Gazeteler yaşamak istiyorlarsa…

YAYINLAMA: 23 Haziran 2015 / 20.00 | GÜNCELLEME: 23 Haziran 2015 / 20.00

Ülkemizde gazete okuma alışkanlığı özlenen düzeye bir türlü ulaşamadı.  Oysa ilk Türkçe gazete Takvim-i Vekâyi’nin yayımlanışından bugüne 184 yıl geçti. Bulunduğu/olduğu yerde sayma gibi bir durum var ortada…

Yüz seksen dört yıllık bir şikâyet/yakınma…  Ama çözümü bulunulamayan…

Gazeteler ilk çıkış tarihinden bu yana her türlü desteği/teşviki görüp, yaşayıp bugüne geldiler.  Cumhuriyet döneminde yeni rejimi anlatacak/savunacak gazetelere parasal destek verildi. Harf devriminde Latin harfleriyle okuma-yazma alışkanlığı sağlamak için aynı destek yapıldı.

Halâ da yapılıyor. Günümüzde “Resmi İlan” uygulaması bunun bir örneği…

Yapılan desteğin gazeteleri illâ da satacağı/okunacağı anlamına gelmediğide ayrı bir konu…

Gazeteler niçin okunmazlar?  Kimilerine göre bu soruya yanıt vermek çok kolay: “- Okuma alışkanlığımız yok!..” yok da ondan.   Ucuz bir görüş tabii ki bu… Okuma alışkanlığı durduk yerde kazanılan bir durum değil. Eğitim sisteminizde gazete/dergi okuma alışkanlığı kazandırma konusunu “es geçme” yanlışlığında ısrarcı olursanız sonuçta ortaya çıkan manzara bu olur elbet.

Gazete okuma alışkanlığımız yeterince yok.  Bu bir gerçek…  Sayısal anlamda okur sayısını artırma konusunda yeni-yeni yöntemler bulma/uygulama gibi arayış yapan gazeteler var günümüzde. Bu yöntem; bayie gitmeden gazeteyi okurun ayağına getirmeyi amaçlıyor. Bu uygulama ile Japonya’da milyon tirajlara ulaşan gazeteler var. Ülkemizde de zaman-zaman uygulanıp başarılı sonuçlar alınan bu “kısa yoldan okurla buluşma yöntemi” gazetelerimiz için çıkış yolu olarak gözüküyor. Bu yöntemi geçmişte, 1980’li yıllarda denemiş ve başarılı sonuçlar almış bir kişi olarak öneriyorum ayrıca… Ama yılmamak/ısrarcı olmak gerek tabii ki…

Gazete okumuyoruz da bu ihmali okurun omuzlarına yüklerken gazetelerin yayıncılık anlayışı ve içeriği açısından hiç  mi söylenecek sözyok?

Hemen belirtmeliyim ki yarım yüzyıl önce gazeteler bilgi kaynağı olarak görülür, bir yazarın makalesi, bir röportajı, bir fotoğrafı önemli görüldüğünden gazete atılmaz saklanılırdı. Kimi okurların böyle gazetelerle oluşturduğu koleksiyonları olduğunu biliyorum. Bu gazeteyi önemsemektir ayrıca. Tabii ki gazeteyle birlikte içerdiği bilgileri de…  Okuru dün ile buluşturan köşeler, yarın için açılan pencereler, boş zamanlar için düzenlenen sayfalar, çocuklar, öğrenciler, çalışan bayanlar, gençler için özel sayfalar… Günümüz spor sayfaları gibi…

Bu,  gazete-okur ilişkisine/bağına güç katan,  gazeteyi her gün alıp okuma sevdalılığı/tiryakiliği yaratan bir uygulama olmalı… Gazete çıkmadan önce hitap edeceği “okur profili” için anket düzenlenirken bu zaman içinde “Okur-Aile”yuvasına/bağına dönüştürülmeli… İçinde yaşadığı, hitap ettiği toplumun geçmişte ve günümüzde yetiştirdiği değerleri unutan gazete  “kendi çalıp, oynayan” bir role soyunmamış olur da ne yapmış olur?

Gazete okuru olmak eskiden bir üstünlük gibi görülürdü toplum içinde… “Gazete okuyor” diye tanıtılan/tanımlanan kişi parmakla gösterilir, saygı görürdü bu kişiler.

Ama benim sözünü ettiğim “ansiklopedi gibi gazete” çıkardı o zamanlar. Haber yanında bilgi dolu gazeteler.

Gazeteler, TV kanallarının  önlerine çıkardığı “gazete okumama” barikatını farklı uygulamalarla aşıp Türk basınında yeni bir sayfa açabilir.

Yoksa  “e-gazete” uygulaması gelecekte kâğıda basılı gazeteyi müzelik yapacak bu gidişle…

 

Gazeteler yaşamak istiyorlarsa…