Yaşama saygı

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Türkiye bir geçiş dönemi yaşamakta, öyle bir geçiş dönemi ki, altüst olmuş hukuk sistemi ile başlayan bir Avrupa Birliği’ne uyum yasalarının kol gezdiği dönem. Avrupa Hukuk sistemi, Avrupa kültürüne yatkın bir yaşamın kanun ve kurallarını içermekte. Dönüp bakın Avrupa’ya hangi ülkede kadınlara yönelik tecavüz cinayetleri işlenir? Bu nedenle birlik ülkelerinde bu konulara yönelik ceza yasalarında bulunan hükümlerin, Türk toplumu için geçerli olmasını beklemek yalnıştır.
Avrupa ülkeleri idam hükmünü ceza kanunlarından kaldırdı. Bütün üye ülkelerin de kaldırmasını istedi. Hepsi bu konuda hemfikir oldular. Fakat gelin görün ki ülkemde işlenen cinayetlerin büyük bir bölümünün nedeni, bir zeytin çekirdeği kadar bile değil. Namus adına yapılan hünharca cinayetlerin büyük bir bölümünün, kadına karşı işlendiği bir hakikattir. Şimdi bu gerçekten hareketle ülkemizde nelerin yalnış olduğunu analiz edersek, doğru düşünmüş oluruz. Her konunun önünde ülkemde eğitim düzeyimizin çok düşük olduğuna inanmaktayım.
Okumuş, tahsil görmüş aydın insanlarımızın azınlıkta olduğu da bir gerçektir. Yeterince eğitim vermediğimiz bir toplumda, insan faktörü çok önemlidir. Ülkemde hala kadına karşı “töre cinayeti” işleniyorsa, bu affedilmez bir ayıptır. İnsana ve yaşama karşı saygının olmadığını göstermektedir. Benim hala inancım bir kaç konuda ülkemde kuralların değişmesi gerektiği üzerinde:
Bence birincil önemli alınması gereken önlem otomobil, minübüs, kamyon ve otobüs kullanacak insanların ehliyet imtihanı evvelinde psikolojik sağlık raporu almalarının şart olması gerekli. Hatta IQ denilen zeka seviyelerinin belirli derecede olması şartı getirilmeli. Ülkemde trafik canavarları korna, ve kural ihlallerini salt zevk için yapmaları neticesinde, araçta tek kalan kadın yolcuya tecavüz etmeyi düşünmesi kaçınılmaz bir sonuç olsa gerek.
İkincisi ise kanunlara ve bilhassa mahkemelerin verdikleri kararlara devletin başı dahil, herkesin uymasını sağlamak gerekli. Eğer bir seçimde adayların görevlerini bırakmaları kanunla getirilmişse, Başbakan’ın bile buna uyması gerektiğini toplumun görmesi şarttır. Bir mahkeme bir inşaatı durdurma kararı alıyorsa, buna Başbakan’ın bile uymasını toplum görmeli. Bakınız siz kanunlara gereken saygıyı göstermezseniz, halkın insan haklarına saygı göstermesini beklemeniz hayal olur. Hani derler ya imam başta ne yaparsa, cemaat onun mislini yapar diye.
Belki konuyu başka bir yönündende almak gerekli olabilir. Din baskısı ile taassubun cahil halk üzerinde verdiği tahribat olarakda algılanabilir. Kendilerini din bilgeleri olarak topluma tanıtan, din tüccarlarının yorumlarını, yanlı algılayan cahil toplumun, bu gün hala kadınlara yaptıkları mezalim ortadadır. Bu mezalim insanlık ayıbı olarak durmaktadır.
Büyük tahribat gören ceza muhakemesi kanunlarının tekrar elden geçmesi kaçınılmaz olsa gerek. Ülkemin kanunlarını hiçe sayan bir idarenin, toplumun suç işlemesini nasıl engelliyeceğini tahayyül bile edememekteyim. ‘ Ben yaptım oldu, kanun benim, duruma göre kanunu ben çıkarırım ‘ demekle toplumun hukuk konusunda saygısını yitirmesine neden olur ki, bu suça teşvik gibi algılanır. Bir genç kızı hünharca öldürüp parçalayıp bir çöp variline atan caniye yardım edeni, kanun nasıl serbest bırakıyorsa, toplumdaki yaşama saygı göstermemek ve mevcut ceza kanunları, suç işlemeye caydırıcı olmaktan uzak olduğu bir hakikattir.
Hiç bir cinayetin hafifletici sebebi olmamalı. Nasıl bir insanın yaşama hakkını siz vermediyseniz, ölüm fermanını siz veremessiniz. ‘’ Hak etti onun için öldürdüm’’ demek, kime ne kadar sempatik gelir bilemiyorum. Hiç bir konu bir genç kızın yaşama hakkına saygı gösterilmesi kadar önemli olamaz diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.

Yaşama saygı