Bir Seçim Yazısı…

YAYINLAMA: 29 Mayıs 2015 / 20.00 | GÜNCELLEME: 29 Mayıs 2015 / 20.00

    Sokakta yanımdan söylenerek geçtiler. İki kişiydiler. “Müslüman’ım da dese inanma!..” diyordu arkadaşına yaşlısı. Belli ki, bir güven yıkılmış, istismar edilmiş, bir aldatılma olayı yaşanmış...

      Yaşanmış bir olayın yarattığı güvensizlik ortamında konuşuyordular belli ki…

      Ama yaşanan bir olayı “Müslüman”lıkla karşılaştırıp/orantılayıp/değerlendirip güven aramak “niçin” diye düşündüm.

      İnsan olmak yok mu?

      Kuşkusuz “Müslüman olmak” elbette en büyük gurur, en büyük güven, en büyük huzur…

      Ama “Müslüman olmayı” bir olayın teminatı/güvencesi gibi görmek ve kutsal olan din olgusunu güncel yaşamın olaylarında sık-sık kullanmak ne derece doğru acaba?

      Hele de laik bir ülkede…

      Sık-sık yemin etmek, dini kullanmak…

      Bu, dine olan inancı zedelemiyor ya da dinin kutsallığına saygısızlık yaratmıyor mu?

                                                                       *****

     Yaşamda hep köprüler üzerinden geçeriz/seyahat ederiz de çoğu kez farkına varmayız.

     Bunun gibi inananlar için sınavın her an var olduğunu biliriz de kafamızın labirentlerine kurduğumuz nice-nice köprüleri geçerken “ayıya dayı” demeyi kendimize yakıştırırız.

      İnsanları aldatmayı bir hüner olarak görür, aldatırız da, başkalarının bu tarz densizliğini gördüğümüzde  timsah gözyaşı akıtma gibi “ikinci bir aldatma rolü”ne soyunmaktan utanmayız.

      İnancın sabote edildiği bu ortamı yaşam boyu sürdürür, kendi iç dünyamızın kokuşmuşluğunu dışa vurmayıp, etrafımıza gül bahçesinde gezinir havalarında yaşar gideriz.   Sonuçta kendi kendimizi aldatma durumunun son noktasında  “kelime-i tevhit”le kurtuluş yoluna çıkmak isteriz.

      Ama nafile bir çabadır bu…

      Çok köprüleri geçmiş, aldatmış, kazanmış, -size göre- mutlu olmuşsunuz ama, beraberinizde, sırtınızda taşıdığınız “vebal yükü” son noktada yine de sizinledir. Atsanız atamazsınız, satmaya kalksanız, alıcı bulamazsınız bu yalnızlık pazarında.

                                                                         *****

      Seçim yazısı yazayım, dedim. Tanığı olduğum olay üzerinden bu noktaya geldim.

      Şunu da belirtmeliyim:  Çoğumuz “Hayırlı bir seçim olsun…” deyip iyi dileklerde bulunuyoruz birbirimize.   Elbette hayırlı bir seçim olacak… “Olsun…” dileğini gerçekleştirmek sizin, benim, onun, onların, hepimizin elinde… Dahası Yüce Allah’ın verdiği akılla gerçekleşecek…

      Eğer   -her işte olduğu gibi-   oy atarken de aklımızı kişisel çıkarlar için değil, körü körüne particilik için değil:  ülke ve toplum yararı için kullanırsak Allah katına vebal almış olarak çıkmayız.

      İnsanlığa/topluma yararlı yaptığımız her iş Yüce Allah’ın bizlere verdiği akıl denen hazinenin zekatı/vergisidir. Çünkü sonunda sorgulanıyor insan bu konuda…   

 Bir  Seçim Yazısı…