Asıl meydan şimdi geliyor

YAYINLAMA: 09 Aralık 2014 / 18.00 | GÜNCELLEME: 09 Aralık 2014 / 18.00

Gaziantep’te İstasyon Caddesi’nin sonundaki Gar Binası’nın yanından Karşıyaka’ya bağlantı sağlayan bir alt geçit vardır.

Yeni yapıldığı 1950’li senelerde alt geçidi faytonların da kullanması nedeniyle hep sıkışıklık meydana gelir. Gaziantep Belediyesi, DDY’na başvurarak ikinci bir geçit yapılması için izin ister. Birisinden faytonlar, diğerinden arabalar faydalanacaktır. Ancak, DDY olumsuz yaklaşır, üstten tren geçtiği için çökme ihtimalini bahane ederek izin vermezler. Öyle de kalır, hala tek bir geçit vardır, kışın hep su basar!

 

60 yıl sonra 2014 yılında, bu kez Büyükşehir Belediyesi DDY’na başvurur, “Burası bize lazım, sayın kurumunuza ait tüm mekanı bize verir misiniz?” der!

Daracık bir alt geçit yapılmasına müsaade etmeyen DDY’nin, bu kez hamı 440 bin metrekareyi bulan mülkünün tapusunu vermeye razı olması herkesi bir anlamda şaşırttığı gibi  kafalarda beliren istifhamı da üst düzey bir bakanlık bürokratı açıklığa kavuşturur:

Sayın Bakan’a büyük saygı duyuyoruz. Bu malı zayi etmeyeceğine dair güvenimiz ve inancımız sonsuz. Gaziantep’e nasıl büyük bir iştiyakla hizmet etttiğini görüyoruz. Bizim de tuzumuz olsun istedik.”

 

Gaziantep Büyüşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, Ankara’da hala Bakan. Kabinenin tek kadın üyesi olduğu için çok seviliyor ve sayılıyor. Gaziantep’in nerede, hangi bakanlıkta işi olsa, anında görülüyor, Şahin’e adeta ‘Prenses’ muamelesi yapılıyor.

Bakan Başkan’ın da neşteri çok keskin olduğu için operasyonları acıtmadan yapıyor.

 

Gaziantep’te ilk defa kocaman bir yapı, kentin imarı düşünülmeden, estetiğe önem verilmeden yanlış yapıldığı için yıkılıyor.

Bu ucubeye izin verenler milli servete zarar verdikleri için vebal altındadır.

 

Bir de ‘selef’ var ki, evlere şenlik! “Şehirler meydanları ile anılır” sözünün orijinali kendisine ait değildir ama sık sık tekrarlardı!

10 sene görevde kaldığı süre içerisinde bir tek meydan yapamadı. Evdeki çanak çömlek, oyuncaklarla “Gaziantep’i Müzeler Kenti yaptım” diyerek teselli aradı!

Her neyse! Kendi gitti; ne adı, ne namı, ne de resmi kaldı yadigar…

 

 

 

'Yalan söylemek’’ ve ’çalmak’…

 

Batılı toplumlardan bizi kesin olarak ayıran iki ana unsur, yalan söylemek ve çalmaktır!

Batı’da işleyebileceğiniz en kötü cürüm yalan söylemektir.

İnandırıcılığınızı , güvenirliğinizi kaybederseniz, geriye pek bir şey bırakmazsınız! Çok ağır sonuçlara katlanacaksınız demektir.

Ama bizim tarafta yaşıyorsanız, heyecanlanmanıza, endişelenmenize gerek yok! Yalan söylemenin bizim toplumumuzda bir yaptırımı yok. Üstelik pek ayıp ta sayılmaz! Mecbur kalınca yalan söylemek insanlık halidir ve ayıp da değildir!

 

Çalmak’ fiili için de yukarıda yalan için söylediklerimin aynısını tekrar etmeme gerek var mı?

Çalmak, zaman içinde, yaşadığımız toplumda bilinen anlamını kaybetmiş, değişime uğramıştır. Ayıp olmaktan çıkmıştır.

Banka müdürünün bankasından çaldığı 2 milyon lira toplumda infial uyandırmamıştır. Aksine, bu hırsızlığın neye malolduğu, bedeli tartışma konusu olmuştur! Nasıl olsa banka o parayı mudilerini soyarak kazanmıştır, haraminin haramiden çalması o kadar da kötü bir şey değildir!

Parayı iade etmeyen müdür, 9 seneye mahkum olmuş, yatacağı sürenin en fazla 5-6 sene olduğu anlaşılınca, insanlarda, “Ne yani, birkaç sene eziyet çekersin ama çıkınca da hayatın kurtulur, rahat edersin!” düşüncesi hakim olmuştur!

 

Başka bir örnek, evlerde çalışan bazı kadınların zaman içinde, ufak ufak götürerek kızlarına çeyiz dizdiklerini çok işittim.

 

Çok uzağa gitmeyin, yalan söylemek ile çalmak fiilerini uzun bir süre gözümüzün içine baka baka gerçekleştiren yerel bir kamu yöneticisine ne yapıldı? İşlediği cürümün cezasını gördü mü?

Ne gezer!

 

İşte demek istediğim de bu…

 

Asıl meydan şimdi geliyor