Bir Buruk Anı

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Kanımca 1971 senesinde bir Amerika seyahatimde eğitim için Connecticut eyaletinde Norwalk kasabasında bulundum. Çocukluğumda hatta yatılı okuldada devam eden alet edevat ile bir şeyler yapmak dürtüsü, bende mekanik aletlere karşı olan merakımı arttırır. Bu belki bir hobi olarakta düşünülebilir. Nereye seyahat etsem bir alet edevat satan dükkanı mutlaka bulurum. İçeri girip hemen karıştırmaya başlarım. Kullanayım kullanmıyayım mutlaka elime alıp evirip çevirir bir bakar, ve  denerim. İşime yarasada yaramasada ilgimi çekerse mutlaka alırım.

Evimde , çalıştığım yerde alet kutuları dolusu mekanik aparatlarım vardır. Hatta bir tornavidam vardır kilitli , vidayı bu tornavidanın ucuna kitler en ufak bir delikten geçirip yerine vidalama tekniğine sahiptir. Hatta eğer bu ufak vida bir şekilde kilitten kurtulsa bile, tornavidanın diğer tarafında bulunan çok güçlü bir mıknatıs marifetiyle düşen vidayı yerinden çıkarabilme yeteneğide vardır.

1971 senesi Şubat ayında bu seyahatte kaldığım kasabaya çok yakın bir başka kasabaya gittiğimde  çok büyük bir alet , cihaz ve hırdavat malzemesi satan bir dükkan gördüm . Tereddütsüz dükkandan içeri girdim. Bir kaç özel aparat bakarken alyan anahtar takımı gözüme çarptı. O tarihlerde Türkiye de bu konuda bu günkü kadar bol çeşitli alet yoktu ve alet bulmakta zorlanırdık. Mağazanın içinde dolaşırken kasanın yanında sandalyede oturmakta olan yaşlı, ince, kısa boylu, zayıf , hani kavruk diye tarif edebileceğimiz bir tene sahip hafif kamburu olan adam bana yanaştı,

-‘ Sana yardım edebilirmiyim’ diye söze girdi.

Aslında böyle alış veriş yaparken kimsenin bana yardım etmesini istemem, kendi aramamı kendim yaparım. Fakat bu yaşlı adama hayır demedim. Başımla evet deme adına kafamı salladım.

-Ne aramaktasın ?
- Metrik alyan.

Bir anda durdu yüzüme baktı , belki bir dakika kadar uzun uzun baktı
-
Türkmüsün?

Olduğum yerde kala kalmıştım. Amerika’da bir kasabada bir hırdavatcı dükkanında yaşlı bir adam bana yekten Türk olup olmadığımı soruyordu. Çok duygulandım, bu yaşlı adam nereden benim Türk olduğumu tahmin etmişti ?

-
Evet Türküm, ama nasıl bildin?
-Gel seninle bir kahveye gidip konuşalım,  dedi. Kasadaki şişman patronuna seslenerek,
- George ben dışarı gidiyorum, işim var.

Beraberce çıktık dükkandan bir kahveye gidip oturduk. Kahvelerimizi söyledikten sonra yaşlı adam konuşmaya başladı. Yıllar önce kendisi Elazığ iline yakın Harput ta dünyaya gelmiş olduğunu söyledi. 1914 senesinde ne şekilde, ve nasıl olduğunu bilmediği bir nedenle ailelerinden ayrılıp onlarca çocuk bir tren istasyonuna getirilmişler. Bir birlerini ilk defa bu istasyonda gördükleri çocukların hepsi ermeni olduğunu söylemişti yaşlı adam. Kendisi de ermeni idi.

Bir kaç gün trenle yolculuk ettikten sonra Istanbul’a gelmişler. Çocuklar bu yolculukta bir birileri ile kaynaşmışlar. Üsküdardaki Mihri Mah Sultan Camii avlusunda bahçeye  kurulan çadırlara yerleşmişler. Buraya  başka yerlerdende çocuklar gelmiş, çok büyük bir gurup oluşmuş. Burada hepsi arkadaş oldukları için pek anne ve babalarını aramamışlar. Bir kaç gün çocukları bu bahçeden hiç çıkarmamışlar. Derken bir Amerikan vapuru gelmiş, bütün çocukları bu vapura bindirip Amerika ya götürmüşler. Bir ailenin yanına verilen yaşlı adam daha sonra yeni bir dünyada yeni hayatı olmuş amma, Üsküdar’ı hiç unutamıyorum, diye konuşurken gözlerinden dökülen yaşlara engel olamamıştı.

O ağladı, bende hüzünlendim. Anne ve Babasında ayrı yaşamış , onları bir daha hiç görmemiş ve hiç haber alamamış. Türkiye’ye hiç geri gitmemiş. Üsküdarı bana anlatırmısın diye ricada bulundu. Bende kendisine Üsküdarı anlattım. Yaşlı adama  Üsküdarın resimlerini göndermeye de söz verdim. Verdiğim sözü döndükten sonra tutup resimler gönderdim.

Bilmem  belki Erta Kitt in söylediği ‘’ Üsküdar ‘’ adlı şarkıda bu Anadoludan götürülen çocukların hissiyatının okşanmasımı yatar diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.  

Bir Buruk Anı