden yüzde 49.8 pay aldığı bilgisini veren Selim, bu oranın 2007'de yüzde 43,7'ye kadar gerilediğini, 2011'de ise yüzde 44.8'e yükseldiğini dile getirdi.

 

İşte ben de geçen Cuma günkü Bartık’ı eleştiren yazımda buna işaret etmek istedim.

Türkiye’de milli gelirin, kabaca yüzde 50’siniyüzde 20’lik dilim götürüyor.

En yoksul yüzde 20'lik kesimise ancak yüzde 6,1 ile iktifa ediyor!

Bu tablo dünyadaki bütün ülkelerin içinde en kötü üçüncü gelir dağılımı adaletsizliğini gösteriyor.

 

Türkiye’de bir ekonomik sistem yok! Düzen de yok!

Şöyle…

Almanya’da 1970’lerin başında ben öğrenci iken ekonomik sistemi anlatırken şu örneği verirlerdi:

Almanya’da üç sınıf vardı. Ya devlet için çalışıyorsun, ya 6 bin patronun birisin, ya da bir çalışansın!

Bu bir ekonomik düzendir.

40 yıl sonra, bugün Almanya’da 580 bin patron var! (Bunun 80 bini Türkiye’den gidenlerden…)

Biz de ise herkes patron! Yalnız Gaziantep’te 250 binden fazla patron var. Tüm Almanya’nın yarısı kadar!

Gazetelerden örnek vereyim.

Günlük yayınlanan gazete sayısı 20 civarında! Buna haftalıkları da eklersek 100’ü bulacağını tahmin ediyorum.

Batı’da bu rakam 2, taş çatlasa 3!

Her önüne gelen gazete çıkaramıyor, bir takım kriterler var.

Nasıl Baro’ya kaydolmadan avukatlık yapılamıyor, AB’de Gazeteciler Odası’na da kayıt olmadan gazetecilik yapılamıyor. Bu Oda’ya da kayıt olmanın şartlarının başında eğitim geliyor.

 

Her isteyen kafasına esen her şeyi yapınca yoğun ve kalitesiz bir rekabet oluşuyor. Rekabet liberal ekonominin temel şartı ama kurallara uymak şartı ile…

Haksız rekabetten dolayı doğru dürüst para kazanılamayınca, işte bu aksaklıklar meydana geliyor, mükellef ancak canını kurtarıyor, vecibelerini yerine getiremiyor!

 

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Gaziantep’te, “Ekonominin yarısı kayıtdışı” demişti. Ben de bunu köşeme almış, bu rakam Antep’te yüzde 70-80’ler düzeyinde demiştim.

Dün TÜSİAD Başkan Yardımcısı ve Sosyal Politikalar Komisyonu Başkanı Memduh Boydak da, "Ülkenin nüfus yapısı, işsizlik düzeyi, kayıt dışı ekonomi ve enflasyon eşitsizliğe yol açan yapısal unsurlar arasında sayılabilir. Bunun yanında vergi, sosyal güvenlik, tarım, fiyat gibi alanlarda izlenen politikalar da gelir dağılımında bozulmalara neden olabilir" dedi. Nitekim de oluyor!

Yani, “Ben veriyorum da sen niye vermiyorsun?” lafını ederken iyi düşünmek, kayıt dışını da hesaba katmak gerekir!

 

Prim, vergi, stopaj ödeyememenin mazereti olur mu?

Tabii ki hayır! Ama sistemsizlik ve kuralsızlık olunca Türkiye, 3 senede bir borç yapılandırılmasına mecbur kalıyor!

Babayiğitlik, bunları eleştirirken somut çareleri de ortaya koymaktır.

 

Bakın TÜSİAD raporunda başka ne deniyor:

Fonksiyonel gelirler içinde, Türkiye genel gelir eşitsizliğine en yüksek katkıyı faiz gelirlerinin yaptığı, bu gelir grubunu müteşebbis gelirlerinin izlediği aktarılan raporda, faiz gelir grubunun eşitsizliğe katkısının 2002-2007 döneminde azalırken, 2007 sonrasında artış gösterdiği dile getirildi.

 

Anlaşıldı herhalde!..

