Mesele sözde değil özde!

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Van depreminin ardından binlerce insan göçük altında yaşam savaşı verirken, ellerine geçirdikleri ekran ve mikrofonu, kafalarının içine yerleşmiş ırkçı ve ayrılıkçı zihniyeti kusmak amacıyla kullanmaktan kaçınmayan Habertürk spikeri Duygu Canbaş’tan sonra atv’nin spikeri Müge Anlı da gelen tepkiler üzerine özür beyan etti.

Ama her ikisinin özürünün de zerre kadar bir anlamı ve değeri yok.

Dün her ikisinin sözlerini de yeniden dinledim.

İkisi de ne düşünüyorlarsa onu söylüyorlar. Ortada öyle istenmeden sarfedilmiş, boşta bulunulmuş, ağızdan kaçırılmış bir şey yok.

Her iki hanım da dobra dobra ırkçılık  ve ayrımcılık yapıyor.

                                                                                      ***

Irkçı ve ayırımcı yaklaşımı, doğasında anaçlık ve şefkat bulunan kadına yakıştıramadığımdan mıdır nedir, kadınların bu tür söylemleri beni daha çok etkileyip, yaralıyor.

Geçen dönem CHP milletvekili olan Birgen Keleş’in, “Mayından temizlenen arazileri bölgedeki köylülere vermeyelim PKK’ya gider. Bu topraklar Türk kökenli vatandaşlara verilsin” şeklindeki sözlerini de çok yadırgayıp eleştirmiştim.

Dün arkadaşım, Habertürk spikeri Duygu Canbaş’tan söz ederken “Ama özür dilerken çok samimiydi” diye savundu.

Özür dilemesinin bir anlamı yok ki samimiyetinin derecesi ile ilgilenelim.

Onlar bu sözleri bir anlık şaşkınlık, heyecan, boşta bulunmuşluk sonucu söylemiyor ki! Türkiye’de sistem, bu insanların beyninin bir köşesine bu duygu ve düşüncelerin yerleşmesini sağlıyor.

Unutmamak gerekir ki  bu insanlık dışı duygu ve düşünceler, bazen sözlerde de kalmayıp, “Çocuklardan katiller yaratıp”, ülkenin çok değerli varlıklarına kalleşçe kurşun  sıktırabiliyor.

                                                                                         ***

Televizyon, çağımızda milyonlarca insanın aynı anda, aynı olayı izleyebildiği, paylaşabildiği ve ortak tavır geliştirmesini sağlayabilen çok etkili bir iletişim aracı.

Siz oraya çıkıp, “Deprem her ne kadar Doğu’da Van’da da olsa” veya, “Çocukların eline verip taş attırdığınız polis ve askerden şimdi yardım bekliyorsunuz, herkes haddini bilecek” gibi, en başta görevinizi kötüye kullanıp, mesleğinizi ve haddinizi epeyce bir aşan sözlerle insanları tahrik ve birbirine düşman ederseniz, çok büyük vebal altına girer, akacak her damla kandan sorumlu olursunuz. Ve hiçbir özür sizi bu konumdan kurtarmaz, kurtaramaz.

Habertürk ve atv; meslek ahlak ve ilkelerini çiğneyen, halkı birbirine düşman eden bu zihniyetteki insanları anında kapının önüne koymalıdır ki hem toplum bu tür ilkel düşüncelerin medyada tasvip görmediğini anlasın, hem de aynı zihniyette olanlara ders ve ibret olsun.

                                                                    ***

Bu zihniyeti toplum olarak gerektiği şekilde dışlayıp cezalandırmazsak, bu ülkede halkların bir arada huzur içinde yaşamasını sağlamak hiçbir zaman mümkün olmaz.

Zira deprem sonrası sosyal medyada, “Kürtler’in depremi hakettiği” yönündeki yorumlar, ırkçı kullanıcıların, “Depreme üzülmedim, ilahi adalet” şeklindeki tepkileri, Van’da acil yardım merkezinin, arayıp küfredenler yüzünden kilitlenmesi, Ümraniye’de Van’a erzak göndermek için parti binasında toplanan BDP’lilerin bina içinde yakılmak istenmesiyle, Duygu Canbaş ve Müge Anlı’nın çarpık, ırkçı söylemleriyle kamuoyunu tahrik etmesi arasında ne fark var?

                                                                     ***

Ne yazık ki Türkiye’de güya hukukun temellerini attığı söylenen Esat Mahmut Bozkurt döneminden beri uygulanan siyaset ve zihniyet, bir takım insanların bu vatanın sahibinin kendisi, diğer unsurların ise ikinci sınıf vatandaş olduğunu düşünme ve hissetme şımarıklığına kapılmalarına neden oldu.

Geçenlerde bir Kürt dostumuz anlattı: “Bir dönem İstanbul’da yeni tanıştığım birine ben Kürdüm dediğimde estağfurullah diye yanıt verince kafamdan kaynar sular döküldü. Hepimizin hayatında buna benzer öyle çok travmalar var ki!

                                                                     ***

Türkiye’nin demokrasi mücadelesinde; böyle köhnemiş bir sistemin yerine, bu ülkenin her bir insanının diğeriyle eşit hak ve özgürlüklere sahip olduğu bir sistemi kurma süreci, epeyce sıkıntılı ve zor bir süreç olarak geçiyor.

Halen, okullarımızda bu ülkede yaşayan farklılıkların çocuklarına her sabah, “Varlığım Türk varlığına armağan olsun” diye çağdışı ve ırkçı bir andı okutmaya devam ettiğimiz sürece de kafasının bir köşesi Duygu Canbaş ve Müge Anlı’ya benzeyen insanlar yetiştirmekten kurtulmamız pek kolay olmayacak.

Mesele sözde değil özde!