Sporda sigortanın “yerli malı” olduğunu bilsek…

YAYINLAMA: 08 Eylül 2015 / 20.00 | GÜNCELLEME: 08 Eylül 2015 / 20.00

Futbol milli takımımızın son yıllardaki başarısızlığının gerçekçi tahlilini yapan spor yazarı gördünüz mü? Yabancı hayranlığına kapılmış bir futbol  basınından bunu beklemek garip  olur, bunu biliyorum.

Önceleri 1’le, sonra 2, 3, 4, ve arkası kaç oldu, 7 mi, 8’mi?   Futbol takımlarımızda yabancı sayısı her yıl üstüne konarak artırılıyor. Bizim futbolcular “boş teneke”, yabandan gelenler  “kral” sanki…

Spor Toto Super Lig takımlarına bakıyorum, her karşılaşmaya yüzde 50-60 yabacı futbolcu ile çıkıyorlar. Sanki Brezilya, Portekiz ya da bir Afrika ülkesinin takımı...  Yabancı futbolcudan geçilmiyor. Sonra da “-Futbolda başarılı olamıyoruz” diye dert yanıyoruz. Gözümüz mü kör, ya da hepten mi üşüttük.  Yabancı futbolcular bu ülkeye top oynamaya geliyor, öğretmeye değil. Onların derdi, ülkelerinde ya da Avrupa’da  sıfırlayan/biten  piyasalarını menajerleri sayesinde Türkiye’de sürdürmek…  Futbolda son soluklarını burada harcamak… Bunu yaparken de ne kulüp aşkı, ne de renk/forma aşkı…  Bakmayın siz onların gol attıktan sonra forma öpmelerine… Aslında bu “oyun”un bir  stad gösterisi…  Alacağı Dolar’lar için…

Futbolda bindik yabancı hayranlığı gemisine…  Aklımızca  .gidiyoruz…

Diğer branşlar daha mı farklı mı?  Eskiden de, şimdi de “ithal sporcu” alıp TC yurttaşı yaparak yarışlarda Dünya  ve Olimpiyat şampiyonluklarını verdiğimiz Dolarlarla almadık mı? Süleyman Naimoğlu  bunun  en belirgin örneği değil mi?  Naim’e  özenerek haltere  başlayan sporcularımızın kimileri işin kolayını bulup biricilikler getirdiler ülkemize ama dopingle… Utandık tabii ki…  Atletizmde de aynı yoldan madalyalar geldi ama sonuç fiyasko…

Sizi anlıyorum, karamsar bir tablo çizerek “ nereye varmak istiyorsun?” diyenleriniz elbette var. Diyeceğim o ki,  -gerçi eskidendi bu…-  “Yerli malı Türkü’n malı, her Türk onu kullanmalı…” öğretisi öyle görünüyor ki bir kulağımızdan girip, diğerinden çıkmış  ola ki, şaşkınlıkla dış dünyayı ağzımız açık izliyoruz.

Ama salon sporlarında kök söktürüyoruz rakiplerimize… Bayan ve erkek basketbol takımlarımızın başarısı dünya düzeyinde alkış alıyor. Voleybolda da aynı başarıyı yaşıyoruz.   Bu  kuşkusuz iki dalda da ilkeli oluşun sonucu…  Basketbolda ve voleybolda nice gençlerimiz  dünya  spor çevrelerince  dikkatle izleniyor.  Hepsi de pırıl-pırıl gençlerimiz.

Demem o ki, yeniler pek bilmezler, eskiden de yıldız futbolcuları vardı bu ülkenin. Can Bartular, Şükrüler, Cıhatlar,  Turgaylar, Lefterler, daha niceleri… Yakın zamanları saymıyorum, bilenleriniz çoktur. Eskiden spor yaşamımızda bu denli yoğun konuşulmuyor,  üstelik ekonomik yönü bu denli önemsenmiyor, amatör ruh her şeye galip geliyordu.  Yani, ligde “pasaportlu futbolcu” yoktu.  Yok olduğu için de Türkiye Profesyonel Futbol Liginde Trabzonspor kendi çocukları, her birinin hamsi kokan elleri/ağızlarıyla birbiri ardınca şampiyonluk kazandılar.

Şimdi  “elin oğlu” gelip senin liginde Dolar peşinde koşacak… Senin paran varsa alıp oynatacaksın, “şampiyon oldum”  diyeceksin.

Asıl doping işte bu!..  Böyle bir şampiyonluğa yüzde kaç “bizim/yerli” diyebiliyor? Merak ediyorum.

Sporda sigortanın “yerli malı” olduğunu bilsek…