Başbakan Erdoğan da iki lafın birisinde bunu söylüyor. Faizciler Türkiye’nin kanını emiyor, diyor!

Bundan daha da kötüsünü ben söyleyeyim mi?

Arsa spekülatörlüğü…

Faizciler hiç olmazsa vergi veriyorlar!

Spekülatörler, faizcilerin bin misli kazanırken, vergi de vermiyorlar!

Cam köşkte oturup etrafa taş atmaya kalkarsan, gelecek taşların hasarını da hesap etmeyi bilmelisin!

 

 

 

 

En büyük müşterimiz Irak…
 

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) Başbakanı Neçirvan Barzani, “Irak’ta artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” demişti.

Dünyanın ünlü, saygın haber dergisi TIME’da kapağını Irak’a ayırmış, ‘Irak’ın Sonu Geldi’ diyor.

Gaziantep’in ticaretinin ‘olmazsa olmaz’ partneri Irak’taki gelişmeler haliyle bizi herkesten fazla ilgilendiriyor.

Kerkük’ün IKBY’e geçmesi bizim yararımıza olarak değerlendirilebilir.

Diğer önemli bir gelişme ise, Irak Federal Mahkemesi, IKBY’nin petrol satışının anayasaya uygun olduğu sonucuna vardı.

 

Dün de AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, Financial Times Gazetesi’ne son gelişmeler ışığında Kuzey Irak’ta filizlenmeye başlayan bir Kürt devleti oluşumu hakkında şu açıklamada bulundu: “Eskiden bağımsız bir Kürt devleti mevzuu Türkiyeiçin savaş nedeni sayılıyordu. Hatta Kürdistan kelimesi bile insanları sinirli ve agresif yapmaya yeterliydi. Ama onların adı Kürdistan ve artık bunun kabul edilmesi gerekir. Eğer Irak bölünürse ki bu kaçınılmaz görünüyor; onlar bizim kardeşimizdir.”

 

Bu açıklama da Gaziantep’in Irak’a olan ticareti açısından çok olumludur.

 

 

Ortak yayın!..

 

Bakan Başkan Fatma Şahin’in Cuma günü yerel televizyonların ortak programına çıkmasını doğrusu çok yadırgadım.

Şahin, 30 Mart sabahı durduğu yerin şu anda çok yükseğinde ve ilerisinde. Sandıklar yeniden kurulsa oyunu önemli ölçüde artırır.

Mazbata alma süresi, tebrikleri falan çıkarırsanız şurada geçen süre 1.5 ay, bilemediniz iki ay. Hepsi o kadar.

 

Şahin’in bütün eylemleri(Henüz kesinleşmemiş kendisinin de istemediği bazı hassas konular hariç), kabulleri, ne varsa her şey, bütün yerel ve ulusal gazetelerde, televizyonlarda en ince detayına kadar yayınlanıyor.

Bütün bunlara rağmen acaba niçin böyle bir özel programa çıkmakta fayda görüyor?

Bu programa çıkmanın şartları herkes tarafından biliniyor. Ama yazılı basınla, görsel basının arasında önemli bir ayrıcalık yapmaktan da geri kalmıyor!

 

Birazcık bile etkili olduğunu bilsem Şahin’in görsel basına bu fedakarlığını içime sindireceğim.

Bakan Başkan Şahin’in selefinden çok farklı olduğunu en iyi bilenlerden birisiyim. Yadırgamam da bu yüzden.

Bizzat kendisinin kurduğu ve geliştirdiği Bakanlığı bırakarak Antep’e gelişinin fedarlık olduğunu ilk günden beri yazan birisiyim. Herhalde kendisi de müşahade etmiştir ki, gelmeseydi ne kadar büyük bir hengamenin içinde olduğumuzu asla anlayamayacaktı.

 

Hiçbir şeye vaktinin yetmediğini biliyorum. Bütün bunların üzerine bir de para bulmak için vakit harcamak zorunda olması umarım şevkini kırmaz.

Şahin’in iletişimle ilgili danışmanlığını yapanlar, bu görevi  kendi istikballeri doğrultusunda değil, kentin halihazırdaki yararları için yapmalılar.

 

 

 

 

 

Cam köşkte oturanlar iyi düşünmeli!..