Cadı Kazanı

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Türkiye’nin etrafındaki sular kaynıyor’ desek cümle zayıf kalır. Çünkü Türkiye’nin içide kaynıyor. Partilerin halkın oyunu alabilmek için neleri vaad etmekte olduklarını duydukca  inanasım gelmiyor. Parasal vaadler partiler tarafından açık arttırma olarak telaffuz edilmekte, bir Parti 1500 Recep diyor, diğer bir Parti ise 1800 Recep diyor, kimi de bu maddi vaadlerden hareketle başka ikramiyelerin sözünü vermekle konuya değişiklik getirdiklerini zannetmekteler.

Mevzuya yabancı olan yurdum insanı, her seçim zamanı sarf edilen sözleri pek önemsemez. Bunu bilen bazı siyasiler bu değerlerden yola çıkıp, başka konularda halka söz vermeye kalkarlar. Bir partinin arka bahçesinde ürettiği imam hatipler şişmeye başlayınca, hele bunlar da bayan imam hatipler olunca, bunlara yer arama telaşına düşülür.

Bakarlar olmuyor, televizyondaki çok tutulan programa talip çıkarcasına genç erkeklere  ‘’ EŞ ‘’ teklif edilmeye başlanır. Bir parti programı gibi topluma sunulan bu kavram, partilerin kalkınma konularının yanında çöp çatanlık, bir başka deyişle deyip kelimeyi vermekten çekindiğim işlevi vaad etmelerini garipsemekteyim. Devletler ülkede yatırım, işsizliğe çözümler, pahalılığı giderme çareleri, tarımda hedefler, sanayide ihracaat kolaylıkları gibi rasyonal değerlerden yola çıkacağına, eş bulma gibi bir konunun üzerinden siyaset yapmalarını  yadırgamaktayım.

Nasıl olur da ülke problemlerine akıl içeren çözümler üretiriz,  onu aramamız gerekir. Ortadoğu’da kaynayan cadı kazanından kaçıp ülkemizi istila eden 2 milyon Suriyeli’den nasıl kurtuluruz diye düşüneceğine, hazret kalkmış size eş bulacağız diye meydanlarda dolaşmalarını, klinik vak’a olarak davranış bozukluğu diye tarif edilir belki. Bunun başka izah tarzı var mı, bilmemekteyim. 

Canlı bombalar ülkemizde elini kolunu sallayarak dolaşırken, istihbarat teşkilatımızın sadece Cumhurun seçimlerdeki  partilerin oy oranı anketini  yapması için kullanması, ülkeye zarar verdiğini görmekteyiz. Güneydoğu sınırımız kevgir gibi kim giriyor, kim çıkıyor belli değil.

Ankara Garı’ndaki bir değil iki canlı bombanın Suriye sınırından Ankara’ya kadar engelle karşılaşmadan gelebilmesinin arkasındaki gerçek ne olabilir, hiç düşündünüz mü? Gardaki patlamada yaralanan veya ölen hiç sivil veya resmi polis duydunuz mu? Ben de duymadım. Olayın meydana geldiğinde 14 bin kişi o meydanı doldurmuşken, bir tek polisin olmaması sizce garip değil mi? 

Üç kişi yan yana yürüdüğü zaman bir polisin hemen onların dibinde bittiğini gördüğümüzden, 14 bin kişinin buluştuğu bir yerde, bir tek polisin bile olmaması, tesadüften öte olması gerekmez mi?  Bir siyasi de çıkıp ortaya, Ankara Tren Garı’nda meydana gelen ve 101 vatandaşımızın ölümüne neden olan olayın  faillerinin  Irak Şam İslam  örgütünden olduğu şüphesini dile getirmemelerini, anlamakta zorluk çekmekteyiz.

Senelerdir bütün basın kurumlarında çalışan insanların Türkiye’deki istihbarat biriminin başında konu ile bilgili, deneyimli ve neyi nasıl, ne zaman yapacağını bilen bir kurmayın olmasını haykırmaları sonucunda, Türkiye’nin kaderinin artık değişeceğine inanmaktayım. Bu birimin başındaki zat, işini daha evvelde bırakıp siyasete soyunmaya kalkmış, 5 Tepeden aldığı zılgıtla geri dönmüştü. Şimdi ise etrafta kendisinin yıprandığını öne sürerek, işinden ayrılacağı söylentileri dolaşmakta.

Son onbeş senedir talan olan ülke değerlerinin yanında, istihbarat birimimizin de yıprandığı bir gerçektir. Bizler etrafımızda kaynayan Cadı Kazanından en az zararla kurtulmayı düşlerken, 5 Tepenin düşlerinin ne olduğunu düşünmek bile istemiyorum diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.

 

Cadı Kazanı