Antep ve Antakya Sancaklarında Yapılan Tehcirler(2)

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Ermeni Soykırımı’nın, 1.5 milyon Ermeni’nin ölüm yolculuğuna çıkarılmasının yıldönümünde, RaymondKevorkian’ın şimdiye kadar yazılmış en kapsamlı eserinden, 1915’te Antep ve Antakya Sancakları’nda yaşananları aktarmaya devam ediyoruz.

“Asıl Ermeni tanığımıza göre bu bölgelerdeki Ermenilerin tehcir edilmesi için defalarca başkente başvuranlar, mebus Ali Cenani ve eski Kilis Kaymakamı Fadıl Bey’in desteklediği Antep İttihat Kulübü liderleridir.

Ancak mutasarrıf Şükrü Bey’in ve bilhassa garnizon komutanı Hilmi Bey’in bu projeye tamamen karşı çıktıkları söylenir.

 

Provokasyon örgütleme konusunda tecrübesiz oldukları anlaşılan bu İttihatçıları, Maraş’taki meslektaşları İstanbul’a Ermeniler’in camilere saldırmaya, Türkleri öldürmeye, kadınlara tecavüz etmeye ve Türkler’in evlerini yağmalayıp yıkmaya hazırlandıklarını iddia eden telgraflar çekmeye teşvik edecektir. Ancak bu mesele Garnizon Komutanı Hilmi’nin kulağına kadar gider ve o da Dördüncü Ordu Komutanı Cemal Paşa’dan bu provokasyonları yapanları cezalandırmasını ister.

Cemal meseleyi incelemesi, yani Ermenilere yöneltilen suçlamaların doğru olup olmadığına karar vermek için Fahri Paşa’yı bölgeye gönderir. Ermeni mahallelerinde yapılan polis aramaları bu suçlamaları teyit etmez.

 

Ermeni kaynakları aynı zamanda yüksek rütbeli bir Teşkilat-ı Mahsusa Üyesi olan Çetebaşı Ali Bey’in şehir dışındaki ilk cinayetleri işleyen bir çeteci birliğiyle birlikte Nisan sonunda Antep’e geldiğini belirtirler.

1 Mayıs 1915’te çeşitli yerlerde aramalar yapılır ve on kadar erkek tutuklanır ve Halep’te Divan-ı Harp karşısına çıkarılır.

 

Osmanlı Bankası’nın şube müdürü Dikran Khırlakyan’ın Ali Bey’den gelen tehditler sonucunda şehirden kaçmaktan başka çaresi kalmamıştı. Antep Ermenileri aynı günlerde (3 Mayıs 1915’te) sadece kadınlardan ve çocuklardan oluşan bir Zeytun kafilesinin şehirden geçişine tanık oldular. Gelecek haftalarda bu kafileyi, Zeytun, Maraş, Elbistan, Gürün, Sivas, ve Furnuz’dan (Fırnız) tehcir edilmiş yüzlerce sürgünden oluşan çeşitli kafileler izledi.

 

İlk sistematik tutuklamalar ve polis aramaları 12 Mayıs’ta başlar: Üç gün içinde yaklaşık 200 kişi tutuklanır, ancak Halep Valisi Celal Bey bu tutuklananların çoğunun serbest bırakılmasını sağlar.

O sırada Antep’te bulunan iki Amerikalı, kuzeyden gelip şehirden geçen sürgün kafileleri hakkında bazı ayrıntılar verir; ancak bu sürgünlere yaklaşmanın ve yardım etmenin çok zor olduğunu belirtirler.

Miss Fearson, Ermenilerin sürgünler için bir yardım komitesi kurduklarını söyler; Elvesta Leslie, J. Merril ve Dr. Hamilton’un Amerikan Hastanesi hemşireleriyle birlikte çok çalıştıklarını; vücutlarında bir sürü bıçak yarası olan sürgünleri-ki aralarında çocuklar da vardır- tedavi ettiklerini vurgular.

