Atmacayı kovmadığımın cezası...

YAYINLAMA: 10 Mart 2016 / 18.00 | GÜNCELLEME: 10 Mart 2016 / 18.00

        Doğanın bahar hazırlığına girdiği şu günlerde kuşlarda bir heyecan, bir heyecan... 
        Ötüşenler... Sevişmek için cilveleşenler... Çeşit çeşit kuşlar sabahı evimin etrafındaki ağaçlarda ötüşerek karşılıyor. İçlerinde adını bilmediğim biri var ki, her ötüşü içimi ısıtıyor, benliğimi duygusal anlamda alıp diyardan diyara taşıyor. 
         Öyle bir ötüyor ki;  "- Me... met... cik!.. Me... met... çik!.. Me... met... cik!.."
         Mehmetçiklerimiz... Ana/baba kuzularımız... Canlarımız, ciğerlerimiz, gözümüz... Her şeyimiz...
         Kutsal vatan toprağını için canını feda etmekten çekinmeyen yiğit evlatlarımız.   
         Mehmetçiklerimiz...
         - Me... met... cik!..  Me... met... cik!..  Me... met... cik!..
         Doğa yeniden yaşama katılırken dal uçlarında da bir heyecan, bir heyecan... Erikler her zaman ki gibi erken sevdalanmalarda... Kimileri beyaz duvağını giymiş bile... Taflanlar erken çiçek açmışlar... Taflan çiçekleri öylesine farklı bir koku salıp baharı karşılıyor ki... İçimden parfümeri firmaları,  insanın sadece içini değil ruhunu da saran/ dinlendiren bu kokuyu bugüne değin nasıl keşfetmemişler diye şaşıyorum.
          Tavuklarım da bahara girerken bir başka heyecan içinde...  Biri  erken  kuluçka olup altına aldığı yumurtaları sahiplenmiş, öyle yemiyor-içmiyor, duruyor. Civcivlerinin yumurtadan çıkmasını bekliyor.  Diğer tavuklar güneşli havalarda  toprağı tozutup bitleniyor.  Horozlar ise birer koruma görevi üstlenmişler. Havadan uçarak geçen bir yaban kuş görseler hemen "caaaaak!" diye ses çıkarıp dikkat çekiyorlar.
          Dört yıl var, her bahar başı gelen ve evimin etrafındaki ağaçları mekan tutan bir çift kumru var. Artık onlar benim kumrularım... Her sabah onların da  ötüşleri "kuşlar korosu"na farklı bir ses kazandırıyor. Önceki hafta geldiklerini ötüşlerinden anladım. Güvercinler de var her sabah yem attığım.
          Geçen hafta sonunda güvercinlerin arasında kumruları göremedim. Belki kuluçkaya yattılar diye düşündüm. Zamanı çünkü... Niçin olmasın... Bahçe temizliği yaparken bir atmacanın bahçedeki çınar ağacına konduğu sırada horozlarımın canhıraş  "caaaaak!.." diye dikkat çektiğini duydum. Baktım, atmaca çınar ağacına dolanmış/sarılmış sarmaşıkların arasından bir serçeyi kapmış gidiyor. Atmaca acıkmış  olsa gerek diye düşündüm.
          Bahçe temizliğim sırasında boy atan çayırlar arasında kuş tüyleri gördüm. Az değil, epey çokça...  Önce önemsemedim, sonra tüylerin rengine dikkatli bakınca anladım. Kumrularımın tüyleriydi gördüklerim. Belli ki, atmaca bir fırsatını bulup avlamış onları...  Öyle üzüldüm ki...
Şimdi ne yapabilirim ki? Ama, daha önceleri gördüğünde atmacayı ürkütebilir, evimin etrafına gelmek hevesini kırabilirdim. Bir-iki kez mantar tabancasıyla korkutsaydım, evimin etrafına  gelemezdi diye düşündüm.
          Ama iş işten geçti, şimdi...
          Ne mi demek istedim? Yaşamımdan bir not yazdım.
          İstiyorsanız,  sizler dış politikada Ortadoğu üzerinden düşünüp yorum yapınız.

Atmacayı kovmadığımın cezası...