Benim ‘Almanlar’ yorumum… (1)

YAYINLAMA: 05 Haziran 2016 / 20.00 | GÜNCELLEME: 05 Haziran 2016 / 20.00

Alman Parlamentosu’ndan ittifakla çıkan Ermeni yasası için gösterilen tepki, “Karpuz kesmekle yürek soğumaz” Atasözündeki anlamı o kadar güzel ifade ediyor ki…

Daha önce de, hatırlayanlar olacaktır, Fransızlara etmedik hakareti bırakmamış, Fransa’da üretilen malları boykot etmiştik.

Bir ay sonra unutuldu gitti!

Daha geçen gün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyaret edip kardeş ülke ilan ettiği Uganda, benzer Ermeni yasasınını taa 1965 yılında kabul etmişti.

 

Çin Atasözü der ki, “Parmak tehlikeyi gösterirken budala parmağa bakar”.

Parmağa bakmayı bırakalım da verilen mesajı çözmeye çalışalım.

Berlin (Başkent) bu işi eminim en ince detayını hesaplayarak hazırladı. Almanlar, bu gibi önemli konularda sürpriz yapan veya o sırada öyle icap etti asla demeyen çok ciddi bir ülkedir.

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Alman parlamentosunun kararını “üst akıl” tarafından verilen talimatlara yorması büyük yankı buldu.

Aslı Aydıntaşbaş’ın “üst akıl” yorumu şöyle:

Unutmayın ki Milli Görüş geleneğinden gelen birinin uluslararası siyasetle tanışması, onlarca yıl Siyon Liderlerinin Protokolleri’ni okumaktan geçiyor. Erdoğan kuşağı İslamcılar, hâlâ dünyanın İsrail tarafından yönetildiğini, dünya basınının İsrail ya da ABD’nin kontrolünde olduğunu düşünüyorlar.

 

Pat Walsh’ın yorumu da Atlantik’in doğusundan şöyle yankılanıyor:

Ne saçma! Vicdanen suçlu Almanlar, Türkiye’yi kendi seviyelerine çekip güya vicdanlarını bu şekilde rahatlatacaklarını umuyorlar. Türkleri uyarıyorum, kabullenmek Almanlar’ın seviyesine inmektir.”

 

Böyle bir yorumu bizimkiler bile yapmadı/yapamadı!

Ama ben ikisiyle de tam mutabık değilim.

Almanlar’ın Yahudilerle vicdan sorununun hala sürdüğüne inanmıyorum. Almanlar soykırımı bütün sonuçları ile kabul ettiler. Ağır tazminatlar ödediler, Yahudiler’e büyük imkanlar tanıdılar. Aralarında hiçbir sorun kalmadı.

Hatta…

47 yaşındaki Alman Liberal Demokrat Parti Başkan Yardımcısı Jürgen W. Möllemann, boşboğazlık etti, “Almanya’da Yahudi soykırımı olmamıştır” deme gafletinde bulundu.

Bu sözleri nedeniyle hakkında soruşturma açıldı.

Möllemann, paraşüt sporuna düşkündü ve çok da iyi bir paraşütçüydü.

Bir Pazartesi günü soruşturmaya ifade vermeye gidecekti ama gidemedi. Çünkü, Pazar günü paraşütle atlarken, siz şanssızlığa bakın(!) paraşütü açılmadı, Jürgen yere çakıldı ve sizlere ömür…

 

Hani, çok iyi hatırlayacaksınız, Jörg Haider, Avusturya’nın aşırı sağcı Özgürlük Partisi’nin (FPÖ) lideri, seçimden zaferle çıkıp başbakan olmayı beklerken havasını almıştı ya;  işte o Jörg, annesinin 90. yaş gününü kutlamaya giderken Klagenfurt yakınlarında, karşıdan hiçbir vasıtanın gelmediği düz yolda geçirdiği trafik kazası sonucu 11 Ekim 2008’de öbür tarafa göçmüştü.

Daha var, sayabilirim ama konu anlaşıldığı için devam etmiyorum.

İster adına derin devlet deyin, isterseniz de başka bir şey! Almanların, Yahudi ve soykırım sorunu yok, arasıra çıkan ayrık otlarını da yazdığım gibi hemen çekip koparıyorlar!..

 

O halde, nedir sorun?

Sorun göçmenler ve Türkiye’nin durumu ile tutumu

 

Daha Erdoğan’ın hiçbir resmi sıfatı yokken davet üzerine gittiği Washington’da Bush tarafından olağanüstü ağırlanmış, televizyonlara kravatsız görüntüsü yansımıştı.

Türkiye’deki askeri ihtilallerden bıkmış Batı, karşısında demokrat olduğunu açık yüreklilikle söyleyen islam kökenli bir lidere inanmış, “Arkandayız” demişti.

Nitekim Bush, sık sık telafuz ettiği “Ilımlı İslam” terminolojisini dünya literatürüne sokmuştu.

Bununla ifade edilmek istenen şey, “Şiddete bulaşmayan İslam” idi. Batı, huzuru bulduğu inancı ile AK Parti’ye hep destek oldu.

 

Hikaye böyle başladı ama böyle sürmedi!..

Bugün artık kimse öyle düşünmüyor.

Batı’yı korku sardı. Karşılarında nükleer bombadan daha tesirli bir silah keşfedildi: Göçmenler.

Yarın sürdüreceğim.

 

Benim ‘Almanlar’ yorumum… (1)