Sürgünler şehirden 15 dakika uzaklıkta, Kavaklık diye bilinen bir yerde, zengin bir kaynak suyunun yakınında konakladılar.Ancak bu suya onlara refakat eden jandarmalara “bardak başına çeyrek mecidiye” ödeyerek erişebiliyorlardı.

 

Bir Amerikalı tanığa göre,gece sürgünler saldırıya uğruyor ve yağmalanıyordu; genç kızlara tecavüz ediliyor ya da kızlar şehirdeki haremleri süslemek üzere kaçırılıyorlardı; ve jandarmalar ve devlet görevlileri bütün bu suçlara ortak oluyordu.
Bu kafileler Temmuz sonuna kadar-yani Halep İTC sorumlu sekreteri Cemal Bey Antep’e gelene kadar- şehir hayatını hareketlendirdiler. Bu İttihatçı liderin, şehrin ileri gelenlerini İstanbul’dan bir tercih emri istemeye ikna etmek için geldiği anlaşılıyor.

29 Temmuz’da yerel Jön Türkler tarafından düzenlenen bir toplantıda İstanbul’dan tehcir emrinin geldiği bildirildi. Bu toplantıda ilk gönderilecek Ermenilerin listesi hazırlandı. Almanya Halep Konsolosu ertesi gün üstlerine Halep Vilayetinin kıyı bölgelerinde, Antep ve Kilis’te yaşayan Ermenilerin tehcir emrinin “verildiğini” bildirerek bu bilgiyi doğrular. Amerikalı temsilci bu haberi birkaç gün sonra büyükelçiliğe geçer ve emrin Antakya, İskenderun ve Kesab’ı (Şoğur) da hedeflediğini ekler.


Mutasarrıf ve garnizon komutanı açıkça 30 Temmuz sabahı şehre asılan ve tellal tarafından duyurulan tehcir emrini uygulamak zorunda kalmamak için istifa ettiler. Ağırlıklı olarak şehrin ileri gelenlerinden ve sürgünlere yardım eden komitenin üyelerinden oluşan ilk kafile aynı gün şehrin batı çıkışından gider. Şehir meclis üyesi Nazaret Manuşagyan burada Teşkilat-ı Mahsusa’nın adamları tarafından saldırıya uğrar ve katledilir.

 

İkinci kafile Antep’e en fazla bir günlük mesafede çeteciler tarafından düzenli olarak yağmalanır. Her gün 100 ila 300 aile yola çıkarıldı; bu arada şehrin Ermeni mahalleleri büyük bir Pazar haline geldiler. Başka yerlerde olduğu gibi burada da mallar gülünç fiyatlara satıldı. Değerli eşyalarına el konuldu.

Yetkililer Türklere ait olmayan bütün okullara ve kiliselere ve tapınaklara el koydular; dükkânlardaki malları gasp ettiler; en güzel evleri “yok pahasına” kiraladılar ve geri kalan evleri de Türk ailelerine tahsis ettiler.

Ermeni Katedrali “metruk” malların konulduğu bir depoya dönüştürüldü ve daha sonra, burada depolanan bütün eşyalar satıldıktan sonra da ahır olarak kullanıldı.

 

Bu soygunların baş failleri bazı işlemleri kolaylaştırmak için Deutsche Bank Antep şubesi müdürü Levon Sahagyan’ın hızla tehcir edilmesini sağladılar; Sahagyan daha sonra Der Zor’da öldürüldü.
Şam’a doğru gönderilen ilk iki grup dışında, Antep’ten tehcir edilen bütün Ermeniler Akçakoyun tren istasyonuna doğru yönlendirildiler, burada dikenli telle çevrili transit kampına yerleştirildiler ve yük vagonlarına bindirilerek Halep’e nakil edildiler ve yürüyerek Zor bölgesine gönderildiler.

Amerikan Konsolosu Jackson, 1 ve 19 Ağustos tarihleri arasında Halep’ten dokuz trenin geçtiğini belirtir. Bu trenlerin çoğu Antep’ten tehcir edilen ve Akçakoyun’da trenlere bindirilen binlerce Ermeni’yi taşıyordu.

 

Bu sürgünler Akçakoyun’da köylüler tarafından yağmalandılar ve konsolos bunu “devasa bir yağmalama programı” olarak niteler.

Jackson diğer kafilelerin aksine Antep’ten gelen kafilelerin erkekler, kadınlar ve on yaşından büyük çocuklardan oluştuğunu belirtir. Halep valisi Bekir Sami, 1 Eylül tarihinde Dâhiliye Nazırı’na Katma garında Kilis’ten tehcir edilen binlerce sürgünün, Akçakoyun istasyonunda da Antep’ten binlerce ailenin bulunduğunu bildirir.


Yetkililer ancak Apostolik Ermeniler gönderildikten sonra, 19 Eylül Pazar günü, başta bağışlanan birkaç yüz Katolik Ermeni’nin de tehcir emrini çıkardılar. Eylül sonu itibariyle Ermeni halkının dörtte üçü tehcir edilmiştir. Ancak Protestanların halen muaf tutulduklarını belirtmekte yarar var ki bu da Antep’in Türk ileri gelenlerini rahatsız eden bir durumdur.

Merkezdeki yetkililerin Protestan Ermenileri, koşullar uygun olduğunda yok etmek üzere geçici olarak bağışladıkları anlaşılıyor. Dahiliye Nazırı tarafından özel olarak seçilmiş olan yeni mutasarrıf vekili Ahmed Bey’in kişiliği de bu yönde verilen bir işarettir. Ahmed Bey aslında İstanbul’da görev yapan yüksek rütbeli bir polistir. Ve üstelik Antep’e İTC bölge temsilcisi mebus Cenani’yle birlikte gelmiştir.

Ahmed Bey, göreve başlar başlamaz “eğer biri suçluysa hepsi suçludur” ilkesine dayanarak Der Zor’a doğru ikinci bir tehcir dalgasını organize eder.

 

Ekim ortasında aldığı ilk tedbir halen kazada bulunan 16 ila 20 yaş arasındaki erkekleri askere almak ve RAJO’dakiBagdadbahn şantiyesinde çalışan amele taburuna göndermektir. Mutasarrıf, Protestanların evlerini aramaya başlar, bu aramalar 13 Aralık 1915’te, Urfa’daki katliamlarda önemli bir rol oynayan Galip Bey şehre geldikten hemen sonra başlar.

İlk hedeflenen Protestan, saygın bir eczası olan eski mebus Dr. Movses Bezciyan’dır; evi baştan aşağı aranır ve hatta evin etrafı da kazılır. Ancak Galip ve mutasarrıf, Protestanların tehcir edilmesine karşı çıkan yeni askeri liderler Yusuf ve Osman Bey’in tepkisiyle karşılaşırlar.

Şehre 500 çeteciyle ve tepelere yerleştirdiği toplarla birlikte gelen Galip, halen oturulan Ermeni mahallelerini top ateşine tutmakla tehdit eder ve amacına ulaşır. Protestanlar sonunda Dr. Shepard’ın cenazesinin ertesi günü, 19 Aralık 1915’ten itibaren, kar yağarken, Akçakoyun tren istasyonundan tehcir edilirler.

 

Miss Fearson’a göre mutasarrıfın oğlu, Protestan kafilelerinin yağmalanmasına şahsen katılmıştı; misyonerlerin gözü önünde yola çıkan bu kafilelerde misyonda görevli bütün öğretmenler ve tıp personeli de yer alıyordu.

Antep’te yaşayan Amerikalı Miss Fearson, tehcir edilenlerin Şam’ın güneyine- yani Der Zor dışında bir yere gönderilmek için “fahiş rakamlar” ödediklerini belirtir.

Aralık ayı geldiğinde, Antep Protestanlarının Der Zor’a “gönderilmenin” ne demek olduğunu öğrenmek için bol bol vakitleri olmuştu ve Homs-Hama-Şamdoğrultusunda tehcir edilmek için ellerindeki bütün imkanları hiç tereddüt etmeden seferber ettiler.” Devam edecek

Antep ve Antakya Sancaklarında Yapılan Tehcirler(2)